Sayfalar

19 Mart 2011 Cumartesi

Farmakoloji Nedir? Farmakoloji Ders Notları

Farmakoloji Nedir? Farmakoloji Ders Notları

Farmakoloji ilaç bilimidir. İlaçların biyolojik sistemlerle etkileşmesini, böylece hastalıkların teşhisi, tedavisi, profilaksisi (önlenmesi) için gereken en uygun ilacı saptayarak elde ediliş yerleri, elde edilme şekilleri, vücutta yaptıkları etkiler, vücuttan atılmaları, yan etkileri ve zehirlenme durumları birbirinden farklıdır.

Farmakoloji birçok alt dala ayrılır.

Farmakodinami

Farmakodinamide ilaçların insan vücudunda yaptığı fizyolojik olaylar üzerinde etkilerini, mekanizmalarını ve bunun temel ilkelerini inceler. Yani ilaçların insan vücuduna ne yaptığını inceler.

Kemoterapi

İnsan vücudunda bulunan bakteri ve diğer mikroorganizmaların, çeşitli parazitlerin yaptığı hastalıkların tedavisini inceler. Yani vücuda yerleşen yabancı bir konuğa karşı ilaçların ne yaptığını inceler.

Toksikoloji

Zehir bilimidir. İlaçların ve ziraatte kullanılan kimyasal maddelerin toksit etkilerini inceler. Bütün ilaçlar alışık olduğu dozdan fazla miktarda alındığı zaman vücut için toksit etki gösterebilirler. Hatta bazen normal dozlarda kullanıldığı zaman bile bir takım toksit etkiler oluşturabilirler. Bu etkilere ilaçların yan etkisi adı verilir. (Farmakoloji dersi)

Biyofarmajotik

İlaç Tedavisi ve Bitkisel İlaç Tedavisi

İlaç Tedavisi ve Bitkisel İlaç Tedavisi

İlaçlar hastalıkların tanısı, tedavisi profilaksisi ve diğer tıbbi araçlar için kullanılır. Tedavi hastalıkların iyileşmesi, ilaçların kullanılma amaçlarının en önemlisidir.

Eğer bir hastaya yapılan tedavi hastalığın bütün nedenini, belirtilerini tamamen ortadan kaldıracak şekilde yapılıyorsa bu tür tedaviye radikal tedavi adı verilir.

Eğer hastalığın nedeni ortadan kaldırmayıp patolojik olayı ve hastalığı kısmen etkileyerek yani hastalığın gelişmesini yavaşlatarak sadece semptomlarını ortadan kaldırıyorsa palyatif tedavi adı verilir.

Hastalık tedavi edilirken sebebin ve hastalığın ne olduğunu bilmeden ilaçların hastalıktaki rolünü ve etki şeklini bilmeden, sadece gözlemlere dayanarak yapılan tedavi şekline ise ampirik tedavi denir. (İlaçla Tedavi)

İlaçların Vücuttaki Etkileri

İlaçların Vücuttaki Etkileri

İlaçlar vücut fonksiyonları veya zihinsel fonksiyonlar üzerinde etki oluştururlar.

İnsan vücudunda üretilen veya dışarıdan alınması gereken ve eksikliği sonucunda hastalık oluşturan aktif maddeleri yerine koyarlar.

Vücuda girerek hastalık oluşturan patolojik mikrop, parazit veya bazı zararlı maddeleri dışarıya atar veya yok edilmelerini sağlar.

İlaç Etkileri

İyi bir ilaçta bulunması gereken özellikler

İlaçların kullanılması gereken amaç ve ilgili hücre ve yapılara ve buradaki biyolojik olaylara etkili olması, buna karşılık diğer dolum ve organlarda etkili göstermemesi gerekir. Selectivite (seçicilik) adı verilir. Fakat bu özellik ilaçlarda tam olarak bulunmaz, göreceli olarak bulunur. Örneğin; digital glikozidler sadece kalp kasına etki gösteren maddelerdir.

İlaç etkisinin geçici olması gerekir. Yani ilaçların etikisinin kısa bir süre içinde ortadan kalkması gereklidir. Vücutta kalıcı etkiler zehirlerin bir özelliğidir. İlacın etkisi doza bağlı olmalıdır.

İlaçların adları

İlaçlar 3 şekilde adlandırılır. Bunlar;

Genel adlar, Ticari Adlar ve Kimyasal Adlardır.

Genel ad; ilaçlarla ilgili eğitimde, bilimsel çalışmalarda, ülke ve uluslar arası düzeyde iletişim kolaylaştırılması ve standartlaştırılması amacıyla kullanılır. Bu çalışmalar WHO tarafından yönetilmektedir.

Örneğin; Aspirin

İlaçların Sıvı Farmasötik Şekiller ve Farmasötik Ürünler

İlaçların Sıvı Farmasötik Şekiller ve Farmasötik Ürünler

Solüsyon Nedir; etken maddenin su veya diğer bir çözücüde çözünmesiyle elde edilir.

Enjeksiyonluk Solüsyon; vücuda enjekte edilmeye özgü steril solüsyonlardır. Bunlar yağlı veya sulu solüsyon şeklindedir. Yağlı solüsyon intravenöz ve intradermal olarak kullanılmazlar. Solüsyon halinde çabuk bozulan ilaçlar çözücü ve etken maddeleri ayrı olarak hazırlanırlar. Kullanılacakları zaman steril çözücü ile etken madde karıştırılır.

Emülsiyon Süspansiyon Nedir; bunlar birbiri içerisinde erimeyen 2 fazlı sistemlerdir. Emülsiyonda her 2 faz sıvıdır, süspansiyonda ise fazlardan biri sıvı diğeri katıdır. Süspansiyon katı ilaçların bir sıvı içerisinde küçük partiküller halinde dağılması suretiyle elde edilir. Ve bunlar bir süre bekleyince katı maddeler dibe çöker. Bu nedenle kullanılmadan önce iyice karıştırılmalıdırlar. Emülsiyon ise bir sıvı maddenin diğer sıvı içinde damlacıklar halinde dağılmasıdır. (farmasötik mikrobiyoloji)

Ağızdan Alınan Farmasötik Şekiller ve Farmasötik Kimya

Ağızdan Alınan Farmasötik Şekiller ve Farmasötik Kimya

Tablet (Komprime Nedir); Toz halindeki etken maddelerin çeşitli bağlayıcı maddelerle karıştırılarak özel makinalarda sıkıştırılmasıyla elde edilir. Değişik şekillerde olabilir. Bu tür farmasötik şekiller sindirim kanalında su alıp şişerek dağılırlar. Bazıları ise doğrudan ağızda çiğneme tableti şeklinde kullanılırken bazıları da suda köpüren şekilde olabilir.

Draje Nedir; Tabletlerin şeker, çikolata gibi tatlandırıcı maddeler ile kaplanmasıyla elde edilir. Böylece alınmaları daha kolaylaştırıcı olur.

Pilul (Farmasötik İlaç); Toz halindeki aktif etken maddelerin bağlayıcı maddeler ile karıştırılarak küçük kürecikler haline gelmesiyle elde edilir.

Kapsül Nedir; lezzet ve koku bakımından hoş olmayan sıvı veya katı etken maddelerin alınmasını sağlamak amacıyla bunların silindir veya zeytin şeklinde jelatin muhafaza ile kaplanması sonucu elde edilir.

Kaşe nedir; lezzet ve kokusu hoşa gitmeyen etken maddelerin nişastadan yapılan yassı silindirik muhafazalar içine alınmasıyla elde edilir.

Toz; sentetik veya doğal kaynaklı çeşitli ilaçlar toz haline getirilerek kaşık veya diğer ölçeklerle alınır.

Paket; toz halindeki ilaçların bir defalık dozlarını kağıt paketler içerisine konulmasıyla elde edilir. (farmasötik teknoloji)

İlaç Uygulama Yerleri ve İlaç Uygulama Talimatı

İlaç Uygulama Yerleri ve İlaç Uygulama Talimatı

İlaçların belli bir yerde etki yapabilmeleri için o bölgede belirli bir konsantrasyonda bulunması gerekir. Bu konsantrasyona etkin konsantrasyon denir.

MEK; ilaçlar verilirken miktarları ve uygulama yerleri o şekilde seçilmelidir ki aktif madde etki yerine minimum etkin konsantrasyonda ulaşabilsin. İlaçların uygulama yerleri ilaç vermekle elde edilecek amaca göre 2 grupta toplanır.

İlaç Uygulama Yöntemleri

Lokal uygulama yerleri
Sistemik uygulama yerleri

Lokal uygulama yerleri; ilaçlar lokal olarak; cilt üzerine, cilt içine, konjünktivaya, intranazal, intrakardiyak, intrauterin, intravajinal, intraplevral, intraperitonal, rektal ve kolon içine, ağız içi uygulanır.

İlaç Uygulama Yolları

Cilt içine uygulama; bazı test serumları, bakteriyolojik test serumları bu şekilde cilt içine verilerek uygulanır. Bu tür uygulamada solüsyonun miktarı 0,1 ml’den fazla olmamalıdır.

İlaçların Vücuttaki Akibeti

İlaçların Vücuttaki Akibeti

İlaçlar vücuda uygulandıkları yerden emilir ve dolaşıma katılır. Dolaşım sistemiyle etki edeceği yere ulaşır ve etkisini gösterir. Vücutta bazı ilaçlar kimyasal değişikliğe uğrar ve sonunda vücuttan atılırlar.

Bütün bu olaylar değişik faktörlerin etkisi altında kalır. Buna bağlı olarak ilacın etki şekli de değişebilir.

İlaçlar bu etkileşimler yanında bazı normal vücut olaylarını da değiştirebilir. İlaçlar uygulandıktan sonra vücutta dağılırlar, metabolize olurlar ve dışarı atılırlar. İlaç uygulandığında emilir, dağılır, mobilize olur ve vücuttan uzaklaştırılır.

Emilim (Absorpsiyon)

İlacın emilimi uygulandığı bölgede kan veya lenf dolaşımına geçmesidir. İlacın lokal etki etmesi istenildiğinde emilimi istenmez. Sistemik etki istenildiğinde emilim ne kadar çabuk olursa ilacın etkisi o kadar çabuk başlar.

İlaçların emilimlerini etkileyen bazı faktörler vardır. Bunlar emilim hızını etkileyen faktörler olarak isimlendirilir. Bu faktörler;

İlacın veriliş yolu, ilacın özellikleri ve emilim yüzeyinin genişliği ve daralmasıdır.

Uyuşturucu Nedir (Madde) Bağımlılığı (Toksikomani)

Uyuşturucu Nedir (Madde) Bağımlılığı (Toksikomani),

Uyuşturucu İle İlgili

Genellikle belirli maddelerin, ilaçların alışkanlık sonucu gittikçe artan miktarlarda fiziksel ve ruhsal gereksinim olarak alınmasıdır. Alınan madde veya ilaç, rahatlık ve mutluluk duygusu yarattığından, yeniden ve birçok kez alma arzu ve isteğinin uyanması, en önemli ve belirgin bağımlılık işaretidir

"Uyuşturucu madde bağımlılığı" kavramı ile ilgili olarak, değişik düşünürler ve uzmanlar değişik tanımlar yapmışlardır. Herkesin kabul edebileceği ortak bir tanım BM Dünya Sağlık Örgütünce yapılmıştır. Bu tanım şöyledir:

Uyuşturucu (Madde) Bağımlılığı Belirtileri, Uyuşturucu Hakkında

Uyuşturucu (Madde) Bağımlılığı Belirtileri, Uyuşturucu Hakkında

Uyuşturucu bağımlısı birey daha mutlu ve rahat olabilmek için kullandığı maddeyi daha fazla miktarlarda almayı arzu eder. Eğer bulamazsa, mutsuzluk başlar ve bu durum günlük yaşamını da etkiler, huzursuzluk ve olumsuz davranışlar göstermeye başlar, çevresini üzer. Bağımlı birey düzenli uyuşturucu alan kimsedir. Maddeyi bulamaz ve alamazsa fiziksel olarak hastalık belirtilerine benzer özellikler oluşur. Ateş yükselmesi, kusma ve şiddetli çırpınmalar görülebilir. Bu belirtiler alınan uyuşturucunun özelliğine, koşullarına ve bireyin özelliklerine göre değişiklik gösterir.

Uyuşturucu Tarihi, Uyuşturucunun Tarihçesi

Uyuşturucu farklı tarihsel dönemlere ve farklı kültürlere göre farklı anlamlar taşıyan bir maddedir. Bu bölümde uyuşturucu ve uyuşturucu kullanımının tarihteki ortaya çıkışı, görünümü ve sürecini özetleyeceğiz. Bunun yanısıra gelişmiş ülkelerde ve sonra da Türkiye'deki uyuşturucu ile ilgili sosyopolitik gelişmelere değineceğiz.

Başlangıç, Uyuşturucu Hakkında Bilgi

Uyuşturucu kullanımının başlangıcı çok eskidir. Uyuşturucu maddelerin kullanımı insanlık tarihi ile birlikte başlamıştır, insanlar bir arada yaşamaya başladıkları andan itibaren "ilaç" niyetiyle çeşitli maddeleri kullanmışlardır. İlkel insanlar tarih öncesi dönemlerde doğada mevcut çeşitli bitkilerden ağrı kesici, yatıştırıcı olarak yararlanmışlardır. Dinsel törenlerde, şölenlerde ve toplulukların çeşitli seramonilerinde uyuşturucu ve keyif verici maddeler kullanıldığı bilinmektedir.

Khat Nedir - Khat Tedavisi

Uyuşturucu Çeşitleri, Uyuşturucu Bilgi

Khat Nedir

Yemen ve Doğu Afrika'nın yüksek bölgelerinde yetiştirilen "catha odulis" bitkisine "khat" adı verilmiştir. Bu bitki ayrıca Arap ülkelerinde, Arap Yarımadasının bir bölümünde, Habeşistan, Somali, Kenya ve Madagaskar'da yetişir.

Bu bitkinin uç kısmındaki körpe yaprakları çiğneyerek kullanılır. Taze yaprak halindeki khatın etken maddesi "Katinon" adı verilen bir birleşiktir. Katinon amfetamin benzeri etkiler oluşturur. Khatın kullanımı ülkemiz için yaygın değildir ve bir sorun oluşturmaz.

Belirtileri

18 Mart 2011 Cuma

Yaşa Bağlı Olarak Meydana Gelen Yüzdeki Değişikliklerin Adli Tıptaki Yeri

Yaşa Bağlı Olarak Meydana Gelen Yüzdeki Değişikliklerin
Adli Tıptaki Yeri


Changes in Human Face Due to Aging in Forensic Medicine
Dr. Vugar K. Hüseynov*
Dr. Bahadur E. Abbasov**

Adli Bilimler Dergisi
ÖZET
İnsanın kronolojik yaşı dış görünüş yaşı ile her zaman tam bir benzerlik göstermez. Doğduğu günden itibaren yaşlanması genetik özelliklerle olduğu gibi çevresel etkilerle de ilgilidir. Bu etkenler nedeniyle insanın dış görünüşünde özellikle yüzün şekil ve görünümünde oluşan değişikliklere göre kesin yaş tayini yapmak amacıyla farklı alanlarda, farklı yöntemlerle çalışmalar yapılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Adli bilimler, yaşlanma, deri.
SUMMARY
Chronological age of a person is not always same as his outlooking. Beginning from the birth, both genetic and environmental factors effect aging. Different methods in different research areas are being performed to find out the exact age especially from the changings of the morphology of face.
Keywords: Forensic science, aging, skin.

Her yıl dünyada yüz binlerce insanın kayıp olduğu bildirilir. Bunlar çalınmış çocuklar, gençler, kaybolmuş yaşlı vatandaşlar, polisçe aranan kişiler olabilir (1). Modern mahkeme tababeti ve adli-tıp ilminin karşılaştığı önemli meselelerden biri dış görünüş bulgularına göre yaşın tayini problemidir. Şu ana kadar bu konuda bir çok çalışma yapılmış olmasına rağmen konuyu tamamen kapsayan bir çalışma bulunmamaktadır.

17 Mart 2011 Perşembe

Kürtaj Tekniği

Kürtaj Tekniği
Kürtaj öncesinde gebe mutlaka jinekolojik muayene ve transvaginal ultrasonografi ile değerlendirmelidir. Günümüzde genellikle bizde de olduğu gibi vakum aspirasyon yöntemi ile küretaj yapılmaktadır. Bu işlem sırasında kullanılan vakum sistemi uçları Karmen Kanülü olarak isimlendirilmekte olup bu plastik uçlar steril tek kullanımlık olup bir defa kullanıldıktan sonra da mutlaka atılmalı ve tekrar kullanılmamalıdır. Rahim kanalına ve gebeliğin büyüklüğüne uygun ebadlarda farklı uçları vardır.
Kürtaj sırasında isteğe veya tıbbi zorunluluğa göre genel anestezi yada lokal anestezi uygulanabilir. Daha önce hiç doğum yapmamış veya sezaryen ile doğum yapmış kadınlarda öncelikle genel anestezi tercih edilir. Genel anestezi tercih edilmesinin sebebi kürtaj işleminin ağrılı olması ve bu işleme bağlı duyulacak fiziksel rahatsızlığın yok edilmesinin yanı sıra psikolojik açıdan kadının hiç bir şey hatırlamamayı sağlamasıdır. Lokal anestezi planlanmış ise , bu teknikte rahim ağzının her iki yanına anestezik ilaç enjekte edildiği halde rahatsızlık hissi ve vakum esnasında kasıklarda ağrı duyulabilir. Kürtajın psikolojik etkisi de düşünüldüğünden dolayı eğer tıbbi sakınca yoksa genel anestezi tercih edilmektedir. Genel anestezi kısa süreli bir ansetezi olup tecrübeli bir anestezi uzmanı tarafından verilmelidir. Anestezi, yani uyuma süresi vakum ile yapılan kürtaj işlemi kısa olduğu için ortalama 3-5 dakika kadardır ( kürtai işlemi de ortalama 3-4 dakika sürmektedir). Uyanma süresi genellikle 4-5 dakikadır ve İşlem sonrası 1/2 saat dinlenmenin ardından anestezi etkisi geçtiği için hasta evine rahatlıkla gidebilmekte ve normal yaşantısına da dönmektedir.
İşlem öncesi mutlaka ortalama 4- 6 saat açlık ,gereklidir. Tabii ki bu sürede u içilmesine de izin verilmez. Bazen hekime danışılarak 1-2 adet sigaraya izin verilebilinir. Kürtaj öncesi işlemi yapacak hekim tarafından daha önce geçirilmiş operasyon ve tıbbi hastalıklar sorgulanır. En önemli noktalardan biri de çiftlerin her ikisinin kan gruplarının da bilinmesi zorunluluğudur.Anne kan grubu negatif ve baba kan grubu pozitif ise Rh uygunsuzluğu veya diğer adı ile kan uyuşmazlığı söz konusu olduğundan kürtaj işlemi sonrası ilk 72 saat içinde uyuşmazlık iğnesinin ( Anti-D iğnesi) yapılması ilerdeki gebeliklerin sağlıklı olması açısından çok önemlidir.
Kürtaj işlemi bir jinekolog tarafından jinekolojik masada muayene ve ultrasonografik incelemeyi takiben yapılır. İşlem öncesi yapılacak ultrasonografi ile gebelik haftası kesin olarak saptanmalıdır. Çünkü yasa gereği ülkemizde son adet tarihinin ilk gününe göre yapılan hesapta gebelik haftasının 10 haftanın altında olması şarttır!!. Jinekolojik masaya yatmış hastaya rahim ağzının tam olarak görülebilmesi için önce vajinal spekulum yerleştirilir. Takiben vagina ve rahim ağzı özel bir antiseptik solüsyonla silinir.Rahim ağzı tek dişli olarak isimlendirilen bir alet ile tutulup çekilir ve düz hale getirilir. Lokal anestezi uygulanacak ise bu işlemden sonra lokal anestezik ilaç rahim ağzının etrafına yapılır. Genel anestezi uygulanan hastalar bu prosedürü başından itibaren yani jinekolojik masaya yattıtıkları andan itibaren hiç hissetmezler ve hiç bir şey görmezler. Rahim ağzını genişletmek için buji adı verilen aletler kullanılır ve bu genişletme gebelik haftasının büyüklüğüne göre yapılır. Daha önce normal doğum yapmış veya gebelik haftası küçük ( 5 haftalık gibi) hamilelerde bu dilatasyon bazen hiç gerekmemektedir. Dilatasyon yani rahim ağzının açıldığı dönem ,lokal anestezi uygulanan kadınlarda kürtaj işleminin en sıkıntılı ve ağrılı dönemdir.
Bujilerle yapılan dilatasyonun yani rahim ağzını genişletmeni takiben tek kullanımlık steril olan ve özel boyutlarda bulunan plastik , yumuşak kanüller ile rahim ağzından girilerek rahim boşluğuna ulaşılır.Takiben kanülün ucu özel üretilmiş ve 60 santilitrelik vakum yaratan özel enjektöre ( Karmen enjektörü) monte edilir,enjektör ile negatif basınç sağlanarak rahim içi aspire edilerek, emilerek temizlenir. Bu yöntem ile keskin,metal küretlerin kullanımı çok aza indirilmiştir ve genellikle de hiç kullanılmamaktadır.Eskiden ve halen de bazı merekzlerde keskin metal küretler ile yapılan kürtajlarda rahim delinmesi, yapışıklık riski daha fazla olmaktaydı. 10 haftanın altındaki kürtajlarda artık bu eski yöntem hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Günümüzde keskin metal küretler ile yapılan küreraj sadece tanı ve biopsi amaçlı kullanılmakta olup doğru ve yeterli parça alınması için şarttır.
Vakum ile rahim içi temizlendikten sonra tek dişli çıkarılır ve çıktığı yerdeki az miktarda kanama bir gazlı bez ile bastırılıp tampone edilerek durdurulur. Vajina tekrar antiseptik solüsyonlarla ile yıkanıp steril spekulum çıkarılır.Kürtaj olmuş hasta masada kaldırılmadan rahim içi ultrasonografi ile içeride parça kalıp kalmadığını anlamak için kontrol edilir.Ağrının daha sonra şiddetli olmaması ve hasta rahat etmesi için kalçadan iğne ile veya makattan fitil ile ağrı kesici ilaç uygulanır. Kürtaj Sonrası...
İpaş Karmen aspirasyon Vakum Sistemi. Özel üretilmiş ve ucuna gebelik haftasına uygun plastik steril tek kullanımlık karmen kanülleri monte edilen ve 60 santilitrelik vakum yaratan özel enjektör ( Karmen enjektörü) . Negatif basınç sağlanarak rahim içi aspire edilerek, vakum yapılarak emilerek temizlenir.
Yukarıda resmi bulunan özel enjektörün ucuna monte edilerek rahim içindeki gebeliğin vakum yöntemi ile aspire edilmesine olanak sağlayan tek kullanımlık, plastik steril karmen kanül uçlar. Bu plastik kanül uçlarının çapları, kalınlığı, gebelik büyüdükçe artmaktadır. 5 ila 10 hafta gebelik için ,her gebelik haftasına uyumlu karmen kanül ucu bulunmaktadır.

Sigaranın İçinde Bulunan Maddeler, Sigaranın Zararları

Sigaranın İçinde Bulunan Maddeler, Sigaranın Zararları

Sigara ve sigara dumanı çok miktarda ve değişik özel*likte zararlı madde içermektedir. Yapılan araştırmalar siga*ra dumanında 4000'den fazla zararlı madde bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu maddelerin büyük bir kısmı kanser yapıcı özelliktedir.

Sigara dumanı tütün bitkisi yapraklarının tam yanmaması sonucu oluşur. Sigara dumanının içerdiği maddeler gaz veya tanecik halinde bulunmaktadır. Sigaranın ağız kısmında içe çekilme sırasında oluşan duman "Ana Du*man" olarak tanımlanır. Yanan sigaranın ucundan ve ağız kısmından kendiliğinden çıkan duman ise "Yan Duman" olarak tanımlanmaktadır.

Sigara ve Kadın, Sigara İçen Kadın

Sigara ve Kadın, Sigara İçen Kadın

Çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalar sonucunda kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığı belirlenmiştir. Bunda, son yıllara kadar erkeklerden daha az sigara içmelerinin etkisi olduğu düşünülmektedir. Ama son yıllarda, sigara içen kadınların sayısındaki artışla birlikte bu durum da değişmeye başlamıştır. Şehirlerde yaşayan kadınlarda bu artış açık bir şekilde gözlenmekle birlikte, köylerde hâlâ çok düşüktür. Olası nedenlerden biri, son yıllarda sürekli gündemde olan ve artık günlük yaşantımıza yerleşmeye başlayan kadın erkek eşitliği konusudur. Çoğu kadın, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerektiğini düşünür ve haklı olarak savunur. Evet, kadınlar haklarını savunmalıdır ama erkeklerle eşit haklara sahip olmak demek onların yaptığı iyi veya kötü herşeyi aynen yapmak demek değildir. Onlar sigara içiyor diye, bir tür kendilerini kanıtlama güdüsüyle, sigara içmemelidirler. Diğer bir neden, kadınların iş hayatının her alanında yer almaya başlamasıyla günlük streslerinin artması ve daha da önemlisi ekonomik özgürlüklerini kazanmalarıdır. Bazı tiryakilerin deyimiyle, kadınlar sigarayı "stresten kurtulmak, sakinleşmek ve işlerine daha iyi konsantre olabilmek için" kullanıyor olabilirler.

Sigaranın Yaptığı Hastalıklar, Sigara Hastalıkları

Sigaranın Yaptığı Hastalıklar, Sigara Hastalıkları

Sigaranın yanmasıyla ortaya çıkan zararlı maddelerin sayısı 4.000'in üstündedir. Bir tek sigaranın yanmasıyla 5 milyon partikül ortaya çıkar. Zehirli maddeler, tütün bitki*sinin yetiştiği topraktan, tarımda kullanılan koruyucu ilaç*lardan, bitkinin yapraklarından ve sigaranın kağıdından kaynaklanır. Bunları şöyle sınıflandırabiliriz:

A- Kanser Yapanlar:

En önemlileri, aromatik hidrokarbonlar, nitrosamin ve radyoaktif maddeler olup bunlar iki grupta toplanırlar: a- Kanseri başlatanlar b- Kanseri hızlandıranlar

B- Damar Sisteminin Erkenden Tıkanmasına Sebep Olanlar: Örnek: Nikotin

C- Solunum Sistemini Tahriş Eden Maddeler: Formaldehit ve Katran, Amonyak gibi.

D- Oksijen Taşınmasını Engelleyen Gazlar: Sigara dumanında bulunan karbonmonoksit gazı.

Tütün yaprağı, ciklet, enfiye, pipo, puro, nargile ve si*gara şeklinde kullanılmaktadır.

Sigara Nasıl Bırakılır, Sigara Bırakma Yolları

Sigara Nasıl Bırakılır, Sigara Bırakma Yolları

Gerçekten de sigarayı bırakmak her zaman sanıldığı kadar kolay olmaz. Ama dünya üzerinde her gün sigaraya yeni başlayanlar kadar bırakan kişilerin de olduğunu bilmek insanı rahatlatıyor. Güvenilir istatistiklere sahip olmalarından dolayı Amerika'ya baktığımızda sadece son 25 yıl içinde 50 milyon kişinin sigarayı bıraktığını görmekteyiz. Yani aşağı yukarı ülkemizin nüfusuna yakın bir sayı. Bizim ülkemizde ise kesin bir rakam verememekle birlikte herhalde aynı zaman diliminde sigara içenlerin korkunç derecede arttığı bir gerçek. Yıllardan beri girmek için uğraştığımız Avrupa Birliği'nde (Yunanistan'la Portekiz'i saymazsak) sigara içme oranı giderek düşmekte. Neden onların bıraktığı, günlük hayatta halka açık yerlerde içimini yasakladığı, kesinkes zararlı olduğu ve içerdiği nikotin nedeniyle aynı esrar veya alkol gibi bağımlılık yaptığı bilinen sigarayı biz içelim? Yurtdışına gidenler bilirler, buralarda sigara içenlere ikinci sınıf insan muamelesi yapılır. Bunlar bahçede, apartman boşluklarında, kapı kenarlarında sigara içerler. Lokantalarda istedikleri yerlere oturamazlar, sigara içilmeyecek bir yerde içtiklerinde para cezası öderler. Artık bir yıldır sigaranın yasaklanması ile ilgili kanun ülkemizde de çıkmış olmasına rağmen insanların duyarsızlıkları sonucu maalesef tam olarak uygulanamamaktadır. Bugün Avrupa ülkelerinde yaşayan çeşitli milletlerden insanlar arasında Türklerin özel bir yeri vardır. Öğrenci, işçi ya da göçmen olarak gittikleri ülkelerde genellikle en çok sigara içen kişiler ne yazık ki bizden çıkmaktadır. Önceden yüzyıllarca söylenen "Türk gibi kuvvetli" sözü ne yazık ki bugün, çok sigara içenlere alayla söylenen "Türk gibi sigara içme"ye dönmüştür, ülkemizi ileriye götürecek olan siz modern Türkiye Cumhuriyeti gençliğinin, böyle gereksiz ve zararlı bir alışkanlığa dur demesinin zamanı gelmiştir. Böylelikle yalnız siz daha sağlıklı olmayacaksınız, ülkemizin genel imajı da düzelecektir.

Biotin Nedir, Biotin Vitamini Nerede Bulunur

Pantotenik asit

Vücutta yardımcı enzim görevi vardır. Karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında gereklidir. Bütün yiyeceklerde bulunur. Eksikliğine pek rastlanmaz.

Biotin Nedir, Biotin Vitamini Nerede Bulunur

B grubu vitaminlerindendir. Eksikliği pek görülmez. Çiğ yumurta beyazındaki bir madde tarafından (avidin tarafından) etkisizleştirilir.
Biotin İçeren Besinler; Mayalı ekmek biotin yönünden zengindir. Bu açıdan mayalanmış yiyecekler ve boza gibi içeceklerde de bol olarak bulunur.

Kolin Nedir, Kolin Maddesi

Yağların taşınması ve metabolizması için gereklidir. İnsanlarda eksikliği pek görülmez. Fosfor kapsayan yağlı (fosfolipit bulunan) yumurta sarısı, süt, organ etleri gibi yiyeceklerde çoktur. Kurubaklagillerde ve tahıllarda vardır.

Mikrobiyoloji Nedir, Mikrobiyoloji Notları

Mikrobiyoloji Nedir, Mikrobiyoloji Notları

Mikroorganizma Nedir, Mikroorganizmaların Sınıflandırılması

Mikroorganizma Çeşitleri; (tek hücreli canlılar) önceleri, hayvanlardan ve bitkilerden ayır*mak için ayrı bir grupta (protista) toplanılmıştır. Daha sonra yüksek protistalar (yeşil algler, protozoonlar, maya mantarlar, klorofitler, pirofitler ve öglonofitler) ve basit protistalar (bakteriler ile mavi-yeşil algler) olarak tasnif edilmiştir.


Mikrorganizmaları bir başka temel sınıflandırma kriteride, hücre çekirdek yapısına göre ökaryotikler (protozoonlar, mayalar, mantarlar, algler, bitkiler, hayvanlar) ve prokaryotikler (bakteriler) olarak yapılmıştır. Virüsler bu sınıflandırmalar dışında tutulmuştur.

Virüsler, Virüs Çeşitleri, Virüsler Bakteriler

Virüsler, zorunlu hücreiçi paraziti mikroorganizmalar olduklarından canlı ortam dı*şında üremezler. Bu yüzden viral hastalıkların teşhisinde 20 yüzyılın son yarısında önemli gelişmeler olmuştur. Hayvanlardaki ilk virüs izolasyonu 1898 de üretilen şap virüsüdür. İnsan virüslerinin izolasyonu daha sonraki yıllarda incelenmeye başlanmış ve 1910'da kuduz, çiçek, sarı humma ve poliomiyelit etkenlerinin virüs olduğu biline*biliyordu. 1940 yılma kadar 45 viral hastalık tespit edilebilmişken, 1990'larda 350'den fazla virüs türü izole edilmiş durumdadır. Bu gelişmede virüs üretme ortamları olarak kullanılan, deney hayvanları, embriyolu yumurta ve nihayet doku /hücre kültürü (maymun böbrek hücre kültürü, bebek hamster böbrek hücresi, VERO, HeLa vs) tek*niklerindeki gelişmelerin, elektronmikroskopi tekniklerinin, monoklonal antikor üre*timinin, PCR'm, moleküler genetik metotlarının ve bilgisayar teknolojilerindeki geliş*melerin önemli katkısı bulunmaktadır.

Maya ve Mantarlar

Maya ve Mantarlar

Maya ve mantarların büyük çoğunluğu, doğada saprofit veya komensal olarak toprak, kaya, su, bitki, balık, insekt, besin, hayvan ve hatta insanlarda yaşarlar. 110.000'den fazla mantar türü tespit edilmiştir. Bunlardan çok azı insanlarda ve genellikle deride mikotik (dermatofitler) enfeksiyonlara sebep olurlar. Bilinçsiz antibiyotik kullananlar*da, immün sistemi baskılananlarda, immün yetersizlik olanlarda ve hijyenik kurallara uymayanlarda ağız içinde, protezlerinde ve/veya dudaklarında maya ve mantar enfek*siyonları sık oluşur.

Mikroorganizmaların İsimlendirilmeleri, Mikroorganizma İsimleri

Mikroorganizmaların İsimlendirilmeleri, Mikroorganizma İsimleri

Mikroorganizmalar, Cari von Linne (1753) tarafından kullanılan binominal (çift isim*lendirme) sisteme göre adlandırılmaktadır. Buna göre, mikroorganizmaların adı iki ke*limeden oluşmaktadır. İlki Cins ismini, ikincisi tür ismini göstermektedir. Genellikle latince kökenli isimler verilerek tüm dünyada birörneklilik sağlanmaya çalışılmakta*dır. Canlılar alemi içerisinde hayvanlar alemi içerisinde incelenen mikroorganizmala*rın sistematiğine baktığımızda; soldan sağa Alem Filum, Sınıf, Takım, Familya, Kabile, Cins ve Türleri bulunmaktadır.

Mikroorganizmaların Cins ve Tür İsimlerine Bazı örnekler

Streptococcus mutans, Str. salivarius, Str. sanguis, Str. milleri, Str. viridan, Str. pneumoniae, Str. agalactiae, Str. faecium, Str fecalis
Peptostreptococcus anaerobius, P.asacccarolyticıs, P. indolicus, P. magnus,
Staphyolococcus aureus, Staph. epidermitis, Staph. haemolyticus, Staph. hyicus, Staph. caseolyticus, Staph. saprophyticus

Mikroorganizmaların Hücre Yapıları

Mikroorganizmaların Hücre Yapıları

Ökaryötik Hücre Nedir; Ökaryötik yapılı canlı hücresinin (alg, maya, mantar, protozoon, ve gelişmiş canlılar) temel özelliği, genetik şifreleri taşıyan DNA'nın bir zarla çevrili olan çekirdekte bulun*masıdır.

Prokaryotik Hücre Nedir; Prokaryotik yapıdaki hücrelerde (Bakteriler) ise hücre duvarların kompleks olması ve tek kromozomdan ibaret olan genetik materyalin sitoplazma içerisinde dağınık bir şe*kilde bulunmasıdır.

Bakterilerde Hücre Yapısı

Bakteri hücresi ışık mikrokobu ile incelendiğinde, yuvarlak (kok), basil (çomak, çu*buk), virgül, filament (uzun saç benzeri) gibi morfolojik yapısı ile, kapsül, flagella ve spor gibi yapıları görülebilir. Gram boyama metodu kullanıldığında hücre duvarı yapı*sı hakkında (Gram pozitif veya Gram negatif) bilgi edinilir

Bir bakteri hücresinin ana yapıları merkezden dışa doğru şunlardır:

1- Genetik materyal (kromozom)
2- Sitoplazma
3- Sitoplazmik membran
4- Periplazmik boşluk
5- Hücre duvarı
6- Kapsül (bazılarında)
7- Pilus/fimbria (bazılarında)
8- Flagella (bazılarında)
9- Spor (bazılarında)

Genetik Materyal (Çekirdek, DNA)

Bakteri hücresi elektronmikroskop ile incelendiğinde; genetik materyalin, memeli hücrelerindeki gibi bir zarla çevrilmediği, fibriler yapıda merkezde olmakla beraber si*toplazma içerisinde dağınık bir şekilde olduğu ve mitotik aygıt bulunmadığı görülür. Bakterilerde DNA yapısındaki genetik yapının 1 kromozomlu olduğu kabul edilir. Yak*laşık 1 mcm boyundaki bir bakteri hücresinin kromozomunun boyu 1 mm (1000 mcm) kadardır. Bu da kromozomun sitoplazma içerisinde ancak katlanarak sığabilece*ğini anlatır. Bakteri kromozomunun moleküler ağırlığı, yaklaşık 2-3 X 109 daltondur.

Sitoplazma Nedir ve Sitoplazma İçi Yapılar, Sitoplazma Özellikleri

Bakteri hücresinin iç kısmı sitoplazma sıvısı ile doludur. Sitoplazma, saydam, hafif akış*kan kıvamda ve kolloidal karakterdedir. Sitoplazmada bakteri hücresinin yaşlanmasına bağlı olarak artan ve ozmotik olarak inert nötral polimer yapısında bir kısım granüller bulunabilir. Bakteri hücresi bu granülleri rezerv maddeler olarak kullanır. Bazı bakteri*ler protein ve nükleik asit sentezi sırasında bu granülleri karbon kaynağı olarak kullanır. Bazı bakterilerdeki sülfür granüllerini okside ederek hidrojen sülfür (H2S) oluşturur.

Sitoplazmada mikrokopla görülemeyen ancak ultra santrifüj teknikleri ile ortaya konabilen bazı yapılar bulunur. Bunların en önemlisi ribozomlardır. Ribozomlar, ribo-nükleik asid ile protein moleküllerinin karışımlarından ibaret enzimleri yapan ünite*ler olarak bilinirler. Ribozomlar bakteri hücresi için gereken her türlü protein ve enzi*min sentezlendiği ünitelerdir. Ribozomlar yaklaşık 10-20 nanometre (nm) çapındadırlar. Bir bakteri hücresinde 10000-15000 kadar bulunabilir. Temel olarak ribozomal PNA'yı oluştururlar. Hücre rRNA'sının % 80-90'ı ribozomlarda bulunur. Bakteri ribo-zomları 70 S'lik ribozomal RNA özelliği gösterirken, ökaryotik hücrelerde 80 S'lik ribozomal RNA bulunur.

Bakteri sitoplazmasında sık rastlanan bir yapıda "ekstra kromozomal genetik elementler" olarak tanımlanan plazmidlerdir. Bunlar DNA yapısında olup, bakteri genomundan bağımsız olarak replikasyon (çoğalma) yaparlar. Bir bakteriden diğerine F pilusları va*sıtasıyla aktarılabilen-bulaştırılabilen- plazmidler, toplumda bilinçsiz antibiyotik kullanımı neticesinde artan antibiyotiklere dirençlilikten, enterik bakterilerde enterotoksin sentezinden ve barsaklara tutunma faktörlerinin hücrede sentezinden sorumlu genleri taşımakla sorumludurlar. Bazı bakterilerde bakteri virusları olarak da bilinen bakteriofaj genomlar (DNA veya RNA) da bulunur.

Sitoplazmik Membran Nedir

Hücre zarı, hücre membranı olarak da bilinen bu yapı, fosfolipid ve protein yapısında*dır. Ökaryotların aksine bakteri sitopiazmik membranında sterol bulunmaz. Sito*piazmik membranın başlıca görevleri,
1- Hücreye girecek-hücreden çıkacak maddelerin taşınması ve seçimi,
2- Sitoplazmanm sarılarak kolloidal yapısının korunması,
3- Enzimlerin birçoğunun depolanması,
4- DNA replikasyonu sırasında mezozom oluşturmak,
5- Hücre için gerekli bir çok protein, lipid, enzim vs'nin sentezinde gerekli madde*lerin taşınması, barındırılmasını sağlamak,
6- Hidrolitik enzimlerin periplazmik aralığa salgılanması ve hücre dışındaki besinle*rin parçalanması ve hücre içine alınacak hale getirilmesinde yardımcı olmaktır.

Periplazmik Boşluk

Hücre duvarı ile sitopiazmik membran arasında kalan bu kısım, jelimsi karakterde olup peptidoglikan ile doludur. Periplazmik aralık olarak da tanımlanan bölgede bazı proteinler, enzimler ve oligosakkaridler bulunur. Bunlar jel içerisinde serbestçe diffüze olurlar. Periplazmik proteinler arasında, hücre dışından içeriye alınacak besinleri par*çalayacak enzimler bulunur. Periplazmik oligosakkaridler ise ozmoregulasyonda gö*revlidirler.

Hücre Duvarı Yapısı, Bakteri Hücre Duvarı

Bakteri hücresinin sitopiazmik membranı ile kapsülü arasındaki yapılar (pilus ve flagellalar hariç) hücre duvarını oluştururlar. Hücre duvarının yapısı; Gram negatif ve Gram pozitif bakterilerde birbirinden farklıdır. Bakterilerin Gram negatif veya pozitif olarak sınıflandırılmaları hücre duvarlarındaki yapı farklılarından ötürüdür. Gram po*zitiflerde protein ağırlıklı yapı olduğundan mor, Gram negatiflerde hücre duvarı LP ve LPS ağırlıklı olduğundan pembe boyanırlar. Bu farklılık rutin mikrobiyolojide oldukça pratik bir şekilde bakterilerin tasnifinde işe yarar. Hekimlikte kullanılacak antibi*yotiklerin seçiminde de bu özellik göz önünde tutulur.

16 Mart 2011 Çarşamba

Şizofrenide Bakım Nasıldır?

Şizofreni tedavisinde hem ilaç tedavisi, hem de psikososyal rehabilitasyon gerekir. İlaçlar bazı semptomların kontrol altına alınmasına yarar; bazı durumlarda ise kısa bir süre hastaneye yatış gerekli olabilir. Bazıları yeterince iyileşip normal yaşamlarını sürdürecek hale gelebilirler. Buna karşılık, çoğu hastaların belirtileri sorun yaratmaya devam eder ve bu nedenle uzun bir süre, belki de hayatları boyunca ilaç kullanmaları gerekir.

İlaç tedavileri önemlidir fakat hastalığı tamamiyle iyileştirmezler. Diğer tıbbi rahatsızlıklar gibi şizofreni olan kişilerin de daha sağlıklı olmaları ve daha iyi işlev görebilmeleri için destek ve anlayışa ihtiyaçları vardır. İlaçla hastalık belirtileri kontrol altına alınmış olanların eskiden sahip oldukları becerileri yeniden kazanmak, yeni beceriler geliştirmek ve hastalıkla başa çıkmayı öğrenmek için bireysel ve sosyal programlar yardımcı olabilir. Genellikle, şizofrenisi olan insanların

Şizofrenlere Verilen Hizmetler Nelerdir?

Şizofrenler birkaç hafta, hatta ay hastanede yatırılabilirse de, hastane tedavisinin amacı kişinin, yeniden toplum içine dönebileceği şekilde belirtilerini düzeltmektir. Genellikle, hastaneden çıkan kişiler tam iyileşmemiştir fakat, eğer çıkışlarından sonra destek görürlerse hastalıkları kontrol altına alınabilir. Hastaneden çıkıştaki sağlık durumunu koruyabilmeleri için yetenek ve işlevlerine uygun özel bazı hizmetlere ihtiyaç duyarlar. Birçok farklı araştırma ve raporda, hastane tedavisiyle birlikte yürütülmesi gereken alanlar aşağıda belirtiliştir:

1.Tıbbi Tedavi
Aile hekimi veya pratisyen hekim, psikiyatrist, klinik, hastane, sağlık ocağı tarafından yürütülür. Buraya fiziksel bakım(ağız/göz bakımı) da dahildir.

2.Destekleyici Konutlar
Sorumluluk yükleri kaldırılmış veya azaltılmış barınma yerleridir; ev-içi programların yürütüldüğü grup evleri; denetim ve destekli yurtlar; "dernek evi" modeli.

3.Sevgi ve arkadaşlık
Kendini kabul eden aile ve arkadaşlar.

4.Toplumsal destek
Uğrak merkezleri, dernekler, boş-zaman terapisi, toplumsal-beceri eğitimi, bedensel faaliyetler, boş zaman kullanma eğitimi.

Şizofrenlerin İhtiyaçları Nelerdir, Şizofrenlerin İhtiyaçları Nasıl Karşılanır?

"Ben, insanların benim de herkes gibi olduğumu anlamalarını istiyorum. Ben bir bireyim ve toplumdan bu şekilde davranış bekliyorum. Beni, şizofreni diye etiketlenmiş bir kutuya kapatmasınlar."

Şizofreni nedeniyle acı çeken birinin ihtiyaçları herkesinkine benzer. Aradaki fark, şizofrenlerin bu ihtiyaçlarını hastalıkları nedeniyle, doyurmayı becerememelerindedir.

Temel ihtiyaçlar şu şekilde sıralanabilir:
*Temiz, güvenli ve rahat bir ev
*Değerli, zevkli ve sorunsuz bir iş yapmak
*Kabul eden ve yargılamayan ilişkiler

Şizofreni (İçe kapanma)

Şizofreni (İçe kapanma)
Şizofreni Nedir?
Şizofreni İçe kapanma, gerçeklere kayıtsızlık ve şahsiyet ikileşmesi, zihin bölünmesi, İçe yönelik düşünce yapısının yerleşmesi şeklinde beliren bir psikozdur. Şizofren kendine Özgü bir Dünya da yaşamakta, ilksel ve benmergezci (egosantrik) bir düşünce yapısına sahip bulunmaktadır. Kendi iç dünyasına yerleşmiş olan Şizofren Bir düşler aleminde yaşamaktadır. Bu hastalığa yakalanma yaşı genellikle 15-35 yaşları arasındadır. Vakaların büyük bir kısmında kalıtsal anıklık söz konusudur.
 

ŞİZOFRENİ TANISI NASIL KONUR ?
Şizofrenide görülen belirtiler başka psikiyatrik hastalıklarda da görülebilir.
Hiçbir belirti tek başına tanı koydurucu değildir. Tanı psikiyatri uzmanı tarafından hastanın ruhsal muayenesi, hasta yakınları ile görüşme ve çoğu zaman hastanın klinik izlenmesi sonucu konur.
Şizotipal kişilik bozukluğu, şizoaffektif bozukluk, bipolar duygulanım bozukluğu şizofreni ile sıklıkla karışan bozukluklardır.
Bazı bedensel hastalıkların seyri sırasında da benzer belirtiler görülebilir, bu nedenle ayırıcı tanıyı yapabilmek için fizik muayene ve kan tahlillerinin yapılması gerekir.
Alkol ve madde bağımlılığı olan veya bazı ilaçları kullanan kişilerde de benzer belirtiler olabilir. Hastanın öyküsünün alınması sırasında buna dikkat edilmeli ve öyküde bu durumlardan bahsediliyorsa buna yönelik tetkiklerin yapılması gerekmektedir.

ŞİZOFRENİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR

Bellek Destekleyiciler

Örgütleme ve eklemleme çok güçlü kodlama(anlamlandırma) türleri olmakla birlikte, tüm bilgiler, örgütleme için elverişli olmayabilir. Ayrıca bazı bilgiler de tamamıyla yeni ya da eskilerle tümden ilişkisiz olabilir. Bu nedenle de eklemleme yoluyla kodlamak mümkün olmaz. Bu durumda anlamlı kodlama yapmak için bellek destekleyici ipuçlarını kullanmak oldukça faydalıdır. Bellek destekleyiciler, okul öğrenmelerinde özellikle terimleri ve olguları(kim,ne zaman, nerede sorularına cevap veren bilgi türü) kodlamak üzere geniş ölçüde kullanılmaktadır.Bellek destekleyici stratejiler, öğrenilecek kapsam içinde doğal olarak bulunmayan ilişkileri, çağrışımları meydana getirerek kodlamaya yardım eden stratejilerdir. Bu stratejiler doğal olarak ilişkilerin bulunmadığı durumda, benzer ve farklı özelliklere sahip bilgiler arasında yapay bir bağ yaratır bu nedenle bellek destekleyici stratejiler, bir bakıma eklemlemenin bir türü olarak tanımlanabilir.Sonuç olarak bellek destekleyiciler, öğrenilecek bilgiyi daha anlamlı hale getirerek öğrenilenin hatırlanmasını kolaylaştırmaktadır. Araştırmalar, bilgi ne kadar anlamlı olursa, bilginin kalıcılığı ve hatırlanmasının o derece kolay olduğunu göstermektedir(Lehsin, Pollock ve Regeluth,1992). Bu durumda, “bellek destekleyen stratejilerin öğrenciye ne zaman verilmesi gerekir?” sorusu akla gelmektedir. Öğrenciye yeni bilginin sunulduğu anda bellek destekleyici stratejinin de verilmesi gerekir. Böylece öğrenci, yeni bilgiyi uygun olan bellek destekleyici stratejiyle öğrenme çabasına girerek yeni bilgi ile bellek destekleyici ipucu arasındaki ilişki yapılan araştırmalar yoluyla güçlü bir şekilde kurulur.
Yapılan araştırmalar,sınıflarda bellek destekleyici stratejilerin öğretimine çok az yer verildiğini göstermektedir(Moely ve diğerleri, 1986). Her öğrenci öğrenme için gerekli olan bellek destekleyici stratejileri geliştirme gücünde değildir. Bu nedenle öğretmenler, doğrudan öğretim yoluyla çocukların bu stratejileri öğrenmelerini sağlamalıdırlar.
Yukarda da açıklandığı gibi bellek destekleyici stratejiler özellikle sözcüklerin, terimlerin ve olguların öğrenilmesine ve hatırlanmasına yardımcıdırlar. Bellek destekleyici stratejilere temel olarak iki grup altında toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi imajlar(imagery), diğeri de sözel(verbal) semboller kullanılarak yapılan kodlamalardır. İmajların kullanıldığı bellek destekleyici stratejilerle bilgi zihinsel resimler içine yerleştirilerek ya da onlarla ilişkilendirilerek kodlandırılır. Sözel stratejilerle ise yeni bilgi, eski öğrenilen sözel yapılarla anlamlı bağlar oluşturularak kodlandırılır.
İmajlar: Luria(1968) tarafından yapılan bir örnek olay çalışmasında(cesa study) fotoğrafik belleğe sahip olan bir kişi imajları kullanarak bilgiyi kodlamaktadır. Bu kişi tablo 6’da verilen anlamsız hece listesini tam olarak hatırladığı gibi, çalışmada dört yıl sonra da bu anlamsız hece listesini hiç yanlış yapmadan hatırlayabilmiştir. B uşahsın yaptığı bütün şey, anlamsız hece listesine uygun olarak, zihninde bir resim çizmektir.
Hatırlaması İstenen Anlamsız Heceler
1) ma va na sa na va
2) na sa na ma va
3) sa na ma va na
4) va sa na va na ma
5) na va na va sa ma
6) na ma sa ma va na
7) sa ma sa va na

Homeopati: minimum dozların büyüsü

Homeopati: minimum dozların büyüsü

Homeopatide ilaçların son hazırlanmış halinde sadece "dinamik/enerjetik iyileştirici güç" vardır. İçlerinde herhangi bir orijinal ana madde bulunmaz. "Potensiyalizasyon" denen özel bir hazırlama metodu ile 3000'in üzerinde homeopatik ilaç, bitkisel, hayvansal, mineraller vs gibi maddelerinin tedavi edici gücü açığa çıkarılarak hazırlanır. Bu nedenle ultra düşük dozlardaki homeopatik ilaçlar toksik değildir, yan etkileri yoktur.
Zararsız oldukları için çok yumuşak ve güvenli bir şekilde tedavi gerçekleşir.

Bellek türleri duyusal kayıt, kısa süreli bellek, uzun süreli bellek

Bellek türleri duyusal kayıt, kısa süreli bellek, uzun süreli bellek olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır.Duyusal kayıt çok kısa süreli olduğundan bazı psikologlar tarafından bellek türü olarak ele alınmazken biz bellek türleri olarak kabul edeceğiz.DUYUSAL KAYIT
Egzoz kokusu, güneşin parlaklığı, çocuk ağlaması… vb. bilgiyi işleme bu uyarıcıların çevreden alınmasıyla başlar.
Çevreden gelen uyarılar duyu organlarını etkiler, duyusal kayıt yoluyla sinir sistemine girer. Uyarıcıdan ilk algılanandan duyusal kayıt sorumludur. Örneğin; parmağımızı gözümüzün önüne tutup hemen çektiğimiz takdirde parmak bir süre hala orda duruyormuş gibi gelir; gölgesini görürüz. Bu gölge görsel kaydınızda kalan bellek izinin sonucudur. Diğer bir örnek vermek gerekirse örneğin; anlamsız bir sözcüğün tekrarı, duyusal kaydın işitme kısmındaki izinin bir sonucudur.
Duyusal kayıttaki bilgi orijinal bilgiyi temsili yapıdadır. Yani uyarıcının tam bir kopyasıdır. Çok kısa sürelidir. Bazı psikologlara yarım saniyeden az, bazılarına göreyse bir ile dört saniye arasında olduğunu söylerler. Moates ve schumacher görsel bilginin bir saniye, işitsel bilginin dört saniye kaldığını söylerler. Süre kısıtlıdır ancak kapasite sınırsızdır. Her duyu için ayrı deposu olduğu düşünülmektedir.
Duyusal kayıt kendisinden sonraki bilişsel süreçler için kritik bir öneme sahiptir. Örneğin duyusal kayıt olmasaydı, cümle okurken cümlenin sonuna geldiğimizde baş tarafını unuturduk ve dolayısıyla hiçbir şey anlamamış olurduk. Duyusal kayıtta bilgi anında işlenmezse unutulmaktadır.
Duyusal kayıtta dışsal uyarıcıların etkisi yoktur. Kişinin beklentileri ve dikkatine göre kısa süreli belleğe aktarım gerçekleşmektedir. Bilginin duyusal kayıttan kısa süreli belleğe geçişinde dikkat ve seçici algı adeta süzgeç görevi yapar. Aralıksız olarak üst üste verilen bilgiler, bireyin algı alanına giremediğinden kısa süreli belleğe aktarılamadan kaybolur. Örneğin öğrenciler tahtadaki bir problemi defterlerine yazarken öğretmen sözlü bazı yönergeler verirse çocukların bunu hatırlaması mümkün olamaz; çünkü öğrenci farklı kaynaklardan gelen tüm uyarıcılara dikkat dip yanıt veremez. Aynı zamanda tahtadaki probleme yönelmesi beraberinde yazı yazması, bir takım kurallara dikkat etmesi onun kısa süreli belleğini doldurduğundan öğretmenin söylediklerin dinleyip yorumlayacak kapasiteye sahip değildir.
KISA SÜRELİ BELLEK \ İŞLEYEN BELLEK
Dikkat edilen ve algılanan bilgi duyusal kayıttan kısa süreli belleğe geçirilir.
Kısa süreli belleğin birbiriyle ilişkili iki temel fonksiyonu vardır. Bu yüzden çift isimlidir. Birinci işlevi;
Sınırlı bilgiyi sınırlı zaman içerisinde geçici olarak depolamasıdır. Bu işlevden dolayı kısa süreli bellek ismini almaktadır. Miller(1956), yetişkinin kısa süreli belleği yedi±iki birimlik(grupluk) yani beş ile dokuz bilgi arasında bilgi depolayabilmektedir. Daha sonra broadbent(1975), buna karşı çıkarak yedi±iki üç birimlik bilgi saklayabildiğini savunmuştur. Yalnız tartışılacak konu bu değildir. Bilgi biriminin büyüklüğüdür. Örneğin; 1-2-2-5-5-7-8 bu dizide her rakam bir birimdir. Bu rakamlar gruplanarak birimin büyüklüğü arttırılırken birim sayısı azaltılabilir. “122-55-78” yedi birimlik bilgi böylece gruplanarak üç birime indirildi. Acaba bir birimde bulunması gereken bilgi miktarı ne kadar büyüklükte olmalıdır? Bu sorunun hala net bir cevabı olmamakla beraber cevabı bulunmaya çalışılmaktadır.
Bilgi kısa süreli bellekte çok kısa zaman kalmaktadır. Yetişkinlerde bu süre yirmi saniye civarındadır. Bu süre zihinsel tekrar yapılmadığı takdirde geçerli olacak bir değerdir.
Unutma ilk saniyelerde çok hızlıdır, daha sonra saniyeler ilerledikçe unutma hızı azalmaktadır. Kısa süreli bellekte süre sınırlıdır. Bunu zihinsel tekrar yaparak telafi etmeye çalışıyoruz. Örneğin; o an içinde öğrenilen adresin akılda kalması için sesli ya da zihinsel olarak tekrar yapılır.
Kısa süreli belleğin ikinci kısıtlayıcılığı da kapasite azlığıdır. Bu sınırlılıkta bilginin gruplanması yoluyla birimin kapsamı genişletilip, birim sayısı azaltılarak en düşük düzeye indirilir.

Psikoloji Bölümü – Meslek Tanıtımları

Psikoloji Bölümü – Meslek Tanıtımları
İnsan davranışlarının gözlem ve deney yöntemlerinin kullanılarak bilimsel bir şekilde incelenmesi ve nedenlerinin ortaya çıkarılması konularında eğitim ve araştırma yapılır. Sağlık bakanlığı ve üniversitelere bağlı akıl hastanelerinde, ruh sağlığı merkezlerinde, çocuk ıslah evlerinde, cezaevlerinde psikolog, rehberlik ve araştırma merkezlerinde okul psikoloğu olarak çalışılabilir. Ayrıca öğretmenlik sertifikası alanlar liselerde öğretmenlik yapabilirler.
Psikoloji Programının Amacı : Psikoloji bölümü, insan davranışlarının gözlem ve deney yöntemlerini kullanarak bilimsel bir biçimde incelenmesi ve nedenlerinin ortaya çıkarılması konularında eğitim ve araştırma yapar. Psikoloji, kuramsal psikoloji ve uygulamalı psikoloji adı altında iki dala ayrılır.
1. Kuramsal Psikoloji : Bu dal, öğrenme, düşünme, güdülenme gibi psikolojik süreçlerle ilgilidir. İnsan ve hayvanlar üzerinde laboratuvarda deneyler yaparak psikolojik olayları inceleyen “Deneysel Psikoloji”; davranışların fizyolojik temellerini araştıran “Fizyolojik Psikoloji”; toplum tarafından etkilenen insan davranışlarını inceleyen “Sosyal Psikoloji”; insanda düşünme, öğrenme, duygu ve heyecan gibi psikolojik süreçlerin gelişimini inceleyen “Gelişim Psikolojisi” ve normal dışı davranışları inceleyen “Anormaller Psikolojisi” kuramsal psikoloji grubuna girer.
2. Uygulamalı Psikoloji : Kuramsal psikolojinin verileri günlük yaşamda insan davranışları ile ilgili sorunları gidermede kullanılır. İleri derecede uyum bozukluğu gösteren kimselerin davranışlarının nedenlerini ve tedavi yöntemlerini inceleyen “Klinik psikoloji”;endüstride üretimi artırmak için en uygun elemanların seçimini ve çalışma ortamında olumlu ilişkiler kurulmasını sağlayan, tüketicinin isteklerini saptayan “Endüstri Psikolojisi”;

8 Mart 2011 Salı

Kandaki bileşen sayısı

Araştırmacılar, 3 yıllık detaylı bir araştırma ile insana ait kan örneklerinde 4 bin 229 bileşen bulunduğunu tespit ettiler.

Bir tıp doktorunun hasta kişinin kanındaki sadece 10-20 kimyasalı analiz ettiğini söyleyen Kanada'da Alberda Üniversitesi'nde görevli araştırmacılar, sağlık problemlerinin teşhis ve tedavisi için kanda potansiyel olarak bakabilecekleri 4 bin 229 bileşen belirlediklerini açıkladılar.
"Public Libary of Science One" isimli dergide yer alan çalışmada, doktorlar tarafından şeker hastalığı, böbrek yetmezliği gibi hastalıkların teşhisinde kan kimyasalları ya da metabolitler (ara ürünler) rutin olarak analiz edildiği kaydediliyor.
Ancak araştırmacılar, kan kimyasında dengesizlikle karakterize olan diğer yüzlerce hastalığın da bu yeni araştırma sayesinde teşhis edilebileceğini belirttiler.

4 Mart 2011 Cuma

Genital Herpes ,Cinsel Uçuk Genital Aft

Genital Herpes ,Cinsel Uçuk
Genital Aft


Genital herpes (genital uçuk) HSV-1 (herpes simplex virus tip 1) ya da HSV-2'nin etken olduğu, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır; ancak daha sık görülen etkeni HSV-2 ‘dir. Özellikle HSV-tip 2 genital bölgeyi, makat, kalça bölgesini; tip 1 ise genellikle ağız, yüz ve dudakları etkiler.HSV tip 1 yüz ve dudak enfeksiyonu ve uçuğu da kapsayan yüz herpesi ile sonuçlanır. Herpes virüsleri vücutta belirli sinir hücrelerine yerleşir ve bu enfeksiyonu geçiren kişilerin bazılarında, yaşamları boyunca zaman zaman belirtilerin tekrarlamasına neden olur. Halk arasında cinsel uçuk ya da cinsel aft olarak da bilinir.
 
Genital Herpes,Cinsel Uçuk enfeksiyonu nasıl bulaşır?
Genital enfeksiyon cinsel ilişki ile bulaşmaktadır. Genital herpes, aktif genital herpes infeksiyonu olan eşinden direk cinsel temas ile geçer. Eşlerin birbirine bu enfeksiyonu bulaştırması genellikle farkında olmadan da oluşabilir. Bulaşma hastalık belirtilerinin olmadığı dönemde bile oluşabilir. Genital herpes hastalığına sahip olan kişiler % 60 oranında hastalıklarından habersizdirler. HSV vücuda genellikle dudak veya genital bölge mukozasındaki bir çatlaktan girerek ilerler ve sinir gangliyonlarına oturur. Bir kere sinir gangliyonunu tutan virüs, yaşam boyu orada kalır. Virüs, hücre içine girdiğinde yaşamak için hücrenin fonksiyonlarını kullanır ve bundan dolayı hücrede harabiyete neden olur. Bu harabiyetin karakteristik belirtileri ağrı, kabarcık, kaşıntı ve içi sıvı dolu kırmızı şişliklerdir.
Virüs bir kere vücuda girdiğinde, savaşmak için antikor dediğimiz savaşçılar oluşur. Bunlar kanda bulunurlar ve bağışıklık cevabı için çok önemlidirler. Genital herpesde nüksler her zaman ilk ataktan daha hafif seyreder. İlk atak ilk yada primer infeksiyon olarak adlandırılır. Bu aşamada virüs sinir gangliyonuna oturur. Tekrarlayan ataklar (nüksler) virüsün sinir gangliyonunda çoğalması ile oluşmaktadır.
Genital Herpez (cinsel uçuk) virusunun belirtileri nelerdir?

Surgical Examination Videos - Medical Educational Web Download



Surgical Examination Videos - Medical Educational Web
English | 640x352 | XVID | 30fps 859kbps | 127kbps 44.1kHz | 514MB
Genre: eLearning


Denetleyici ve Düzenleyici Sistemimiz (Konu Anlatımı)

Vücudumuzda, bir dakika içerisinde, sayamayacağımız kadar çok olay gerçekleşir.Bir saat veya bir gün içerisinde gerçekleşen olay sayısını ise tahmin etmek çok zordur. Duyuları algılamak, düşünmek, yürümek, konuşmak gibi birçok olay aynı anda gerçekleşir. Ancak bu kadar çok ve karmaşık olan bu olaylar birbirinden bağımsız ve kontrolsüz değildir. Bütün bu olaylar sistemlerimiz tarafından gerçekleştirilir. Vücudumuzdaki sistemlerin düzenli, birbiriyle uyumlu ve sorunsuz olarak çalışmasını, denetleyici ve düzenleyici sistemimiz sağlar. Denetleyici ve düzenleyici sistemimiz, sinir sistemi ve iç salgı bezlerinden oluşur.





Sinir Sistemimiz




Konuşmak, acıkmak, yürümek, dengede durmak, yazmak, ağlamak gibi birçok işi gün boyunca gerçekleştiririz. Vücudumuzda bu işlerin gerçekleştiren sinir sistemidir.

İç salgı Bezleri ve Görevleri

İç salgı Bezleri ve Görevleri




Büyüme Hormonu: Yaş ile orantılı olarak Büyümeyi sağlayan hormondur. Çok salgılanırsa Devlik az salgılanırsa Cücelik oluşur.
Tiroksin Hormonu: Büyümeyi, gelişmeyi ve vücudumuzdaki Solunum hızını, vücut sıcaklığını ve tansiyonu gibi kimyasal olayları düzenler. Vücuda yeterli iyot alınmadığında tiroit bezi büyür ve guatr hastalığına sebep olur.
Kalsitonin Hormonu: Kandaki kalsiyum ve fosfor oranını düzenler. Kandaki kalsiyumu kemiklere geçirerek kemiğin sertleşmesini sağlar.
Adrenalin Hormonu: Korku, coşku, heyecan ve öfke anlarında salgılanarak metabolizmayı yani kalp, akciğer, damarlar, böbrek,kaslar, göz gibi organların çalışmasını hızlandırır.
Aldesteron Hormonu: Kandaki mineral oranını böbreklerden süzülmesini engelleyerek ayarlar.
İnsülin Hormonu: Kan şekerinin ayarlanmasında görev alır. Kandaki şekerin azalmasını sağlar. Yetersiz insülin hormonu salgılanması durumunda kandaki şekerin fazlası depolanamaz ve idrara geçerek bol suyla beraber dışarı atılır. Bu olaya şeker hastalığı denir.
Glukagon Hormonu: Kan şekerinin ayarlanmasında görev alır. Kandaki şekerin artmasını sağlar.
Dişi Eşeysel Hormonları: Yumurtalıktan salgılanır. Ergenlik döneminde dişiye özgü özelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. Dişilere özgü ince ses gelişimi, üreme organlarının gelişimi, dişiye özgü vücut yapısının oluşturulmasını sağlar. Yumurta oluşmasını sağlar.
Erkek Eşeysel Hormonları: Testislerden salgılanır. Ergenlik döneminde erkeğe özgü özelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. Sakal bıyık çıkması, kılların büyümesi, sesin kalınlaşması, kemiklerin gelişmesi, erkek tipi kaslı bir vücut yapısının ortaya çıkmasında etkilidir. Sperm oluşmasını sağlar.

Refleks Nedir?

Düşünülmeden, kendiliğinden herhangi bir uyarıcıya karşı verilen tepkiye refleks denir.Refleks merkezi omuriliktir.
ÖRNEK
Limon dendiğinde veya limon gördüğümüzde ağzımızın sulanması, dizimize çekiçle vurduğumuzda dizimizin yukarıya kalkması, yüksek ışıkta göz bebeğinin küçülmesi, hapşırma vb.

Refleks İkiye Ayrılır
Doğuştan (Kalıtsal) Refleks
• Doğuştan gelir, sonradan kazanılmaz.
• Öksürme, hapşırma, iğne batan elin çekilmesi, göz
kapağının kırpılması, çocuktaki emme davranışı.
Sonradan (Şartlı) Refleks
• Sonradan öğrenmeyle oluşur.
• Araba sürme, örgü örme, limon görüldüğünde ağzın sulanması.

Düşük Nedir - Çocuk Düşürme

Tıbbi yönü Anâ rahmindeki bebeğin yaşama yete*neğini kazanmasından (2 8′inci gebelik haftasından) önce rahim dışına atılması anlamına gelir. Bu dönemden sonra olan atılmalar ise, erken doğum diye adlan*dırılır. Yaklaşık 5 gebelikten birinin so*nucu, düşüktür ve 30 yaşından öncekidönemde bulunan ve çocuk doğurabilen kadınların % 37′sinde düşük görülür.
Çocuk düşürme belirtileri açıktır: Ge*be bir kadında karnın alt kısmında du*yulan düzenli, gelip giden sancılar ve vajinal kanama, düşük tehdidi işaretle*ridir ve acele doktor kontrolünü gerek*tirir. Doktorun gelmesinden önce, has*tanın alabileceği tek önlem, kanamayı azaltabilmek için, dinlenmektir.
Tedavi: Düşük tehdidi tedavisini dok*tor yapar. Doktor, hormonlar ve sakin*leştiricilere başvurabilir.

Tip I PCR Sistemleri nasıl hazırlanmaktadır?

20,5 µl normal ve mutant mastermiks iki farklı optik tüp veya stripe koyulur.

Her tüpe 0,3 µl Hot Start Taq DNA Polimeraz ve 4,5 µl (60-100ng) örnek DNA’sı eklenir.
Pipetlenerek nazikçe karıştırılır.
İlgili programda PCR çalıştırılır.
 
Tip I PCR Sistemlerinin çalışma prensibi nedir?

Tip I PCR Sistemlerinin içeriğinde neler bulunmaktadır?

Tip I PCR Sistemleri hangi yönteme dayanmaktadır?

Faktör V Proteini Nedir

330 kDa büyüklüğünde ve 2196 aminoasitten oluşan bir protein olup, karaciğer, monosit makrofaj sisteminde ve megakaryositlerde de yapılır. 1943 yılında tanımlanmıştır (29, 47). Bir koagülasyon proteinidir. Tek zincirli ve labil bir glikoproteindir, aktifleşince çift zincire dissosiye olur. Koagulasyon mekanizmasının hem intrinsik hem de ekstrinsik yollarında görev yapan bir kofoktördür. Trombin tarafında aktif formu olan FVa’ya dönüştürülür. FVa, FXa ve protrombinle etkileşime girerek protrombinin trombine dönüşümü aktive etmektedir. FVa’nın bu fonksiyonu APC tarafından engellenmektedir

27 Şubat 2011 Pazar

Veteriner Anatomi Atlası (3 Cilt JPEG Formatında)

Veteriner Anatomi Atlası




İndirmek ve ya Görüntülemek için Tıklayınız:
https://mega.co.nz/#F!A84QVQYA!BqlalU8ZkSwS8NRFfdY-tQ------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------

Evcil Hayvanların Topografik Anatomi Atlası Popesko

  



[PDF]
Veterinary Developmental Anatomy Class Notes (PDF file)


Kıl Dönmesi - Pilonidal Sinüs (Kıl Dönmesi) (Kist Dermoid Sakral)

Pilonidal Sinüs (Kıl Dönmesi) (Kist Dermoid Sakral)

Kistin Oluşumu Nasıldır ?

Halk arasında kıl dönmesi olarak adlandırılan pilonidal sinüs aslında doğumsal bir kalıntıdır.
Embiryonel dönemde omurga oluşurken dış katman içe kıvrılıp omurgayı oluşturduktan sonra birbirinden ayrılır. Bu ayrılma sırasında iki tabakanın birbirine en yakın olduğu nokta olan sakrumda (kuyruk sokumu bölgesi) küçük bir kist oluşur. Derinin bütün katmanlarını içeren bu kist ileride aktive olarak pilonidal sinüsü oluşturur. Diğer bir güncel görüş ise dökülen kılların deriye gömülmesi sonrası ortaya çıkan reaksiyon sonucu kistin oluştuğu yönündedir.

Yaş ilerledikçe özellikle adolesansda (buluğ çağı) kıllanmanın başlaması ile kist içinde de kıl ve deri salgıları birikebilir. Bu kistin ortaya çıkmasında en önemli nedendir. Bu nedenle sıklıkla gençlerde görülür. Ayrıca uzun süre sert zeminde oturma yada tekrarlayan travmalar da kisti aktive edebilir.


Tedavisi nasıldır ?

1. Sınıf 2004 - 2007 Arasınav Laboratuvar Veteriner Ve Sağlık

2004 arasınav laboratuvar veteriner ve sağlık 1. Sınıf



http://rapidshare.com/files/10144059...5_nav.doc.html -genel_mikrobiyoloji_ve_immuenoloji

http://rapidshare.com/files/10144080..._305_.doc.html -hayvan_fizyolojisi

http://rapidshare.com/files/10144088..._305_.doc.html - hayvancılık bilgisi

http://rapidshare.com/files/10144098..._305_.doc.html - suni tohumlama

http://rapidshare.com/files/10144116...k_ara.ppt.html - tıbbi biyoloji ve genetik


2005 arasınav laboratuvar veteriner ve sağlık 1. Sınıf


Fasiyal Sinir (Yüz Felci) Nedir - Fasiyal Sinir Ve Hastalıkları

FASİAL SİNİR


Yüz siniri, yedinci kafa çifti.







Fasiyal sinir, emosyonel mimik ifadelerde, konuşmada, çiğnemeda, yutmada önemli fonksiyonu olan kasları motor inerve eder. Ayrıca tad duyusunu, göz yaşı ve tükrük salgılanması ile ilgili sinir liflerini taşır. Fasial sinir sistemi, presentral girustan yüz kaslarına kadar etkilenip değişik klinik tabloların ortaya çıkmasına neden olur. En sık görülen Bell paralizisinden başlıyarak,sinirin topografik lezyonlarına göre semptomlar ele alınmıştır. Bunun yanında mevcut tedavi olanakları tartışılmıştır.

YÜZ FELCİ (FASIAL PARALIZI)

Genital Sistem Gelişim Kusurları

KADINDA GENİTAL SİSTEM GELİŞİM KUSURLARI Embriyonik gelişim döneminde rahimağzı (serviks ) ve rahim (uterus), sağlı sollu yerleşmiş Müller kanallarının orta hatta birleşmesinden ve kaynaşmasından meydana gelir. İlk birleşmede iç duvarlar orta hatta ince bir septum (perde) oluşturur. Kaynaşma ilerledikçe bu septum rahimağzından rahime doğru (aşağıdan yukarı) incelerek kaybolur. İşte Müller anomalileri bu birleşmenin hiç olmaması ya da birleşme ve kaynaşmanın yetersiz olmasından kaynaklanan doğumsal anatomik bozukluklardır.
Müller anomalileri gebe kalmış ve doğurmuş kadınlarda çok ender görülürler. Daha çok tekrarlayan düşükleri olan, erken doğum, rahimiçi gelişme geriliği, önceki doğumlarında bebeklerinde duruş bozuklukları (makat, yan ya da çapraz duruş) yaşamış olan kadınlarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılırlar.
Bu hastalıklar gebe kalamamaya değil, daha çok gebeliği sürdürüp canlı çocuk sahibi olamamaya neden olurlar.
Sınıflandırma
Class I: bazı organların hiç olmaması
vajinal agenezi: vajinanın olmaması. 1/5000 kadında görülür.
rahimağzı, rahim, Fallop tüplerinin olmaması da ender görülen durumlardır.
kombine agenezi: Mayer-Rokitanski sendromu adı verilen bu gelişim kusurunda vajina, rahimağzı, rahim ve tüpler yoktur. Yumurtalıkların işlevleri normal olduğundan dış görünümlerinde hiç bir sorun olmayan bu kadınlarda hiç adet görmemiş olma söz konusudur.
Class II: unikorn uterus
Burada söz konusu olan, müller kanallarından birinin hiç olmamasıdır. Bu yüzden asimetrik bir genital anatomi vardır.
Class III: uterus didelphis (didelfis okunur)
Bu durumda da her iki müller kanalı orta hatta hiç yaklaşmamış ve birleşmemiştir. Bu yüzden de iki rahim ve iki rahimağzı vardır. Çoğu durumda da vajinayı ortadan ikiye ayıran bir septum sözkonusudur (çift vajina).
Class IV: uterus bicornis (bikornis okunur)
Burada kısmi bir birleşme olmuş, ancak kaynaşma hiç olmamıştır. Rahimin üst yüzünde bir çöküntü vardır
Class V: uterus septus
Birleşme tam olmuş ancak içteki septum (perde) rahimağzından yukarıya doğru kaybolurken belli bir aşamada duraklamıştır. Duraklamanın olduğu yere göre rahimağzına yakın bir bölgeden, rahimin tepesinin iç kısmına kadar olan bir yerde belli bir uzunlukta septum (perde) söz konusudur. Rahim iç boşluğu (endometrium) bu septum nedeniyle iki ayrı bölüme ayrılır.
Class VI: DES (Dietilstilbestrol) anomalileri:
Annelerinin kendilerine gebe olduğu dönemlerde düşük tehdidi nedeniyle DES kullandıkları kadınlarda oluşan gelişim kusurlarıdır. Başta T şekilli rahim olmak üzere çok çeşitli yapısal kusurlara yol açmış olan "DES faciası" ülkemizi Avrupa kadar etkilemediğinden bu tür gelişim kusurları ülkemizde fazla değildir.
Class VI hariç, class sayısı arttıkça gelişim kusurunun toplumda görülme sıklığı da artar. Yani Class I'deki anomaliler ender görülürken, özellikle Class V ve Class VI anomalileri doğurganlıkla ilgili problem yaşayan kadınlarda sık görülürler.


Resimde sırayla komplet septum (rahimağzına kadar uzanan), inkomplet septum (rahimin içinde kalan) ve uterus bicornisin çeşitli ağırlık derecelerindeki görünümleri şematik olarak yer almaktadır.
Nasıl tanı konur?

Vazektomi ( Erkeğe Uygulanan Cerrahi Sterilizasyon )

Vazektomi (Cerrahi Sterilizasyon)

Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor/uzman uyarısı ya da önerisi değildir.

Vazektomi (erkeğe uygulanan cerrahi sterilizasyon) erkekte sperm hücrelerinin testislerden depolandıkları bölgelere geçişinin cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak bozulması işlemidir.
Bu işlem sonrasında ejakülasyon esnasında boşalan sıvının dış görünüşünde hiç bir değişiklik olmaz, ancak sıvıda sperm hücreleri olmadığından gebelik oluşmaz.



Bu yöntemle sperm “kanallarında” ciddi hasar oluştuğundan tüplerin eski haline getirilmesi çok zordur.
Erkek üreme sisteminin ana organı olan testislerin temel görevi gebelik için gerekli olan spermlerin üretilmesidir. Üretilen spermler vas deferens adı verilen kanallar tarafından taşınarak penis ucuna açılan ürethraya kadar ulaşır. Bu yolculuk sırasında prostat bezinden salgılanan sıvı içine karışarak orgazm sırasında penis dışına atılır. Orgazm sırasında erkekten boşalan sıvı testisler tarafından değil prostat bezi tarafından üretilir.

Sırt ağrısı 4 milyon yıl önce de vardı

Bilim adamları, sırt ağrısının bundan 4 milyon yıl önce de görüldüğünü açıkladılar.

Cambridge Üniversitesi'nde görevli araştırmacılar, yaklaşık yarım milyon yıl öncesinde yaşamış 45 yaşındaki bir adamın fosilleşmiş omurgasını incelediler ve sırt kemiklerinde yırtılma ve aşınmadan şikayetçi olduğunu belirlediler.
Araştırma ekibi tarafından analiz edilen fosil kayıtları, sırt problemlerinin 4 milyon yıl öncesinde de oldukça belirgin olduğunu gösterdi.
Bilim adamları, milyonlarca yıl öncesinde de spondilolistez (bir omurganın diğeri üzerine kayması) gibi çeşitli sırt problemlerinin görüldüğünü tespit etmiş oldular.

Diş ağrısına karşı karanfil yağı

Birçoğumuz reçeteli ilaçların yanında bir sağlık sorunumuz olunca doğal tedavilere de yöneliyoruz. Peki bu tedaviler herkes için aynı şekilde yararlı mı ya da bilim bu tedaviler hakkında ne söylüyor?

Karanfil yağının diş ağrısını geçirdiği belirtiliyor. Doğal bir alternatif olan karanfil yağ, karanfil bitkisinin yaprağından çıkarılıyor. Hindistan ve Endonezya'ya ait olan bu yağ, aneljezik ve antibakteriyal özellikleri bakımından araştırmacılar tarafından çeşitli araştırmalara tabi tutuldu. buna göre, karanfil yağının bakteriler tarafından tetiklenen diş ağrısı vakalarında yardımcı olduğu belirlendi.
Fakat yağın herkes için kullanılması uygun olmadığını söyleyen araştırmacılar, güçlü ve sert bir tadı olduğunu belirttiler. Fazla miktarda tüketildiğinde çok ciddi yan etkilere yol açabiliyor. Örneğin, karaciğer ve solunum yolunda sorunlara neden oluyor.

21 Ocak 2011 Cuma

Dünyada ikinci gırtlak nakli

ABD'de cerrahlar bir kadına gırtlak nakli yaparak, hastanın sesine kavuşmasını sağladı.
California'daki Davis Hastanesi'nden yapılan açıklamada, ses tellerinin bulunduğu gırtlak dışında, 52 yaşındaki Brenda Charett Jensen'e tiroid bezi ve soluk borusu nakli de yapıldığı belirtildi. Ekimde yapılan ve çok zor olan ameliyat 18 saat sürdü. Ameliyattan 13 gün sonra solunum cihazı olmadan nefes alabilen Jensen, 11 yıl aradan sonra sesine kavuştu ve ilk kelimelerini söyleyebildi. 2 aylık "eğitimden" sonra da kolayca konuşmaya başladı.

Uzağı görememe, ya da Miyopluk neden yaygınlaşıyor?

Miyopluk neden yaygınlaşıyor?

Miyopluğun en yaygın görüldüğü Singapur, Hong Kong ve Tayvan gibi ülkelerde, yirmi otuz yıl kadar önce genç erişkinlerin %25 kadarı miyop iken, günümüzde bu oranın yaklaşık %80'e ulaştığı belirtiliyor. Batılı ülkelerde bu oran %30-50 arasında değişmekle birlikte, miyopluğun orada da hızla yayılmakta olduğu görülüyor. Peki, bu gizemli salgına yol açan etmenler ne olabilir?
Uzağı görememe, ya da miyopluğun salt genlerden kaynaklanan bir durum olmadığı açıkça ortada. Araştırmalar çok okumanın miyopluğa yol açtığı yönündeki çok eskilere uzanan inancın da bir geçerliliği olmadığını ortaya koyarken, salgın hastalıklarla ilgili geniş ölçekli çalışmalar da çağdaş yaşam biçemlerinin kimi yönlerinin çocuklarda görme bozukluklarına yol açtığını gözler önüne seriyor.

Miyopluğa neden olan unsurlar tam olarak bilinmese de, anatomik özelliği onlarca yıldır biliniyor. Normal gözde mercek ışığı doğrudan ağkatmana, ya da retinaya odaklar ve ağkatman da görüntüyü kaydedip beyne iletir.
Uzağı görememe ne demektir? (Miyopluk)
Oysa, miyoplarda gözküresinin genelde normalden daha uzun olması, gözün arkasındaki ışığa duyarlı ağkatmanı ile önündeki merceğin arasındaki mesafenin de uzamasına neden olur. Sonuçta, uzak nesnelerden gelen ışığın ağkatmanının önünde odaklanmasına bağlı olarak beyne bulanık bir görüntü iletilir.

@Mi_DeliMiDeli