Sayfalar

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Vulva Kanseri ve Human Papilloma Virus, HPV

Vulva, kadın dış genital organlarını vulva büyük ve küçük dudaklar (labia majora, labia minora), klitoris ve vagen girişini içeren bölgeye verilen isimdir. Tüm genital kanserlerin yaklaşık % 4'ünü vulva (dış genital organ) kanseri meydana getirir, ancak erken tanı oranı % 2 civarındadır. Genelde 60 yaşın üstünde görülür. Sıklıkla menopoz sonrası yıllarda ortaya çıkmaktadır. Yaşa bağlı ciltte "atrofi" önemli rol oynamaktadır.

Fakat günümüzde HPV virüsünün yaygınlaşması ile HPV ye bağlı “vulva kanseri” görülme yaşı doğurganlık yıllarına kadar inmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalar vajen ve vulva kanserlerinin yaklaşık yüzde 60’ı HPV’yle ilişkili olarak değerlendirmektedirler.

Vulva kanserleri cildi de döşeyen çok katlı dokunun kanseri olup  squamoz tipte kanserlerdir. En sık görülen “squamoz tip kanser” dışında daha nadir olarak vulva da Paget hastalığı, bazal hücreli kanser, ve malign melanom da gözlenebilmektedir.

Vulva kanserleri öncelikle bölgesel olarak büyür, daha sonra çevre dokulara atlayarak lokal idrar yollarına, anüse ve vaginaya ilerler. En son aşamada lenf damarlarına ulaşarak tüm vücuda  vücuda kolayca yayılır.

Vajina Kanseri, VAİN ve HPV Virüsü

Vajina kanseri son derece nadir görülür. Üreme organlarında gelişebilecek tüm kadın genital kanserlerinin % 1-2’sini oluşturur. Yaşlı hastalarda daha çok görülmesine rağmen son yıllarda HPV enfeksiyonunun artması ile birlikte genç kadınlarda da vajina kanseri oluşumuna dair yayınlar artmıştır.
 Vajina kanserinin belirtileri nelerdir?

*Vajinadan gelen bol miktarda şeffaf bazen kanlı akıntı bir akıntı
*Cinsel ilişki sırasında veya cinsel ilişki sonrası kanama
*Cinsel ilişki sırasınca acı duyma, disparoni
*Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik veya sorunlar
*Sık idrara çıkma ve mesane ağrısı.
Vajina kanseri oluşumunda etkili faktörler nelerdir? HPV ve Vajina Kanseri ilişkisi Nedir?

Ağız Kanseri, Dil Kanseri Boğaz Kanseri Ve HPV


Ağız kanserleri sıklıkla  40 yaşın üzerinde ortaya çıkar ve erkeklerde oluşma olasılığı kadınlara oranla 2 kat fazladır. Ağız kanserlerinin oluştuğu en sık  bölgeler ; dil, ağız tabanı, dil köküne yakın yumuşak damak kısımları, dudaklar ve dişetleridir. Ağız kanseri erken dönemde teşhis edilerek tedavi sağlanmazsa yayılarak sürekli ağrı, fonksiyon kaybı, yüz ve ağız deformiteleri, hatta ölümlere neden olabilmektedir. 
Ağız kanserleri ve dil kanseri nedenleri nelerdir?
Ağız kanserlerinin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte sigara, tütün ürünleri, alkol, HPV virüsü  ve bazı besinlerdeki karsinojen maddelerin ağız kanseri riskini arttırdığı bulunmuştur. Genetik yatkınlıkta ağız  ve dil kanserleri için önemli risk faktörleri arasındadır.

Cilt Kanseri, Deri Kanseri Ve HPV Virüsü Etkisi

Cilt kanserleri sık rastlanan kanser tipidir. Cilt kanserleri vücudun herhangi bir bölgesinde bulunabileceği gibi %80 baş-boyun bölgesindedir. Vücudun güneş gören bölgeleri deri kanserlerine daha çok adaydır. Deri kanserinden korunmak için yapılması gereken güneşten korunmaktır. Güneşe aşırı maruz kalma bronzlaşma dahil olmak üzere özellikle su toplaması ile seyreden ikinci derece güneş yanıklığı, deri kanserinin temel sebebidir.
Cilt kanseri için risk faktörleri nelerdir?

- Açık , beyaz tenliler,

- Ciltlerinde kolayca çillenme olanlar, çok sayıda çili olanlar

- Çok fazla sayıda “ben”i   olanlar ve bunların değişik şekil ve boyutta
olması,

-Ailesinde cilt kanseri hikayesi bulunanlar,

- Açık havada çalışmak ve eğlenmek için çok fazla zaman geçirenler,

- Herhangi bir sebeple radyoaktif ışın tedavisi (radyoterapi) uygulamaları,

- Uzun yıllar iyileşmeden kalan açık yaralar,

- Katran, zift, arsenik gibi kimyasal karsinojen maddelere uzun süre  maruz kalma,

- Uzun süreli mikro travmalara maruz kalma gibi nedenlerle de deri kanserleri gelişebilir.
HPV Virüsü cilt kanseri yapar mı??
Tabii ki yapar, HPV virüsü kadın dış genital organ “vulva kanseri” sebebidir ve vulva kanseri de bir çeşit cilt kanseridir. Oldukça nadir görülen vulva kanserinin en fazla görülen belirtisi renk değişiklikleri ve kaşıntıdır. Vulvada görülen bazı cilt hastalıkları, hpv virüsüne bağlı kondilomlar özellikle onkojenik HPV virüsü tipine bağlı genital siğiller  ileriki dönemlerde kansere dönüşebileceğinden dikkatli bir şekilde tanısı konulmalı ve takip edilmelidir. Vulvada en sık görülen kanser skuamöz hücreli adı verilen hücre türündeki kanserdir. % 70 vakada büyük ve küçük dudaklar tutulur. Ayrıca bazal hücreli kanser, melanom gibi cilt kanserleri de vulvada görülebilir. Vİn 1, VİN 2 ve VİN 3 gibi prekanseröz, kanser öncesi hücresel değişiklikler bazen vulvadan alınan HPV virüsüne bağlı cilt değişiklikleri, kondilomlarda sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Solda vulva bölgesinde cilt kanseri resimleri görülmektedir.
Kaç çeşit deri kanseri vardır?

Bazal hücreli karsinoma: Bu kanser tipi genellikle deride küçük etli kabarıklık şeklinde sıklıkla yüz, boyun ve el sırtlarında ortaya çıkar. Ara sıra gövdede kırmızı yama tarzı alanlar şeklinde görülebilir. Daha sıklıkla açık tenli kişilerde görülür. Bu kansere yakalanan kişiler açık tenli ve renkli gözlüdür ve güneş yanığına eğilimlidir. Bu tümörler hızlı yayılmaz. 1-2 cm boyutuna ulaşmaları için aylar yıllar gerekir. Tedavi edilmezse; kanserli alan kanamaya başlar, üzeri kabuklanır. Zaman zaman iyileşip, zaman zaman tekrarlama özelliği gösterir. Bu kanser tipi nadiren metastaz yapmasına rağmen, derinin altındaki kemiğe yayılabilir ve kanserli dokunun yakınındaki dokuları harap edebilir.

HPV Testi , HPV Tipleme, HPV-DNA,

İnsan genital siğil virüsü olarak da bilinen HPV hayatı kabusa çevirmektedir. 100'den fazla çeşidi bulunan HPV virüsünün özellikle 5-6 çeşidi insanlarda sık görülürken, HPV'nin 6 ve 11'inci cinsler daha çok siğil yaparken, 16 ve 18'inci cinsler hem siğil yapıyor hem de kansere yol açmaktadır. HPV virüsü, HIV’den (AİDS)  sonra hem erkeklerde hem kadınlarda, cinsel temas ile bulaşan en yaygın hastalıktır.
Araştırmalara göre ABD’de 15 ile 49 yaşları arasındaki kadın ve erkeklerin yüzde 10 ile 20’si HPV enfeksiyonu geçirmiştir.Türkiye'de de son on yılda büyük artış gösteren bu virüs, önlem alınmazsa tehlikeli boyutlara ulaşabileceği artık bilinmektedir. 
Rahim ağzı oluşumunda en etken faktör sayılan HPV virüsü cinsel temasla bulaşmaktadır. Vücuda girdiğinde hücreler içine yerleşerek, kişinin bağışıklık sisteminin zayıf düştüğü zamanlarda (stres, uykusuzluk, beslenme bozukluğu gibi) enfeksiyon geçiren kişilerde yıllar sonra bile alevlenerek rahim ağzı kanserinin gelişmesinde büyük rol oynamaktadır. Bu sebeple HPV enfeksiyonunda erken teşhis çok önemli. . Günümüzde tanıda ve HPV nin risklerinin belirlenmesinde Genetik laboratuarları tarafından yapılan HPV-DNA incelemeleri büyük önem kazanmaktadır. Bu teste hpv testi de denmektedir.

HPV Testi, NucliSENS easyQ HPV test

PAP-smear testi ile serviksteki hücrelerde meydana gelen değişiklikler incelenirken, günümüzde yapılmakta olan DNA testleri ile kadının HPV virüsünü taşıyıp taşımadığı tesit edilmektedir. Tip tayin ile de taşınan HPV' nin hangi risk grubuna girdiği belirlenmektedir. Ancak gerek DNA, gerekse tip tayini testlerinin dezavantajı virüsün kansere yol açan onkojenik aktiviteyi gösterip göstermediğini belirleyememeleridir. Kısacası, klinik olarak birebir kanser gelişimini gösterememektedir.

Cervarix , HPV Aşısı, Rahim Ağzı Kanseri Aşısı

Cervarix , Bivalan HPV Aşısı, Rahim Ağzı Kanseri Aşısı
Ülkemizde de 2008 yılı itibariyle  “Cervarix” ismi verilen HPV aşısı “Gardasil” aşısından sonra piyasaya sunuldu. GlaxoSmithKline firması tarafından üretilen “Cervarix” ise bivalan bir aşıdır ve HPV tip 16 ile  HPV tip 18’e benzer partikülleri içerir ve kanserojen olan  HPV tip 16 ile  HPV tip 18’e koruma sağlar. Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre, dünyadaki rahim ağzı kanserlerinin yüzde 70'inin cinsel yolla bulaşan HPV16 ve HPV18 virüsleri neden olmaktadır. Hastalık, dünyada yılda yaklaşık 290 bin kadının ölümüne yol açmaktadır.  Cervarix bir HPV aşısı olup özellikle servikal kanser ve prekanserleri önlemeye yöneliktir. Oluşan antikor tiresi uzun süre yüksek seviyelerde kalıcıdır.
Cervarix HPV aşısının  uzun süre kalıcı olabilmesi için bir kez yapıldıktan 1 ve 6 ay sonra tekrarlanması gereklidir.  Rahim ağzı kanserine karşı geliştirilen Cervarix (HPVaşısı, rahim ağzı kanseri aşısı) kadınları 4 yıla kadar korumaktadır. Bivalan aşılar ile serviks kanserlerinin % 70 ile % 100 ‘ünün önlenebileceği düşünülmektedir. Bu şekilde bu hastalığa bağlı ölümlerin % 95 oranında azalacağı düşünülmektedir.

HPV İle İlgili Kısa Kısa Bilimsel Notlar

HPV İnfeksiyonları
•        En yaygın seksüel geçişli hastalıktır.
•        ABD de 20 milyon infekte kişi vardır.
•        Yılda 5.5 milyon yeni infeksiyon oluşmaktadır.
•      Çoğu asemptomatiktir, gerçek prevalans bilinmiyor.
•        Tüm seksüel aktif kişilerin % 75'i yaşamlarının bir yerinde infekte oluyorlar.
•        Bunların çoğunluğu geçici infeksiyon olduğu için: ABD de tüm popülasyonun % 15 i şu anda infekte durumdadır.
•        Yeni infeksiyonların % 74 ü 15-24 yaş grubundadır.
•        Seksüel aktif adölesanların % 50 si cinsel yaşamın ilk 3 yılında infekte oluyor.
Dünyada Serviks Kanseri
•        Her iki dakikada bir kadın ölüyor.
•        Ölümlerin % 80’i gelişmekte olan ülkelerdedir.
•       Taramalar sürmesine rağmen kadınlar risk altında olmaya devam etmektedir.
 •       HPV enfeksiyonu kolayca bulaşır, genellikle ilk cinsel ilişkiden hemen sonra bulaştığı saptanabilir.
•        Kadınların yaklaşık % 80’i yaşamlarının bir anında HPV ile enfekte olur.

Tarihten Günümüze HPV ve Kanser

İnsan papilomavirüsü infeksiyonu, hpv ile ilgili bulgular 2000 yıl öncesine kadar gitmesine rağmen , ancak cinsel yoldan bulaşıcılığı 1950' lerde onaylanmıştır. 
 HPV farklı genotipleri olan, hastalıklarla olan ilişkisine göre düşük risk ve yüksek risk olarak ayrılabilen, bir grup heterojen virüs içerir. Epitel yüzeyleri farklı şekillerde infekte edebilen yaklaşık 120 çeşit (şu ana kadar) HPV bulunmaktadır. Bunlardan birkaç tanesi dünya çapında kadınlarda en çok görülen bir çeşit malign tümör olan servikal kanser (rahim ağzı kanseri) nedenlerindendir.
Deri siğilleri şeklinde HPV enfeksiyonu, MÖ 500' lü yıllardan önce tanımlanmış olmasına rağmen, genital kanserle bağlantısı kurulana kadar bu virüslere ilgi artmamıştır. Yüzyıllarca genital siğillerin varlığıyla bağlantısı bulunan HPV' nin  bulaşması cinsel ilişkiyle bağdaştırılmasına rağmen sadece 1950 de Barret, Silber ve McGinley tarafından, Amerikalı askerlerde Kore’li kadınlarla ilişkide bulunduktan sonra peniste genital siğil-kondilom bulunması üzerine, cinsel bulaşıklılığı kabul edilmiş ve cinsel ilişki ile geçen hastalıklar sınıfına alınmıştır.

Kadın Anatomisi, Genital Anatomi, Cinsel Bölge,HPV

Kadın üreme organlarını ve genital anatomiyi  incelerken iki bölümde irdelemek uygundur. Dış genital organlar olarak büyük dudaklar (labia majora), küçük dudaklar (labia minora), klitoris ve kızlık zarı (hymen)gözlenir. İç genital organlar ise daha çok üreme ile ilgili olup hazne (vajina, vajen)), rahim ağzı, rahim (uterus), tüpler (kanallar) ve yumurtalıklar (overler) olarak değerlendirilmektedir.

KADININ DIŞ GENİTAL ORGANLARI:
 


 

Penis, Erkek Anatomisi, Genital Bölge ,Genital Sigil HPV

Penis ve Scrotum erkekte dış genital organları yaparlar. Testisler, Epididymis, Ductus deferens, Vesicula seminalis ve Prostat ise iç genital  organları oluştururlar.
Penis
Penis silindirik bir yapıdadır. İki önemli görevi üstlenmiştir. Bir yandan çiftleşme, öte yandan idrarı dışarıya atma işlevi bu organ tarafından sağlanır. İdrar yolunun son kısmı, penisin yapısı içinde bulunur. Çiftleşmenin normal olarak yapılabilmesi için penis özel bir yapıya sahip olmuştur. Cavernos yapılar sayesinde penisin ereksiyonu sağlanır. Ancak bu yapının yanı sıra peniste bir de spongios kısım vardır. Kavernos bölümündeki küçük boşlukları birbirinden ayıran duvarlar düz kas ve elastik liflerden zengin bir yapı gösterir. Kavernler arası bölmeler üzerinde küçük delikler bulunur. Penisin ereksiyonunda bu odacıklar (caverna) bu aralıklar vasıtasıyla birbirleri ile bağlantı sağlar. Odacıklara dolan kanın, sirkülasyonu da bu vasıtayla sağlanır.

Anüs (Makat), Rektum Anatomisi Ve HPV

Rektum takriben 1.20 m uzunluğundaki kalın bağırsağın 15 cm' lik son bölümü, kalın bağırsağın ucu olarak tanımlanır. Sinir, damar ve kaslardan oluşan karmaşık bir sistem sayesinde boşaltılmak üzere burada toplanan dışkı kontrol edilir ve dışarıya atılır.

Gerilim Tipi Baş Ağrısı Hakkında

Gerilim tipi baş ağrısı en sık karşılaşılan baş ağrısı türüdür. Migren ağrısına göre daha düşük şiddetlidir ancak daha uzun sürer. Stres, kaygı, depresyon, yorgunluk gibi etkenlerle baş boyun bölgesindeki kaslarda kasılma olur ve bu da genellikle başın etrafında alından geçen bir çember biçiminde sıkışmaya benzer ağrıya sebep olur.

Anatomi İle İlgili Resimler

Anatomi İle İlgili Resimler

-------------------------------------------------

Damar tıkanıklıklarında "Trombolitik" tedavi

Damar tıkanıklıklarında "Trombolitik" tedavi

Beyindeki damarların tıkanması halinde hayati tehlike taşıyan damar içi pıhtıların eritilerek damarların açılmasını sağlayan ''trombolitik tedavi'', Sağlık Bakanlığı hastaneleri içinde ilk kez Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde uygulanmaya başladı.

Çölyak hastaları için özel buğday

Çölyak hastaları için özel buğday

Çanakkale'nin Biga ilçesinde, çölyak hastalarının tüketebileceği ''Meksika Buğdayı'' ekimi yapıldı.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ne (ÇOMÜ) bağlı Biga Meslek Yüksek Okulu (MYO) Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Şemun Tayyar ile Seracılık Bölümü Öğretim Görevlisi Hasan Kocabıyık, üniversitenin yerleşke bahçesinde deneme amaçlı buğday yetiştirdi.

Genç anne adayları dikkat

Genç anne adayları dikkat

İngiltere'de yapılan araştırma, 14-17 yaşındaki hamileler için erken doğum ve prematüre bebek sahibi olma riskinin normalden daha yüksek olduğunu gösterdi.
 Bilim adamları, 50 bin kadının üzerinde yaptığı çalışmalarıyla genç yaştaki hamilelerdeki erken doğum ve prematüre bebek sahibi olma riskinin fazla olduğuna dikkat çekti.
İngiliz yayın kuruluşu BBC'ye konuşan araştırma ekibi başkanı Profesör Louise Kenny, "Gençler için özellikle doğum sonrasındaki takiplerle, gebelikten korunmanın önemini vurguluyoruz" derken, araştırmanın aynı zamanda genç annelerin normalden daha az kilo aldıklarını ortaya koyduğuna da dikkat çekti.

Obez çocuklar hareketsiz

Obez çocuklar hareketsiz

Obezite dünyada giderek yaygınlaşırken, son 10 yıldır artan obezite sorunu ile ilgili, bilim adamları yaptıkları bir araştırmada, bilinenin aksine, hareketsizliğin şişmanlığı değil; şişmanlığın hareketsizliğe neden olduğu ortaya çıktı.
İngiltere'de 200 den fazla çocuğun üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, kilo almanın hareketi önlediği ortaya çıktı. İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin haberine göre, Peninsula Tıp Okulu'ndaki yaklaşık 11 yıl süren
çalışmalarda, çocukların vücutları ile yaptıkları egzersizleri düzenli aralıklarla takip edildi.

Anoreksi ve bulimia gibi yeme bozukluklarının tedavisi

Beslenme bozukluklarına karşı sanal yiyecek

Beslenme bozukluklarının tedavisi için yeni yöntemler araştıran bilim adamları, bu konuda da sanal dünyadan yararlandı.

Kanserli hasta sayısı 2 milyona yaklaştı

Kanseri yenenlerin sayısında büyük artış

Bilim insanları, kanser hastalarının hayatta kalma oranlarının arttığına dikkat çekerek yakın zamanda tedavisinin bulunacağından umutlu olduklarını belirttiler.
Araştırmacılar, bilimdeki ilerlemeler ile gelişen tedavi yöntemleri sayesinde, kanser hastalarının hayatta kalma oranlarında gözle görülür bir artış olduğunu kaydetti.
İngiliz The Telegraph gazetesindeki bir makale, İngiliz Kanser Araştırma Derneği, bunun bir başarı olduğunu vurgularken, kanserle mücadele konusunda atılacak daha çok adımın olduğunu da hatırlattı.

Kanseri en fazla yenen gruplar

6 Temmuz 2010 Salı

Hızlı Düşünme : Bu hapı yutan hızlı düşünüyormuş!

Bilimadamı Faruk Durukan’ın öyle bir buluşa imza attı ki. İddiasına göre, bu ilaç özellikle siyasetçilerin işine yarayacakmış.

İdddiaya göre; Türk bilim adamı ve iş adamı Faruk Durukan, insan hafızasını hızlandırmaya yarayan bitki özü kaynaklı bir ilaç üretti.

4 Temmuz 2010 Pazar

Diş çürükleri tedavisinde çığır açabilecek yeni yöntem

Diş çürükleri tedavisinde yeni yöntem

Fransız bilim adamları, diş çürüklerinin tedavisinde çığır açabilecek bir yöntem geliştirdi.

Bilinçsiz Güneşlenme Modası Deri kansri ni Beraberinde Getiriyor

Deri kanserine dikkat

Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sıdıka Kurul, son yıllarda her türlü deri kanserinde artış görüldüğünü belirterek, ''Bu artış, bronz tenin popüler olması nedeniyle bilinçsiz güneşlenme modası, solaryum kullanımının artması, ev dışı aktivitelerin yaygınlaşması, ortalama yaşın yükselmesi gibi nedenlerle açıklanıyor'' dedi.
Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sıdıka Kurul, konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, bedeni tüm dış tehditlerden koruyan deride, güneş ışını, rüzgar, soğuk, sıcak gibi faktörlere maruz kalması nedeniyle kanser gelişebildiğine dikkati çekti.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Gözde Et ( Pterjiyum )

Gözde Et (Pterjiyum)


Pterjiyum; gözün akından, korneaya (renkli kısmın üstündeki şeffaf tabaka) doğru et yürümesidir. Pterjiyum, Türkiye gibi güneşli ülkelerde sıktır. Gözün yapısal özelliklerinin yanısıra, sıcak iklimin doğurduğu kuruluk ve ultraviyoleden kaynaklanmaktadır.

Kısırlık - Kısırlık Nedir - Kısırlık Tanısı - Kısırlık Tedavisi

Kısırlık Tanısı



Tüm tıbbi yaklaşımlarda oldugu gibi tanı öncesi görüşme ve öykü olma kısırlık için çok önemli bir aşamadır. Adet düzeni , kötü alışkanlıklar, meslek, çalışma koşulları, cinsel ilişki sıklığı geçirilmis hastaliklar , geçirilmis ameliyatlar vb ögrenilmelidir.Bu görüsmeler sırasında çiftlerin tüm sorunlarını ve psikolojik durumlarını ifade etmeleri önemlidir.Görüşmeler sirasinda erkeğin de bulunmasının gerekliliğinin nedeni budur. Çünkü yapilan çalismalarda sadece psikolojik bozukluk ve depresyona bağlı kısırlık vakalari bildirilmektedir.



(Değişik iki hastada çekilmiş ve rahim ve tüplerin durumu görülmektedir.)

Aydınlanma çağında meslek olarak Hekimliğin gelişimi ve Fransız Edebiyatında Dr.İmges

AYDINLANMA ÇAĞINDA BİR MESLEK OLARAK HEKİMLİĞİN GELİŞİMİ VE FRANSIZ EDEBİYATINDA DOKTOR İMGESİ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TARCAN

Özet

Bu çalışmada öncelikle 18.yüzyıl Fransız Tıp tarihi özetlenmekte, Tıp-Felsefe ilişkisi ele alınarak Hekimliğin yüzyıllar boyu nasıl gelişerek bir bilim dalı haline geldiği anlatılmaktadır. Daha sonra 18.yüzyıl Fransız Edebiyatında Hekimlik Mesleğinin nasıl yer aldığı incelemektedir. Bu bağlamda Voltaire, Rousseau, Montesquieu gibi Fransız Edebiyatının önde gelen isimlerinin konuya yaklaşımı örnekleriyle ortaya konulmaktadır.


I. 18.Yüzyıl Tıp Tarihi: Genel Bir Bakış

18.yüzyılda tıp bugün bildiğimiz anlamda kendi başına bağımsız bir bilim dalı değildir. Bu yüzyılda sağlık hizmetleri ve hekimlik felsefenin, dinin, büyücülüğün etkisi altındadır.

I.1 Felsefenin Etkisi

Tıp felsefenin etkisi altındadır. Çünkü 18.yüzyıl Rousseau, Voltaire, Diderot gibi büyük filozofların yetiştiği bir çağdır. Bu büyük dehalar her alanda olduğu gibi sağlık alanında da fikirlerini ifade etmişler ve toplumu bu konularda etkilemişlerdir. Dolayısıyla dünya tarihine Felsefe çağı diye geçen bu yüzyılda Tıbbın Felsefenin etkisi altında kalmış olması son derece doğaldır. Felsefenin bu bilim dalı üzerinde etkili olmasının bir başka nedeni de 16, 17, 18 yüzyıla kadar Filozof kavramının tanımıyla yakından ilgilidir. Bu yüzyıllarda "Filozof " bütün bilim dallarını bilen kişi olarak tanımlanıyordu. Tıp da bir bilim dalı olduğuna göre felsefecilerin Tıp bilimine karşı ilgisiz kalmaları düşünülemezdi. İlk çağlardaki hekimlerin aynı zamanda birer filozof olması da bu sonucu ortaya çıkarmaktaydı.

Somnilokuy ( Uykuda Konuşma ) Nedir

Somnilokuy (Uykuda Konuşma) NedirSomnilokuy, uyurken 30 saniyeden fazla süren konuşma ve mırıldanmalardır. Neler konuştuğunuzu veya yürüdüğünüzü nadiren hatırlarsınız.

Uykuda konuşmak medikal bir problem olarak düşünülmüyor, ancak yatakta eşinizi uyandırıyorsanız, sinir bozucu bir durum olabilir.



Uyku Problemleri

Amerika’da yaklaşık 70 milyon insanın uyku problemleri var, ve bu insanların yaklaşık %60’ı uzun zamandır bu sorunlardan muzdarip. Uyku problemleri çok yaygın olmasına rağmen, çoğunlukla teşhis konulmaz ve tedavi edilmezler.


Bruxism (Diş Gıcırdatma)

Bruxism, uykuda veya sizin kaygılı veya gergin olmanıza neden olan durumlarda ortaya çıkan dişleri birbirine sürttme, gıcırdatma ve çeneyi sıkma olaylarıdır.

Bruxism, hafif ve sadece bir kere gerçekleşebilir, yada şiddetli ve sık sık ortaya çıkabilir. Bruxism genellikle geceleri olur. Dişleriniz veya çeneniz zarar görene kadar dişlerinizi gıcırdattığını ve çenenizi sıktığınızı farkedemezsiniz.

Dişlerini gıcırdatan insanlarda ayrıca horlamaya ve uyku apnesine de sık rastlanmaktadır.


Hipersomniya

Hipersomniya, gün içinde çok fazla uyuma veya gece uykusunu gündüzde sürdürmektir.

Hipersomniya, gün içinde kendinizi yorgun veya uyuşuk hissetmenize neden olmaz, çünkü uykunuzu yeterli miktarda alamamışsınızdır.

Eğer sizde hipersomniya varsa, gece yeterli düzeyde uyusanız da gün içinde uyumak için büyük bir istek duyarsınız ve kendinizi uykulu hissedersiniz. Uyanık ve dikkatli olmanız gereken zamanlarda, kendinizi sık sık şekerleme yaparken bulursunuz.

Diğer semptomları ise sinirlilik, hafif depresyon, konsantrasyon bozukluğu, ve hafıza kaybı olabilir.

Jet Lag

Jet lag, belirli zaman farklılıkları olan bölgeler arasında yapılan uçak yolculuğu neticesinde görülür.

Bedenimizin sıcaklığı, açlık, ve ne zaman uyuyup ne zaman kalkacağımız 24 saatlik bir döngüden oluşan “günlük ritim” tarafından kontrol edilir.



Zaman farkı olan bir yere seyahat ettiğimizde, günlük ritmimiz uyum sağlamak için yeterince hızlı olamaz. Günlük ritmimiz günlerce orjinal programını uygulayabilir. Bunun sonucunda, bedenimizin gün ortasında uyku vakti geldiği konusunda bizi uyardığını farkederiz, veya gece uyumamız gerekirken bedenimiz bize ayakta kalmamız gerektiğini söyleyebilir.

Terleme ve Kramplar

Terleme ve Kramplar

İnsan vücudu, adeta bir biyolojik mucize olarak nitelendiriliyor. Hastalıklara karşı savaşma, doğum, sindirim, kan dolaşımı gibi her biri kendi içinde bağımsız ama aynı zamanda birbirine sıkı sıkıya bağlı olayların her gün sayısız kez gerçekleştiği vücudumuzda iskelet sistemi de ayrı bir mühendislik harikası.

Yürüme, koşma, zıplama, atlama, denge sağlama gibi hareketleri yapabilmemizi sağlayan iskelet sistemimiz, hareket etmemize yardımcı olan kaslarla sarılıdır. Parmağımızı oynatmaktan iç organlarımızın çalışmasına kadar pek çok alanda görev yapan kasların bir kısmı istemsiz olarak çalışır.

Kramplar genellikle yetişkinlerde görülüyor olsa da, bazı durumlarda çocuklarda da rastlanabilir. Özellikle bulantı ve kusma gibi rahatsızlıklarda, aşırı sıcakta, kalsiyum eksikliğinde, su kaybı ile doğru orantılı kramplar görülebilir.

TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) Patoloji Soruları Özeti [2002-2005]

2005 NİSAN

1.Aşağıdaki araşidonik asit metabolitlerinden hangisi trombosit agregasyonunu indükler?
TxA2
2.Aşağıdaki inflamatuvar mediatörlerden hangisi karşısında verilen etkiyi gerçekleştirmez?
Oksijen Metabolitleri -Vazokonstrüksiyon
3.Aşağıdakilerden hangisinde granülomatöz inflamasyon görülmez?
Difteri
4.Venöz pulmoner emboliler en sık aşağıdaki bölgelerin hangisinden köken alır?
Dizin üstündeki bacak venleri
5.Akciğer alveolleri ve böbrek glomerüllerindeki Tip IV kollajene karşı antikorların gelişimi sonucu ortaya çıkan hastalık aşağıdakilerden hangisidir?
Good Pasture Sendromu
6.Özellikle üst solunum yollarının küçük ve orta boy damarlarını tutarak yaygın nekroz ve glomerülonefrite yol açan hastalık aşağıdakilerden hangisidir?
Wegener Granülomatözü
7.Kaposi sarkomu, malign lenfomalar ve multipl myelomda rolü olduğu düşünülen virus aşağıdakilerden hangisidir?
Human Herpes 8
8.Çocuklarda özellikle aortada, intraselüler lipid depolanması ile karakterize aterosklerotik lezyonlara ne ad verilir?
Yağlı çizgilenme
9.Romatizmal kalp hastalıkları dışında, erişkinlerde mitral kalp kapağı hastalığının en sık görülen nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
Miksomatöz dejenerasyon
10.Gastrektomi sonrası hücrede DNA sentez bozukluğu sonucu ortaya çıkan anemi tipi aşağıdakilerden hangisidir?

Vaka Çalışmaları / Sınav, Test

VAKA ÇALIŞMALARI
Bu Test 25 Sorudan oluşmaktadır

--------------------------------------------------------------------------------



1. Bir vaka sonrası istanyona geri dönerken bir inşaat kazası çağrısı aldınız. Siren ve ışıklarınızı açıp yola koyulduğunuzda; flaşörleri açık, öğrencilerin inmekte olduğu bir okul otobüsünün arkasına geldiniz. Ne yapmalısınız?

Solunum Değerlendirilmesi

SOLUNUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Solunumun değerlendirilmesi ilk muayene ile başlar. Amaç, ilk anda hastanın yaşamını tehdit eden bir sorun varsa, sorunu saptayarak ortadan kaldırmak ve soluk yolunun devamlılığını sağlamaktır. İlk muayeneyi pratik açıdan uygunsa baştan ayağa (ikinci ) muayene takip etmelidir.

İLK DEĞERLENDİRME

İlk muayenede amaç, hastanın yaşamsal fonksiyonlarını tehdit eden bir unsur varsa onu saptamaktır. Öncelikle bak - dinle - hisset yöntemiyle solunum değerlendirilir. Kişinin solunumu horlama veya hırıltı şeklindeyse, muhtemelen soluk yolunda sorun vardır. İkinci olarak solunumun yeterli olup olmadığı değerlendirilir. Hasta bilinçli ise ve zorlanmadan konuşabiliyorsa, hastanın soluk yolu açık ve solunumu yeterli demektir.

Bilinç düzeyi değişken hastalarda ileri değerlendirme yapılmalıdır. Hastanın göğüs hareketleri değerlendirilmelidir. Normalde kişinin göğsü her nefes alışta yükselir, her nefes verişte alçalır. Erişkin kişinin solunum sayısı genelde dakikada 12 ila 20 arasındadır. Düzenli aralıklarla ve kendiliğinden gerçekleşir (spontan ). Düzensiz solunum, ciddi bir sorun olduğunu düşündürür ve oksijen desteği gerektirir. Göğüs bölgesi asimetrik hareketler açısından izlenmelidir. Göğsün bir tarafı yükselirken diğer tarafı yükselmiyorsa buna paradoksal solunum denir ve yelken göğsü düşündürür.

Hastanın solunumu yoksa yada soluk yolunda bir sorunu olduğunu düşünüyorsanız, yaralanma durumuna uygun olarak başa pozisyon verilen manevralardan birini kullanarak soluk yolunu açın. Soluk yolunun açıklığı sağlandıktan sonra solunumu değerlendirin. Solunum yeterliyse, oksijen verildikten sonra dolaşım değerlendirilir. Solunum yetersizse veya yoksa, suni solunuma başlanır. Hastanın solunumunu desteklemek üzere bag valv mask (balon maske ), demand valv resüsitatör; nazofarengeal airway, orofarengeal airway, endotrakeal tüp gibi araç gereçler kullanılmışsa, göğüs hareketleri izlenir. Amaç, işlem doğru yapılıyor mu, malzeme doğru yerleştirilmiş mi onu saptamaktır. Solunumun değerlendirilmesi, soluk yolunun açıklığının sağlanması, solunumun desteklenmesi ve kullanılan araç gereçler daha sonra anlatılacaktır.


Pilorik Stenoz,Yeni Doğmuş Bebeklerde Mide Ağzı Tıkanması

Pilorik Stenoz,Yeni Doğmuş Bebeklerde Mide Ağzı Tıkanması

Pilorik stenoz nedir?
Yeni doğmuş bebeklerde görülen mide ağzı tıkanması olayıdır.

Pilorik stenoz neden meydana gelmektedir?
Mide ağzı etrafındaki adalelerin fazla büyümesinden.

Bu durum erkek bebeklerde kız bebeklerden fazla mı olmaktadır?
Evet. Erkek bebeklerde kızlardan üç misli fazla olmaktadır.

Pilorik stenoz hangi oranda meydana gelmektedir?
Bu hastalığa, yaklaşık bin doğumun birinde rastlanmaktadır.

Pansuman Nedir

Yara temizliği ve bakımı: Yarayı mikroplardan ve travmalardan koruyucu ve iyileşmeyi sağlayıcı ilaçlar uygulanarak yapılır.
Kuru pansuman, gazlı bezin doğrudan yaranın üzerine konduğu;

Aids-Acquired Immune Deficiency Syndrome,Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Hastalığı

AIDS ilk kez 20 yıl önce tanımlanan bir virüs hastalığıdır Bu bulaşıcı ve öldürücü hastalığın adı İngilizce Acquired Immune Deficiency Syndrome sözcüklerin baş harflerinden oluşur; bu sözcüklerin anlamı "kazanılmış bağışıklık yetmezliği hastalığı"dır. Gerçekten de AIDS virüsü, vücudun kendini mikroplara ve hastalıklara karşı savunmasında önemli rol oynayan bazı akyuvarları parçalayarak bağışıklık sistemini çökertir {bak. BAĞiŞIKLIK). Sonuçta kişinin bütün hastalıklara karşı direnci kırılır ve bağışıklık sistemi sağlıklı olan kişilerin kolayca atlatabileceği hastalıklar karşısında savunmasız kalır. AIDSlli hastaların ölüm nedeni de savunmasız vücuda hızla yerleşebi-len başka mikrobik hastalıklardır.

Diş Hekimliği,Tarihçe,Uyuşturma,Dişlerin Yapısı,Ortodonti,Diş Çürüğü,Diş Amalgamları

Diş Hekimliği,Tarihçe,Uyuşturma,Dişlerin Yapısı,Ortodonti,Diş Çürüğü,Diş Amalgamları

Diş hekimliği, tıp ve cerrahinin, ağız boşluğu, dişler, çene kemikleri ve çene kemikleri üstünü kaplayan yumuşak dokular ile bu bölümlerin hastalıklarının önlenmesi, teşhisi, tedavisiyle ilgili bölümüdür.
Ağzın işlevi ve görünümü, özellikle dişler, bireylerin günlük yaşamında önemli rol oynar. Yemek yediğimiz zaman ağız, sindirimin ilk aşamasında, yiyeceklerin tadını alma, çiğneme, ıslatma ve yutma için kullanılır. Konuşmada da, ağız ve dişler etkilidir. Ayrıca, yüzün genel görünümüne katkıda bulunur ve gülümseme, yüz buruşturma gibi mimiklere katılırlar. Diş hastalıkları bu önemli etkinlikleri bozar. Çarpık, çürük ve bozuk renkli ön dişler ile sağlıksız dişetleri, yüzü çirkinleştirir. Bazı dişlerin yitirilmesi, kişinin yaşlı görünmesine neden olur, konuşmasını etkiler ve yemeklerini yumuşak yiyeceklerden seçmek zorunda bırakır. Ayrıca, ağız ve dişler, sinir uçları açısından zengin olduklarından, çok duyarlıdır.

Dişler - Tooth anatomy

Dişler - Tooth anatomy
■ İnsanlarda ve hayvanlarda dişle*rin başlıca görevi, besinleri kesip par*çalayarak ve çiğneyerek sindirimi ko*laylaştırmaktır.
Bazı hayvanların dişleri birbirinin eşidir (yunusbalığı), ama insanda böyle değildir, insanın ağzında dört çeşit diş vardır: sekiz tane yassı ke*sici diş, dört tane sivri köpekdişi, se*kiz küçükazı ve on iki büyükazı.
*Çocuk doğduğu zaman dişsizdir. Sonra dişler iki aşamada gelişir. Ço*cuk 5-6 aylık olunca geçici dişler çı*kar (süt dişleri), giderek sayısı yir*miyi bulan bu dişler yavaş yavaş dü*şer (6 ile 12 yaş arasında), yerine dai*mî ve eksiksiz, ikinci dişler çıkar (o-tuz iki tane). Bunlar düşse de yerine yenisi çıkmaz.;
Çiğneme sırasında bazı yemek artık*ları dişlerin arasında kalabilir; bak*teriler bu yemek artıkları içinde geli*şir ve dişlerde doku bozukluğuna (çü*rükler) sebep olabilir, bu da bazen çok ciddî bir hal alır ve sancı veril]-. Bunun için dişleri çok muntazam ola*rak fırçalamak (her yemekten sonra) ve hiç olmazsa yılda bir defa dişçiye muayene ettirmek kesinlikle gerekli*dir. Diş bakımında fazla sıcak ve faz*la soğuk besinleri ağıza almamanın, fındık, ceviz gibi meyveleri dişle kır*mamanın da önemli vardır.

Küf Hayvan Tüyü ve Toza karşı Alerjiler - Belirtileri - Tedavisi,

KÜF, HAYVAN TÜYÜ VE TOZA KARŞi ALERJİLER
BELİRTİLER

* Tıkalı ve akan burun;
* Sık sık aksırma;
* Gözlerin, burnun, damağın veya boğazın kaşınması;
* Öksürük;
* Hırıltı.
Bütün saman nezlesi (alerjik rinit) vakalarını polenler meydana getirmez. Nefesle alınan küf, hayvan tüyü ve ev tozunda yaşayan miroskopik akarlar gibi allerjenlere karşı duyarlılık nedeni ile belirtileri saman nezlesinin aynı olan tepkiler oluşabilir.
Bazı kişiler, boş bir odaya girdikleri zaman alerji krizi durumu gösterirler. Bazılarının bütün yıl boyunca rastgele zamanlarda burun alerjisi belirtileri gösterdikleri kendileri tarafından ifade edilmiştir. Daha da başkaları bu belirtileri mevsimlik olarak gösterirler. Bütün bu kişiler hava ile taşınan ve bilinen polen olmayan diğer aierjenlere tepki gösteriyer olabilirler.

Teşhis. Çoğu kişiler için küf, toz veya hayvanlara karşı alerji esas itibari ile rahatsız bir durumdur. Yılda sadece birkaç hafta sürdüğü zaman önemsenmeyebilir ve nezle belirtileri gibi tedavi edilebilir. Gerçekten belirtiler nezle belirtilerinin aynıdır, yalnız bunlar daha uzun sürer ve akıntı genellikle berraktır. Bu belirtiler günlük hayatı etkileyecek duruma gelirse, tam sebebi bulmak ve tedavi yöntemini belirlemek için bir alerji uzmanına gitmek gerekir.

Tifo ve Paratifo, Tanı, Bağışıklık, Tedavi

TİFO ve PARATİFO


Enterik Ateş;
Bir diğer adı da enterik ateş olan tifo ve paratifo hastalıkları hemen hemen aynıdır; tek farkları hastalıkları oluşturan mikroplardır. Bilinç bulanıklığı, düşmeyen ateş, baş ağrısı, karın ağrısı ile karakterize hastalık; kirli besinler ve sularla ağız yolundan bulaşır, bazı ülkelerde zaman zaman salgınlar yapar, tedavi edilmezse ölümle bile sonuçlanabilir.
Tanım:
Tifo, S.typhi ; paratifo ise S.paratyphi A, B, C isimli basil türü bakterilerin neden olduğu hastalıklardır. Bilinç bulanıklığı, düşmeyen ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, (ateşin yükselmesine rağmen) nabız sayısının azalması, dalakta büyüme,kandaki akyuvar hücrelerinin sayısında azalma, göğüs-karın cildinde gül kurusu renginde lekeler ile karakterize, insanlara özgü sistemik infeksiyon hastalıklarıdır. Daha çok kirli besinler ve sularla ağız yolundan bulaşan, bazı ülkelerde zaman zaman salgın yapan, tedavi edilmezse çeşitli komplikasyonlar ile ölümle sonuçlanabilen hastalıklardır.
Etkenler:
S.typhi ve S.paratyphi A, B ve C sadece insan infeksiyonlarından sorumludur, insan-insan bulaşı söz konusudur, mikrobun yaşadığı tek canlı insandır. Genelde hasta insanın basil yüklü çıkartıları yoluyla mikrobun bulaştığı besin ve sularla bulaşır.Hastalığın su yoluyla sakgın yapması nadir değildir. Hastalar dışkı ve idrarlarıyla bol miktarda basil çıkardıkları gibi, diğer çıkartılarında da (solunum yolu salgıları, kusmuk v.s) bulunabilir. Taşıyıcılar çok fazla sayıda bakteri yayarlar, bu kişilerin dışkılarının 1 gramında 1,000,000,000-100,000,000,000 tifo basili olduğu saptanmıştır.

Tıbbi Antropoloji

Tıbbi Antropoloji


Tıbbî antropoloji, (uygulamalı) antropolojinin alt dallarındandır. Tıbbî açılardan birey ve toplumu inceleyen tıbbî antropoloji nispeten yeni bir bilim dalıdır. Sağlık, hastalık, tedavi gibi fenomenlerin kültürel, toplumsal ve biyolojik izdüşümlerini inceler. Bunun dışında çok farklı konuları da inceleyen tıbbî antropolojinin gelişimi çoğu antropolog tarafından 4 evrede tanımlanmaktadır. 1870’lerde ortaya çıkan kültürel antropoloji, bugün tıbbî antropoloji altında incelenen çoğu konu, kavram ve sorunu ele almıştır. 1960’ların başlarında ise modern anlamda tıbbî antropoloji ortaya çıkmış, özellikle yerli tıbbında yoğunlaşmıştır. 1970’lerle birlikte tıbbî antropoloji odak noktasını yerli tıp anlayışlarından, çoğunlukla kendi toplumları içinde yer etmiş, biyomedikal kurumlara ve bu kurumlara ilişkin kavramlara çevirmiştir. Son dönemlerde ise tıbbî antropologlar tıbbın araştırma ile ilişkin konularını incelemeye başlamışlardır. Tıbbî antropoloji, antropoloji ve tıbbın yanı sıra, sosyoloji, epidemiyoloji, etyoloji, ekoloji, ekonomi gibi farklı bilimlerden de kavram ve metodoloji açısından yararlanır.
Bugün birçok üniversitede bölümü bulunan tıbbî antropoloji, sosyal bilimlerle tıbbın incelenmesi hususunda önemli bir bilim dalıdır. Sivil sağlık örgütlerinden, tıp sistemlerinin incelenmesi ve değerlendirilmesine kadar birçok çeşitli meseleyi konu almaktadır.

Tıbbi Antropolojinin Araştırma Alanları ve Toplum Sağlığına Katkıları

TIBBİ ANTROPOLOJİNİN GELİŞMESİ

Tıbbi antropolojinin gelişme çizgisine iki taraflı bakmak gereklidir. Antropologların hastalık - sağlık alanında yaptıkları araştırmalar ,Tıp mensuplarının antropoloji verilerine ilgi duymaları.Sosyal antropolojinin sağlık-hastalık sorununa yönelmeleri ilk kez 1920 lerde etnologların ilkel ve geleneksel toplumlarda yaptıkları alan çalışmaları ile başlamıştır. Fonksiyonalist bir yaklaşımla kültür bütününü inceleyen antropologlar sağlık-hastalıkla ilgili uygulamaların kültür bütününe göre şekillendiğini ve toplumdan topluma farklılaşmalar gösterdiğini tesbit etmişlerdir. Bu konuda Dr.River’in “Tıp , Büyü, Din” (1924) adlı kitabı ilk örnektir. River tıbbi antropolojiye kavramsal temelde iki noktada katkı sağlamıştır. Birincisi ilkel tıp uygulamaları tuhaf folklor ürünleri değildir. Bu inançlar ve uygulamalar kültürün kısımlarını oluştururlar. İkincisi tıp uygulamalarının anlamları çıkarılmalıdır.
Forrest Clements “Hastalığın İlkel Kavramları” adlı çalışmasında (1932) bölgesel ve yerel gruplarda hastalık nedenlerini beş grupta toplamıştır. Bunlar ; sihirbazlık , tabuyu bozma , bir ruhun girişi , bir nesnenin çıkışı ve ruhun kaybıdır. Bunlardan birinin ve bir kaçının bir arada görülmesi hastalığa neden olurlar.
Tıp kökenli E.H. Ackernecht döneminin antropolojisinde hakim akımlara paralel olarak , kültürel elemanlar arasında iç biçimlenme ve bütünleşme şeklini tıbbi kalıplar arasında da düşünmüş , tek bir ilkel tıp yerine birden çok ilkel tıp olduğunu vurgulamıştır.

Tıbbi antropolojik çalışmalar sonraki dönemlerde hem sosyal antropoloji dalında hem de biyolojide ki gelişmelere paralel olarak devam etmiştir. [Tıbbi antropolojinin gelişmesiyle ilgili bilgiler Emiroğlu’nun “Tıbbi antropolojinin Gelişimi,Alanı ve Tıbbi Antropolojide Kuramsal Yaklaşımlar “adlı makalesinden özet olarak alınmıştır (Emiroğlu1987)]

Tıp mensuplarının hastalık ve sağlığı etkileyen sosyo-kültürel faktörlere ilgi duymaları daha geç devrelere 1950 lere rastlar. Bu geç kalışta , antropolojinin uğraşı alanının yanlış bilinmesinin payı vardır. Çünkü antropoloji o zamanlarda ilkelleri ve ilkellerin maceralarını araştıran bir disiplin olarak biliniyordu. Benzer olarak antropoloji yerin altını inceleyen arkeolojiye benzer veya kuru kafalarla uğraşan bir dal olarak tanınıyordu. 1950 lerde halk sağlığı ve epidemiyolojide gelişmeler tıp mensuplarını sosyal bilim verilerini kullanmaya zorunlu kılmıştır. Çünkü ikinci Dünya savaşından sonra salgınlar beklenmedik zamanlarda beklenmedik yerlerde çıkıyordu. Salgınlara neden olan etkenlerin kontrol altına alınma çabaları sosyal etkenlerin farkedilmesini kolaylaştırdı. Diğer yandan aynı dönemlerde gelişmiş ülke hükümetlerinin geri kalmış fakir toplumlara götürdükleri hizmetler beklenilen ölçüde kabul görmemiştir. Modern sağlık ürünleri halk tarafından kullanılmamıştır. Bu başarısız sonuçlar da halk sağlıkçılarının toplum , kültür , değişme kavramlarına ilgi duymalarına neden olmuştur.

Erkek Anatomisi - Erkek Anatomisi Hakkında - Erkek Anatomik Yapısı

ERKEK ÜREME ORGANLARININ YAPISI


Erkek üreme organları da aynen kadınlarda olduğu gibi dışta yer alanlar ve içte yer alanlar olmak üzere ikiye ayrılır.
Erkeğin dış genital organlarını penis ve içinde erbezlerini (testisleri) barındıran torba (skrotum) adı verilen yapı oluşturur.
Penis
Penis, erişkin bir erkekte 5-9 santimetre uzunluğunda, 3-5 santimetre çapında silindir şeklinde bir organdır. Cinsel uyaranlara bağlı olarak sertleştiğinde boyu yaklaşık iki kat uzar ve çapı artar. Penis boyutlarındaki artışı sağlayan mekanizma penisin iç yapısında bulunan boşluk ve gözeneklerin içinin kan ile dolmasıdır. Uyaran bittiğinde penis kısa sürede eski boyutlarına geri döner.
Penisin gövde ve baş olmak üzere iki kısmı vardır. Baş kısmı sünnet derisiyle kaplıdır ve erkek sünnet olduktan sonra bu kısım açıkta kalır. Sünnet olmamış erkeklerde sünnet derisinin içindeki baş kısmı sertleşmeyle birlikte ortaya çıkar, sonra eski boyutlarına döndüğünde tekrar deri tarafından örtülür. Penisin baş kısmı sünnet olmamış erkeklerde elle sıyrılarak da ortaya çıkarılabilir.
Penis başı erkeğin en hassas bölgelerinden biridir ve içerdiği çok sayıda sinir ucu sayesinde erkek orgazmında en önemli rolü oynar.
Penisin ortasından uretra adı verilen idrar borusu geçer. Mesaneyle bağlantılı olan bu boru, penis başının uç kısmında bulunan uretra ağzına açılır. Uretra hem meninin hem de idrarın dışarıya boşaltılmasını sağlar.

İlk Virüsün Keşfi

İlk Virüsün Keşfi
Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında Tütün Mozaik hastalığının nedenlerini araştıran bilim adamları hastalığın bulaşıcı olduğunu ortaya koymuşlar,ancak hastalığa neyin neden olduğunu bulamamışlardı.Pasteur,Koch ve Lister'in pek çok hastalığının nedeninin mikroorganizmalar olduğunu göstermelerinin üzerinden çok uzun süre geçmemişti.Bu üç bilim adamının yaptığı çalışmaların,dönemin bilim adamları üzerindeki etkisi sürüyordu.Tütün

Tüpteki Mucize ( Tüp Bebek )

TÜPTEKİ MUCİZE
Louise Brown’un 1978 yılında tüp bebek yöntemi ile doğumu,kamuoyunun dikkatini,kısır çiftler için yeni gelişen tedavi yöntemlerine yöneltti.Günümüzde yardımcı üreme tekniklerinde her geçen gün yeni gelişmeler olmaktadır.Bu kitapçık,kısır çiftlerin tüp bebek ve mikroenjeksiyon tedavi tekniklerini anlamalarına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.
Klinik ve cerrahi tüm geleneksel kısırlık tedavilerinden olumlu sonuç alamayan bir çok çifte,yardımcı üreme teknikleri gebelik için umut ışığı yakabilir.Bu teknikler ile,klasik yöntemler ile çocuk sahibi olamayan çiftlerin sağlıklı bir bebek sahibi olmaları mümkündür.
TÜP BEBEK
Tüp bebek,yumurta ve spermin vücut dışında laboratuvar ortamında birleştirilmesidir.Döllenme meydana gelirse,gelişen embriyo rahime transfer edilir.Embriyonun rahim içine tutunması ve gelişimini sürdürmesi beklenir.Tüp bebek,değişik nedenli kısırlıkları olan çiftlerin tercih edebileceği uygun bir yöntemdir.
Tüp bebek uygulamasının başladığı ilk yıllarda bu tedavi yöntemi öncelikle kadının üreme kanallarının zarar gördüğü,kapalı oldüğü veya hiç olmadığı çiftlere uygulanıyordu.Ancak günümüzde tüp bebek endometriozis’e bağlı (karın içi kanamalar yapan bir kadın hastalığı),erkek nedenli,immünolojik nedenli ve nedeni teşhis edilemeyen kısırlık vakalarında uygulanan tedavi yöntemidir.
Tüp bebek tedavisinde geçilmeden önce hem erkek hem de kadın eşin incelenmesi ve bu tedaviye uygunluğu tesbit edilmelidir.Erkek eşin sperm incelemesi,hormon tahlilleri,ultrasonografik incelenmesi yapılarak,üroloji konsültasyonu istenmelidir.
Kadın eşin jinekolojik muayenesi,ultrasonografik incelemesi,hormon tahlilleri,rahim filmi ve gerekirse laparoskopik incelemesi yapılmalıdır.Tüm bu tetkik ve muayeneler sonrasında çiftlere en uygun tedavi seçeneği önerilir ve çiftin gebelik beklentisi kendileri ile tartışılır.Klinik ve cerrahi tüm geleneksel kısırlık tedavilerinden bir sonuç alamayacak pek çok çift tüp bebek uygulaması ile sağlıklı bir bebek sahibi olabilirler.Tüp bebek tedavisinin temel basamakları yumurtaların uyarılması,yumurta alınması,aşılama,döllenme,embriyo gelişimi ve embriyo transferidir.

Sindirim sistemi ( gastrointestinal sistem) hakkında

Sindirim sistemi

Sindirim sistemi veya gastrointestinal sistem, sindirim borusu (''sindirim kanalı'' veya ''gastrointestinal kanal'') ile sindirim bezlerini içeren,çok hücreli hayvanlarda yiyeceğin vücuda alınımı, sindirilmesi, gerekli besin ve enerjinin absorbe edilmesi ve atık maddelerin vücuttan atılması ile ilgilenenorgan sistemidir.

Sindirim sistemi ve sindirim borusu hayvandan hayvana belirli oranda değişiklik gösterir. Örneğin bazı hayvanlar çok odalı midelere sahiptirler.

Çoğu Antik Çağ veOrta Çağ anatomistleri mide, bağırsaklar gibi sindirim sistemi organları hakkında kabaca doğru fikirlere sahipti. Yine de bu yanlış ve hatta bir bakıma absürd fikirler ortaya atılmadı anlamına gelmez. ÖrneğinRönesans'ın önemli bilgin ve sanatçısıLeonardo da Vinci sindirim sistemininsolunum sistemine yardım ettiği fikrine sahipti. Sıkışanbağırsakların, içlerinde üretilen sıvılaşmış havayla, diyaframı yukarı doğru ittiğine ve böylece diyaframın akciğerlere basınç uyguladığına inanmaktaydı. Sindirim sisteminin ve sindirim sistemi organlarının insan için önemi eski çağlardan beri bilinmektedir.
Sindirim Kanalı
Normal bir yetişkin erkeğin sindirim borusu yaklaşık 7 buçuk metre uzunluğundadır. Farklı bölümlere ayrılır ve her bölümde sindirimin farklı bir evresi gerçekleşir. İnsanlarda sindirim kanalının ana kısımları şunlardır:ağız,dil,yutak,yemek borusu,mide,ince bağırsak,kalın bağırsak,rektüm veanüs. Sindirim kanalı dışındaki, sindirim işlemine ve sindirim kanalındaki organların çalışmasına yardımcı olan organlar arasındapankreas vekaraciğer de bulunur. Bunlar sindirime yardımcı olacak salgılar salgılarlar. Örneğin,karaciğer tarafından salgılanan vesafra kesesinde depolanansafralipitlerin sindirimi için önemli bir salgıdır.

Alzheimer için 2 yeni umut ışığı

Alzheimer için 2 yeni umut ışığı

Amerikalı bilim adamları, günümüzün en ölümcül hastalıkları arasında yer alan Alzheimer'ın önceden tespitinde diğerlerine nazaran 12 kez daha etkili olan iki yöntemi belirledi.

30 Haziran 2010 Çarşamba

Canlıdan organ nakli standartlarına Türkiye imzası

Canlıdan organ nakli standartlarına Türkiye imzası

Avrupa Birliği'nin (AB) canlıdan nakillerde ortak standartları belirlemek amacıyla belirlediği 8, şeffaflık ve kalite yönetimi için tercih ettiği 12 merkez arasına Medical Park Antalya Hastanesi de davet edildi.
Medical Park Antalya Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Alper Demirbaş, Dedeman Oteli'nde düzenlediği basın toplantısında, organ nakli bekleyen hastaların sayısına bakıldığında, kadavradan organ bağışının çok yetersiz olduğunu belirtti. Demirbaş, Avrupa ülkelerinde de canlıdan nakillerin arttığını kaydetti. Bu nedenle AB sağlık departmanının canlıdan nakillerde ortak standartların belirlenmesi ve şeffaflık ile kalite oluşumu açısından iki ayrı proje başlattığını vurgulayan Demirbaş, her iki proje için de Medical Park Antalya Hastanesi'nin davet edildiğini açıkladı.

Genital Siğiller

GENİTAL SİĞİL

Siğil etkeni nedir?


Genital siğil, HPV enfeksiyonu, kondilom, rahim ağzı kanseri, kanser aşısı
Human papilloma virusunun (HPV) neden olduğu genellikle cinsel geçişli viral bir enfeksiyondur. Sıklıkla daha önceden enfekte olmuş partnerle korunmasız bir ilişki sonrasında ortaya çıkar.

Genital siğillerin tüm toplumda görülme olasılığı %1-2 dir. En sıklıkla aktif cinsel yaşlar olan 18-25 yaş arasında gözlenir.


Pelvik Egzersizler, Pelvik Kaslar (KEGEL EGZERSİZLERİ )

Pelvik Egzersizler, Pelvik Kaslar (KEGEL EGZERSİZLERİ )

Bize basit gibi görünen ve hergün birkaç kere tekrarladığımız vücut olayları aslında çok karmaşık mekanizmalarla meydana gelmektedir. Bunlardan bir tanesi de idrar yapmaktır. İdrar yapma fizyolojik, nörolojik, psikolojik, anatomik ve sosyolojik olayların bileşkesidir.

Anevrizmalar Ve Subaraknoidal Kanama

L KANAMA Subaraknoidal boşluğa, arter ya da ven ' in yırtılması sonucu, kan sızması ile meydana gelen tablo "subaraknoidal kanama" olarak adlandırılır. Subaraknoidal boşluk veya aralık ise beyinin en dışını saran pia mater adı verilen çok ince zar ile bu tabakanın üzerindeki zar olan arachnoidea arasında kalan mesafedir. Subaraknoidal kanamalar çok değişik nedenlerle meydana gelirse de en sık nedeni anevrizmalardır. Subaraknoidal kanamalar kafa içi patolojiler içinde, birden ölümlere yol açabilen en ağır klinik tabloların başında gelir ve anevrizma rüptürüne bağlı subaraknoidal kanama görülme sıklığı 40 - 60 yaş grubunda en yüksektir. Anevrizmalı hastaların % 50 sinde, genellikle kanamadan 1 - 3 hafta önce, uyarıcı belirtiler vardır. Baş ağrısı olguların % 30 unda çoğunlukla anevrizma tarafında olmak üzere tek taraflıdır. Anevrizmal subaraknoidal kanamaların % 30 u uykuda ortaya çıkar. Nedeni bilinmemekle beraber ilkbahar ve sonbahar ayları kanama sıklığının daha fazla görüldüğü aylardır.
Halk arasında baloncuk olarak bilinen anevrizma denince; genel olarak, temiz kan taşıyan damarlara ( arter ) ait genişlemeler anlaşılır. Anevrizmalar aort gibi çok geniş damarlarda oluşabildiği gibi, küçük ve orta boy damarlarda da oluşabilirler. Bu bölümde konu edilen, ani kanamalarla bazen çok dramatik sonuçlar veren beyin anevrizmalarıdır.

Trigeminal Nevralji ( Ağrılı Kasılma ) Hakkında,

Trigeminal Nevralji
Trigeminal Nevralji ( Ağrılı Kasılma ), beyinden çıkan ve yüz ve çiğneme sinirlerinden olan 5. sinir yani Trigeminal sinirin çok şiddetli ağrılı bir hastalığıdır.

Ataklar halinde gelen, yüzün bir yarısında olan, çok şiddetli ” elektrik çarpması ” ve ” şimşek çakması ” şeklinde ifade edilen ağrılı bir durumdur. Ağrı genelde çene ucu, dudak kenarı ve kulak önü gibi bölgelerden kaynaklanır ve yüz yıkama, yemek yeme, diş fırçalama ve hatta konuşma gibi durumlarda dayanılmaz ağrıya sebep olur.
Arada ağrısız dönemler olabilir ama çoğunlukla başladıktan sonra tekrarlayarak ve kontrol altına alınmazsa artarak devam eder.

Sebepler:

@Mi_DeliMiDeli