Kadın cinsel hormonu belli bir yaştan sonra sıfıra inmekte ve menopoz denilen bu durum ortaya çıkmaktadır. Erkekte de belli bir yaştan sonra hormon seviyelerinde bir değişiklik söz konusudur. 45-50 yaşından itibaren erkeklik hormonu olan testosteron yanında böbreküstü bezinden salgılanan aynı yapıdaki hormonlar devamlı bir düşüş gösteriyorlar, ama hiç bir zaman bu seviye, ileri yaşta bile, sıfır olmuyor. “Andropoz'"olarak da adlandırılan bu durum, cinsel fonksiyonun gerilemesi yanında, cinsel arzu ve zihinsel fonksiyonlarda da düşmeye neden oluyor. Ayrıca yorgunluk hali ve uyku problemleri duygusal değişiklikler, iktidarsızlık, depresyon, cinsel güç azalması, osteoporoz, meni kalitesi ve kaslarda olumsuz etkiler, yine erkeklik/androjen hormonlarının eksikliği, vücut yapısı değişikliğine sebep olarak bilhassa karında 10-15 kg yağ tutulmasına yol açıyor.
Ortalama yaşam süresi uzadığı için yaşlanmaya bağlı sorunların artacağı ve andropoza bağlı problemlerin artması, geliştirilen tedavi yöntemleri dikkat çekiyor.
Türkiye 'de 40 ile 70 yaş arasındaki erkeklerin yüzde 52'sinde cinsel performansta ve istekte azalma olduğu, ancak doktor başvurusunun azlığına bağlı bu rakamların gerçeğin oldukça altında kaldığı tahmin edilmektedir.
Tüm bu bulguları özetlersek andropoz, erkeklerde ilerleyen yaşa bağlı görülen fiziksel ve zihinsel değişikliklerin, androjen hormonlarının azalmasıyla birlikte bir klinik tabloya dönüşmesidir.
Bu Klinik Tablo Şu Belirtileri İçerir:
1. Seksüel fonksiyon ve istek azalması, özellikle sabah ereksiyonlarının kalitesinde düşme,
2. Entelektüel kapasitede azalma, konsantrasyon kaybı, yorgunluk, kızgınlık ve depresyon,
3. Kas kitlesinde ve gücünde belirgin azalma,
4. Kemik mineral yoğunluğunda azalma (osteoporoz),
5. Organ yağlanmasında artış.
Andropoz terimi yaygın kullanımına rağmen çok doğru bir tanımlama değildir. Kadınlarda menopozla birlikte üreme özellikleri tamamen ve akut olarak bitmesine karşın, erkeklerde üreme kapasitesi ilerleyen yaşa rağmen devam edebilir. Bu bağlamda "yaşlanan erkeklerde androjen eksikliği 'andropoz'a göre daha doğru bir tanımdır. 39- 70 yaşları arasındaki erkeklerde, serum serbest testosteron seviyelerinin yılda yaklaşık %.1.2 oranında düştüğü gösterilmiştir.
65 yaş üstü erkeklerin yaklaşık %25-50'sinde biyo-yararlanılabilir testosteron düzeylerinde düşüş gerçekleşmekte ve androjen replasman (eksik hormonun yerine dışarıdan yapay olanı verme) tedavisi gerektirecek belirtiler ortaya çıkmaktadır. Elbette yaştan bağımsız olarak, genetik bozukluklar, şişmanlık, çeşitli hormonal dengesizlikler (büyüme hormonu, tiroid hormonları, insülin), alkol, stres ve kronik hastalıklar da kan testosteron düzeylerinde düşmeye sebep olabilmektedir.
KADINLARDA CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARI
Kadınlar da tıpkı erkekler gibi istek ve cinsel beraberliklerinde sorunlar yaşamaktadır. Yakın zamanda yapılan bir çalışma kadınların yaklaşık % 40’ının bazı cinsel bozukluklarla yüzleştiğini ortaya koymuştur. Bu kadınlar belki de hiçbir zaman uyarılmamış ya da orgazm olamamışlardır. Çoğu kadın yaşadıkları bu büyük problemi partnerleri ile konuşmakta zorlanmakta, çoğu kadın da tedaviye utanarak tedaviye başvuramamakta, sağlık profesyonellerinin kendisini yanlış anlayacağından korkmaktadır. Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda cinsel problemler de psikolojik ve/veya fizyolojik işleyişten kaynaklı olmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalarda kadınlarda cinsel sorunların eskiden bilindiğinden daha fazla fiziksel (biolojik) nedenleri olduğunu ortaya koymuştur. Diabet, Kardiovasküler bozukluklar, MS gibi bazı tıbbi sorunlar da bu problemlerle ilişkili bulunmuştur.
Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu
Cinsel istekteki farklılaşma çiftlerin mutsuzluğa, engellenmeye ve hatta bunun hakkında konuşmamaya kadar götüren en belirgin problemlerden biridir. Yorgunluk, depresyon, hastalık, stres, anksiyete (gerginlik), ilişkideki uyumsuzluk, alkol ya da ilaç kullanımı kişinin cinsel isteğini ve enerji düzeyini etkilemektedir. Ağızdan alınan doğum kontrol ilaçlarının değiştirilmesi kadınların adet dönemleri, tedavileri, çocuk doğumu ya da yaklaşan menapoz kadınların cinsel isteğini kaybetmeleri ile bağlantılıdır. Tedavi için gelen kadınların %80’inde azalmış cinsel istek sorunu görülmektedir. Bu problemle karşılaşan kadınlarda kendiliğinden cinsel istekte azalma oluşmakta ama bu kadınlar partnerlerinin uyarılma ve orgazma ulaşması için olumlu yaklaşımlarda bulunmaktadırlar. Kadında seksüel isteksizliği gösteren güvenilir fiziksel bir gösterge yoktur. Kadında cinsel istek değerlendirmesi, cinsel fantezilerin, düşünce ve fikirlerin mevcut olup olmayışı, erkeklere olan ilginin araştırılması ve değerlendirilmesi ile mümkündür. Cinsel istek alınan ilaçlar veya depresyon gibi ruh halinin değişmesi ile kolayca azalabilir. Azalmış cinsel istek sıklıkla baskılanmış veya azalmış orgazma bağlı olabileceği için, hangisinin önce oluştuğunun iyi sorgulanması gerekmektedir.
Cinsel Uyarılma Bozuklukları
Cinsel uyarılma Bozukluğu, tekrarlayan şekilde yada sürekli biçimde cinsel uyarılara cevabın olmaması veya yeterli vajinal kaynağın devam ettirilememesidir. Bu durum aslında fiziksel uyarılma eksikliğinden değil, uyarılmanın kişisel algılanmasındaki bozuklukla alakalıdır. Cinsel uyarılma bozukluğu olan kadınlar genellikle cinsel ilişkiden tamamen uzak durmaya çalıştıklarından, sıklıkla bu kadınlarda cinsel istek azlığı tanısı konmaktadır. Son yıllarda bazı araştırmacılar cinsel uyarılma bozukluğunun fiziksel bir bozukluğa, örneğin damarsal ve klitoral yetersizliğe bağlı olabileceğini belirtmektedirler. Damarsal kökenli seksüel fonksiyon bozuklukları cinsel uyarılma bozukluğu yaratabildiği gibi orgazm sorunu da yaratabilir.
Orgazm Bozuklukları
Orgazm bozukluğu sürekli veya tekrarlayan biçimde normal cinsel uyarılmadan sonra orgazmın olmaması veya gecikmesi halidir. Kadınlarda orgazmı oluşturmak için gerekli uyarının şekli ve yoğunluğu çok farklılıklar göstermektedir. Dolayısıyla teşhis doktorun, o kadının uygun cinsel uyarıyı aldığına karar vermesine bağlıdır. Tabii, bu şikayetin aynı zamanda kişiler arası ilişkiyi güçleştirmiş olması ve ızdıraba yol açmış olması gereklidir.Kadınların orgazm olması için gerekli uyarının şekil ve yoğunluklarının çok farklı oluşu ve bunun değişik zamanlarda da farklılıklar göstermesi nedeni ile aralıklı, durumsal orgazm eksikliklerinin cinsel bozukluk olarak sayılmaması gerektiği düşünülmektedir.
VAJİNİSMUS VE DİSPARONİ
Disparoni (Ağrılı Cinsel İlişki!)
Kadınların büyük bölümü hayatlarının herhangi bir döneminde cinsel ilişki esnasında ağrı duyabilirler. Ama bu sorun tekrarlayıcı mahiyette ise her iki eşte de bir hayal kırıklığı oluşturur ve özellikle kadınlarda zamanla cinsel ilişkiye karşı olumsuz tepkilere ve özgüvenin azalmasına yol açabilir. Cinsel temas sırasında ağrı duyma tıbbi olarak disparoni olarak adlandırılır. Görülme sıklığı %10-15’tir.Cinsel temas sırasında veya sonrasında ortaya çıkan ağrının çözümü ilk bakışta görüldüğünden daha zor bir problemdir. Fiziksel nedenleri arasında himen daralması (skar nedeni ile), batın alt kısmında enfeksiyon olması, vajen dış dudaklarına ait hastalıklar sayılabilir Disparoni (Ağrılı cinsel ilişki) çok basit bir anatomik problemden karmaşık bir psikososyal ve biyolojik olguya kadar değişen bir çok etmene bağlı olarak gelişebilir.Doktorun bir çok olasi sebep arasindan doğru tanıyı koymasi ve tedaviye başlaması ile hastada tedaviye cevap alınmasına kadar geçen süre oldukça uzun olabilir.Geçmişte hastalar bu tür ağrı yakınmalarını doktorlara daha zor ifade ediyorlardı.Ancak bugün bile hastalar disparoni şikayetini dogrudan söylemede güçlük çekiyorlar.Örneğin gerçek şikayeti disparoni olan bir hasta akıntı şikayetinden kurtulmak için doktora gitmekte ve akıntı kaybolursa ağrılı cinsel ilişkiden kurtulacağını düşünebilmektedir.Disparoninin vajen girişi,vajen ve derin ilişkide hissedilmesi farklı nedenlere bağlıdır. Sıklıkla problem ağrının hissedildiği bölgededir. Fakat bazen sorun başka bir yerde ve hatta üreme organları dışındaki diğer bölgelerde de olabilmektedir. Disparoni,kronik pelvik ağrının (Müzmin Kasık Ağrısı) özel bir şekli olduğu için hastalar kronik pelvik ağrısı açısından değerlendirilmelidirler.
Kadin hastaliklari dışında kronik pelvik ağrı sebepleri arasında Sindirim sistemi hastalıkları, Böbrek ve idrar yollari hastalıkları,Kas iskelet sistemi hastalıkları, Ruhsal hastalıklar sayılabilir. Kronik pelvik ağrısı olan hastalar sıklıkla kadin doğum uzmanına müracat etmekte ve yeterli değerlendirilmedikleri ve yönlendirilmedikleri için sorunlarına kalıcı çözüm bulamamaktadırlar. Özet olarak kronik pelvik ağrı ve onun özel formu olan disparoninin tedavisinde multidisipliner (farklı uzmanlık alanları) yaklaşım gereklidir
Vajinismus
Vajinusmus ise vajinal kasların, penisin içeri girmesine engel olacak kadar sıkı şekilde kasılması olarak nitelendiriliyor. Örneğin cinsel ilişkide yeniden ağrı hissedeceği kaygısına kapılan kadın bir kaçınma davranışı olarak kendini istem dışı kasabiliyor. Bir başka neden de kadının ruhsal dünyasında yaşanan çatışmaların canlanması ile ortaya çıkan endişe, korku, kaygı duyguları oluşturuyor. Cinsel tedavi kliniklerine başvuranlar arasında %12-17 vajinismus tanısı konulmaktadır. Bazen enfeksiyonlara, ameliyatlara veya kimyasal maddeler nedeni ile oluşan vajinal ağrı sonrası gelişen ikincil vajinismus görülebilmektedir. Durumsal anksiyete, istemsiz adale kasılması, seksüel uyarılmada problemler, vajinal kayganlıkla ilgili problemler ve cinsel isteksizlik, cinsel bilgi eksiklikleri vajinismus sebebi olabilir. Fiziksel şartların kontrolünün yanı sıra psikoterapi yardımcı olmaktadır.
Kadınlarda Cinsel İşlev Bozukluğu Sebepleri
Cinsel işlev bozukluğu çeşitli organik ve psikolojik nedenlerle oluşabilir. Kadının cinsel aktivitedeki rolü ve kadındaki cinsel işlev bozukluğu, yıllarca erkekteki kadar yoğun biçimde araştırılmamış ve sorunun sadece psikolojik kaynaklı olduğuna inanılmıştır. Fakat son yıllarda yapılan araştırmalar, problemin organik boyutunun da büyüklüğünü gözler önüne sermiştir.
Organik nedenler arasında;
- Sistemik hastalıklar ve vasküler (damarsal) nedenler
Diabet (şeker hastalığı), kalp hastalığı, hipertansiyon, yüksek kolesterol düzeyleri gibi çeşitli sistemik problemler, ateroskleroz (damar sertliği) gibi damar yapısına ait sorunlar ve sigara alışkanlığı gibi nedenlerle cinsel organlara kan akımı bozulabilir. - Nörolojik nedenler
Nörolojik hastalıklar veya çeşitli nedenlerle ( diabet, travma, cerrahi girişim gibi) sinir zedelenmeleri sonucunda beyinden cinsel organlara giden mesaj engellenir. Omurilik yaralanmaları, epilepsi (sara), multipl skleroz, serebrovasküler (beyin damarlarına ait) hastalıklar, Alzheimer ve Parkinson hastalım, sinir sistemine ait enfeksiyonlar nedeniyle cinsel işlev bozukluğu oluşabilir. Histerektomi (rahmin alınması) gibi üreme organlarına ait cerrahi girişimler ile mesane ve bağırsağa yönelik operasyonlar sırasında oluşabilen sinir zedelenmeleri de, cinsel işlev bozukluğuna yol açabilmektedir. - Hormonal nedenler
Üreme organlarının gelişmesini ve cinsel aktivitenin çeşitli aşamalarının gerçekleşmesini sağlayan hormonların, kandaki düzeyleri azaldığında cinsel işlev bozukluğuna rastlanabilir. Özellikle ooferektomi (yumurtalıkların alınması) sonrasında kadınlar bu problemi yoğun olarak yaşamaktadırlar. - Cerrahi girişimler
Üreme organlarına ait çeşitli cerrahi girişimler sinir zedelenmesine yol açabilmenin yanı sıra, hormonal dengeyi bozabilmekte ve vücutta meydana getirdiği değişiklikler nedeniyle de cinsel işlev bozukluğuna sebep olabilmektedir. Özellikle mastektomi (memenin alınması) veya mesane ve bağırsağa yönelik operasyonlarda açılan ostomiler (mesane veya bağırsağın karın bölgesinde oluşturulan bir açıklıktan boşalması) nedeniyle, kadının bedenini algılayışı bozulabilmekte ve cinsel yaşamı da bundan etkilenmektedir. - Tedavi ve ilaçlar
Çeşitli tedavi yöntemleri, bazı ilaçlar ve madde kullanım alışkanlıkları cinsel yaşamı çeşitli yönlerden etkiler. Kalp hastalıkları, hipertansiyon, depresyon, hormonal problemler, kanser ve mide şikayetlerinin tedavisinde kullanılan kimi ilaçlarla bazı idrar söktürücüler ve kemoterapi, radyoterapi adet düzeninin, cinsel organların yapısının ve sonuçta cinsel işlevlerin bozulmasına yol açabilmektedir. - İleri yaş
Yaş arttıkça klitoris ve vaiinadaki düz kas/ bağ doku oranı, bağ doku lehine artar. Bunun sonucunda klitoristeki sertleşme ve vajinadaki genişleme yeteneği bozulur. - Menopoz
Menopozla birlikte azalan östrojen hormonuna bağlı olarak, vajinanın boyutlarında küçülme ve ıslaklığında azalma sonucu cinsel ilişki sırasında ağrı oluşumu nedeniyle sekse olan ilgi azalır. - Psikolojik nedenler
Çocukluk çağı, yetiştirilme tarzı ve bu dönemde kazanılan çeşitli yaşam deneyimleri, alışkanlık ve takıntılar bireyin hayatının sonraki aşamalarını da etkiler.
Bozuk aile ilişkileri içinde, yanlış/yetersiz cinsel bilgilerle büyüyen ya da çocuklukta cinsel travma yaşayan bireylerde, cinsel işlev bozukluğuna yatkınlık oluşur.Hayatın ileri evrelerinde yaşanan cinsel başarısızlıklar, depresyon, aldatılma, hamilelik ve doğum sonrası ruhsal problemler, organik hastalıklara tepki, yaşlanma, partnerdeki cinsel problemler ve cinsel şiddete maruz kalma gibi nedenlerle cinsel işlev bozukluğu başlar. Çiftler arasındaki çekiciliğin kaybolması, ilişkinin bozulması, kendine güvensizlik, cinsellikten ve başarısızlıktan korkma, cinsellik hakkında kalıplaşmış yanlış düşünceler, yetersiz önsevişme ve psikiyatrik rahatsızlıklar sorunun çözülmesini zorlaştırır. Özellikle sonradan edinilmiş orgazm bozukluklarında, organik nedenlere psikolojik kökenli sorunlar da eşlik edebilir. Çeşitli psikolojik faktörler arasında partnere karşı ilgi kaybı veya partner tarafından reddedilme korkusu, vajinaya zarar gelebileceği endişesi ve suçluluk duygusu ön plana çıkmaktadır.
Kadınlarda Cinsel İşlev Bozukluğu Olup Olmadığı Nasıl Anlaşılır?
Cinsel işlev bozukluğu, ancak yapılan muayene ve testlerle teşhis edilebilir. Bu yüzden, bu alanda uzmanlaşmış sağlık ekibine başvurarak problemi anlatmak ve tedavi arayışına girmek en doğrusudur. Teşhis ve tedaviyi etkilememek için sorun açıkça anlatılmalı ve hiçbir bilgi saklanmamalıdır. Hastadan edinilen bilgiler ve fizik muayene ne teşhis konabilse de, bazı testler yapılması gerekebilir.
İlk Aşamada Yapılan Tetkikler
Cinsel işlev bozukluğu şikayeti ile başvuran hastaya tam fizik muayene ve psikososyal değerlendirme yapıldıktan sonra, uluslararası ortak kullanılan şikayetlere yönelik cinsel işlev sorgulaması ve daha sonraki aşamada tanı amaçlı çalışmalar yapılır.idrar ve tam kan tahlili (kan şekeri, kreatinin, kolesterol, trigliserid, karaciğer enzimleri gibi), hormon düzeyleri (FSH, LH; Ostradiol, Testosteron gibi) başvurulan ilk tetkiklerdir. Sonrasında ise gerek görüldüğü takdirde Ultrasonografi, Vajinal PH ölçümü gibi ileri tetkiklere de başvurulur.
Kadınlarda Cinsel İşlev Bozukluğu Tedavisi
Sebebe ve hastanın genel durumuna göre belirlenen ilaç veya vakum gibi cihazlı terapilerden, psikoterapiye kadar uzanan bir tedavi yelpazesi vardır. Yeni tedavi yöntemleri üzerinde çalışmalar sürmektedir.
Klitoral Vakum Cihazı
Cinsel organlardaki kan dolaşımının yetersizliğine bağlı cinsel işlev bozukluğunu tedavi etmek amacıyla tasarlanan klitoral vakum cihazı klitoristeki kan dolaşımını ve düz kas oranını artırmada yarar sağlar. Vücuda girmeden klitoriste yumuşak bir vakum etkisi oluşturur ve duyarlılığı, vajinal ıslaklığı, orgazmı yani genel anlamda doyumu artırır. Cinsel işlev bozukluğu olan kadınlarda cihazın kullanımı sonrasında seksüel duyarlılıkta %100'e, doyumda %80'e ve vajinal ıslaklıkta %73'e varan artış bildirilmiştir.
Psikolojik Danışma
Cinsel işlev bozukluğu yasayan hastalarda ve yanı sıra partnerlerinde çeşitli psiko-sosyal sorunlar da görülebilir. Bu psiko-sosyal sorunlar cinsel işlev bozukluğunda kimi zaman sebep, kimi zaman da sonuç olarak karşımıza çıkar.Cinsel yaşamdaki aksaklıklar çiftler arasında sürtüşmelere ve ilişkilerin bozulmasına yol açabilir. Cinsel işlev bozukluğuyla başvuran çiftlerde psikolojik ve sosyal sorgulama sonucunda psikoterapi ve cinsel terapi uygulanması gerekebilir. Psikolojik danışma ve terapi desteği, problemin tanımlanması ve çözümünde yardımcı olmasının yanı sıra, hastaya ve partnere sorunla baş edebilmede katkı sağlaması açısından çok önemlidir.
Doğum sonrasında cinsel sorunlar!
Aileye yeni bir bireyin katılması çiftlere, hamilelik döneminde yaşanan tüm sıkıntıların artık geride kaldığını düşündürür. Oysa minik bir bebeğin sorumluluğunun yanı sıra yaşanan hormonal değişiklikler hem erkek hem de kadın için cinsel yaşamda ciddi sorunlara sebep olabilir…Dokuz ay heyecanla beklenen minik bebek, birçok çiftin yaşamında bir dönüm noktasını oluşturuyor. Aslında bu durum eşler arasında büyük bir heyecan ve mutluluk yaratsa da madalyonun bir de öbür yüzü var.
Çünkü bebek pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Bebeğin getireceği ek sorumluluklar, hormonal ve bedensel değişimler gibi faktörler eşlerin dünyasını bir anda altüst edebiliyor. Bunun sonucunda da ortaya hiç de iç acıcı olmayan bir tablo çıkıyor: cinsel sorunlar.
Doğum sonrasındaki değişimler en çok kadını etkiliyor demek hiç de yanlış olmaz. Doğum, başta cinsel isteksizlik olmak üzere, disparoni ve vajinismus gibi önemli pek çok soruna yol açabiliyor.
Aslında bu durumdan kadınlar kadar olmasa da erkekler de etkileniyor. Onlar da yeni bir düzene alışmaya çalışırken cinsel yaşamlarında sorunlar başlıyor.
CİNSEL İSTEKSİZLİK
Cinsel isteksizlik ve ereksiyon kaybı, doğum sonrasında erkekler arasında en sık görülen cinsel sorunları oluşturuyor. Peki doğum sonrasında gelişen cinsel sorunların altında hangi faktörler yatıyor, tedavi yöntemleri neler? Doğumun ardından geçirilen uykusuz geceler, iki üç saatte bir tekrarlanan emzirme işlemi, bebeğin sık sık hastalanması derken ailenin yaşantısı tam anlamıyla altüst olabiliyor. Bununla birlikte o güne dek sadece birbirine odaklanan çiftler, doğumun ardından neredeyse tüm ilgiyi çocuğa yöneltiyor. Bir yandan yeni bir yaşama uyum sağlamaya çalışmanın gerginliği, bir yandan da eşinden eskisi kadar ilgi görememenin yarattığı sıkıntı cinsel isteksizliğin oluşmasına yol açıyor.
ESTETİK KAYGILAR
Doğum sonrasında daha fazla salgılanan ve bebeğin emzirilmesinde büyük rol oynayan “prolaktin” hormonu da cinsel isteksizlik ve vajinal kuruluğuna neden oluyor. Kadında doğal olarak bu hormonun aşırı salgılandığı emzirme dönemi boyunca cinsel isteksizlik sorunu baş gösteriyor.
Bebeğin doğumuyla birlikte cinsel partner imajına bir de aile kavramının eklendiği düşünülürse, özellikle kadınlar annelik rolünü gereğinden fazla kutsallaştırabiliyor ve doğumdan sonra cinselliğe karşı daha mesafeli yaklaşabiliyorlar. Estetik kaygılar yüzünden kendini beğenmeyen kadının sevişme sırasında zihnini sürekli bedeniyle meşgul etmesi cinsel ilişkiden zevk almasını önlüyor. Bunun yanı sıra eşini eskisi kadar bakımlı bulmayan erkek de cinsel yaşamdan uzaklaşıyor.Göğüsler ve vajina cinsel yaşamda erkeği en çok heyecanlandıran iki önemli bölge. Doğumla birlikte bu bölgeler artık tahrik unsuru olma özeliğini kaybedebiliyor. Doğuma kadar sadece cinsel uyarı noktaları olarak algılanan vajina ve göğüsler aniden bebeğin doğumunu ve beslenmesini sağlayan bölgelere dönüştüğü için bunun sonucunda erkek eşinden uzaklaşabiliyor. Ayrıca bebeğin doğumu, kadın ya da erkeğin o zamana dek bastırdıkları ruhsal çatışmalarını tetikleyebiliyor ve bu sorunlar cinsel isteksizliğe neden olabiliyor.
DOĞUM SONRASI ERKEĞİN CİNSELLİĞİ
Peki doğum sonrasında erkeklerin dünyasında neler oluyor? Erkekler cinsel isteksizlik dışında başka hangi tür sorunlarla karşılaşıyor?
-Erkeklerde de cinsel isteksizlik başta olmak üzere uyarılmayla ilgili sorunlar (sertleşme bozukluğu, erken ya da geç boşalma) ortaya çıkıyor.
-Nadiren de görülse cinsel ilişki sırasında peniste ağrı oluşabiliyor.
-Erkeklerde ortaya çıkan cinsel sorunların kaynağında da yeni hayata uyum sağlamak, kadının bedenindeki değişimler, cinsel bölgelerin imajının değişmesi gibi faktörler rol oynuyor.
Ancak doğum sonrasında ortaya çıkan cinsel sorunlar erkeklerde kadınlara oranla çok daha nadir görülüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Tıp Bilimleri - Tıp Fakültesi Dersleri Tıp Ders Notları