Sayfalar

30 Haziran 2010 Çarşamba

Canlıdan organ nakli standartlarına Türkiye imzası

Canlıdan organ nakli standartlarına Türkiye imzası

Avrupa Birliği'nin (AB) canlıdan nakillerde ortak standartları belirlemek amacıyla belirlediği 8, şeffaflık ve kalite yönetimi için tercih ettiği 12 merkez arasına Medical Park Antalya Hastanesi de davet edildi.
Medical Park Antalya Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Alper Demirbaş, Dedeman Oteli'nde düzenlediği basın toplantısında, organ nakli bekleyen hastaların sayısına bakıldığında, kadavradan organ bağışının çok yetersiz olduğunu belirtti. Demirbaş, Avrupa ülkelerinde de canlıdan nakillerin arttığını kaydetti. Bu nedenle AB sağlık departmanının canlıdan nakillerde ortak standartların belirlenmesi ve şeffaflık ile kalite oluşumu açısından iki ayrı proje başlattığını vurgulayan Demirbaş, her iki proje için de Medical Park Antalya Hastanesi'nin davet edildiğini açıkladı.

Genital Siğiller

GENİTAL SİĞİL

Siğil etkeni nedir?


Genital siğil, HPV enfeksiyonu, kondilom, rahim ağzı kanseri, kanser aşısı
Human papilloma virusunun (HPV) neden olduğu genellikle cinsel geçişli viral bir enfeksiyondur. Sıklıkla daha önceden enfekte olmuş partnerle korunmasız bir ilişki sonrasında ortaya çıkar.

Genital siğillerin tüm toplumda görülme olasılığı %1-2 dir. En sıklıkla aktif cinsel yaşlar olan 18-25 yaş arasında gözlenir.


Pelvik Egzersizler, Pelvik Kaslar (KEGEL EGZERSİZLERİ )

Pelvik Egzersizler, Pelvik Kaslar (KEGEL EGZERSİZLERİ )

Bize basit gibi görünen ve hergün birkaç kere tekrarladığımız vücut olayları aslında çok karmaşık mekanizmalarla meydana gelmektedir. Bunlardan bir tanesi de idrar yapmaktır. İdrar yapma fizyolojik, nörolojik, psikolojik, anatomik ve sosyolojik olayların bileşkesidir.

Anevrizmalar Ve Subaraknoidal Kanama

L KANAMA Subaraknoidal boşluğa, arter ya da ven ' in yırtılması sonucu, kan sızması ile meydana gelen tablo "subaraknoidal kanama" olarak adlandırılır. Subaraknoidal boşluk veya aralık ise beyinin en dışını saran pia mater adı verilen çok ince zar ile bu tabakanın üzerindeki zar olan arachnoidea arasında kalan mesafedir. Subaraknoidal kanamalar çok değişik nedenlerle meydana gelirse de en sık nedeni anevrizmalardır. Subaraknoidal kanamalar kafa içi patolojiler içinde, birden ölümlere yol açabilen en ağır klinik tabloların başında gelir ve anevrizma rüptürüne bağlı subaraknoidal kanama görülme sıklığı 40 - 60 yaş grubunda en yüksektir. Anevrizmalı hastaların % 50 sinde, genellikle kanamadan 1 - 3 hafta önce, uyarıcı belirtiler vardır. Baş ağrısı olguların % 30 unda çoğunlukla anevrizma tarafında olmak üzere tek taraflıdır. Anevrizmal subaraknoidal kanamaların % 30 u uykuda ortaya çıkar. Nedeni bilinmemekle beraber ilkbahar ve sonbahar ayları kanama sıklığının daha fazla görüldüğü aylardır.
Halk arasında baloncuk olarak bilinen anevrizma denince; genel olarak, temiz kan taşıyan damarlara ( arter ) ait genişlemeler anlaşılır. Anevrizmalar aort gibi çok geniş damarlarda oluşabildiği gibi, küçük ve orta boy damarlarda da oluşabilirler. Bu bölümde konu edilen, ani kanamalarla bazen çok dramatik sonuçlar veren beyin anevrizmalarıdır.

Trigeminal Nevralji ( Ağrılı Kasılma ) Hakkında,

Trigeminal Nevralji
Trigeminal Nevralji ( Ağrılı Kasılma ), beyinden çıkan ve yüz ve çiğneme sinirlerinden olan 5. sinir yani Trigeminal sinirin çok şiddetli ağrılı bir hastalığıdır.

Ataklar halinde gelen, yüzün bir yarısında olan, çok şiddetli ” elektrik çarpması ” ve ” şimşek çakması ” şeklinde ifade edilen ağrılı bir durumdur. Ağrı genelde çene ucu, dudak kenarı ve kulak önü gibi bölgelerden kaynaklanır ve yüz yıkama, yemek yeme, diş fırçalama ve hatta konuşma gibi durumlarda dayanılmaz ağrıya sebep olur.
Arada ağrısız dönemler olabilir ama çoğunlukla başladıktan sonra tekrarlayarak ve kontrol altına alınmazsa artarak devam eder.

Sebepler:

29 Haziran 2010 Salı

Insan Anotomisi Ve Fizyolojisi Ders Notlari (3)

Insan Anotomisi Ve Fizyolojisi Ders Notlari (3)

ENDOKRİN SİSTEM ORGANLAR(İÇ SALGI BEZLERİ)

Endokrin organlar aslında salgılama sistemlerinde ve organ içindeki özel hÜcresel organizasyonlarıyla farklılıklar sergileyen salgı epitelinden oluşmaktadırlar. Hücreler özel dçzenlemelerle kordonlar veya hücre kitleleri oluşturacak şekilde biraraya gelirken, bunların arasında retikçler liflerce zengin çok az bir bağ dokusu yer alır. Bu bezlerin en belirgin yapısal özelliği hücrelerin zengin kapiller ağı çevresinde lokalize olmalarıdır. Böylece salgıladıkları hormonları direk kapiler lçmene ileterek kan yoluyla hızla hadef doku hücresine (target organ) ulaşmasını sağlarlar. Bu özelliklerinden dolayı endokrin bez (iç salgı bezi) terimiyle tanımlanırlar
Endokrin bezler bağ;ımsız spesifik organlar şeklinde organize oldukları gibi başka fonksiyonları olan organların içerisinde hücre gruplar ya da sadece bir kaç hücre şeklinde serpiştirilmiş organizasyonlarla veya geçici organlar şeklinde karşımıza çıkabilir.
Başlıca endokrin organlar
Hipofiz (pituitary)
Epifiz (corpus pinealis)
Tiroid (Glandula thyreoideae)
Paratiroid (Glandulae paralıyreoideae
Böbreküstü bezi (Glandulla suprarenaIes)
Paraganglionlardır.

100 Questions & Answers About Osteoporosis and Osteopenia (100 Questions Series)

100 Questions & Answers About Osteoporosis and Osteopenia (100 Questions Series)
by Ivy M. Alexander, Karla A. Knight






100 Questions & Answers About Osteoporosis and Osteopenia (100 Questions & Answers about . . .)
By Ivy M. Alexander, Karla A. Knight

100 Questions & Answers About Congestive Heart Failure ebook Free Download



100 Questions & Answers About Congestive Heart Failure (100 Questions & Answers about . . .)
By Campion Quinn

Kokleo - Vestibüler Sistem Hastalıkları (3.sınıf)

Kokleo-vestibüler sistem semptomatolojisi
Koklear: (Sensori-Nöral İşitme Kayıpları)
İşitme Kaybı
Çınlama
Dolgunluk Hissi
Vestibüler:
Başdönmesi
Bulantı
Kusma

Dış ve Orta Kulağın Anatomo-Fizyolojisi

ANATOMİ
Doç. Dr. Oğuz BASUT




Kulak, aurikula ve dış kulak yolunu içeren dış kulak, kulak zarı, kemikçikleri, mastoid hücreleri ve Östaki borusunu içeren orta kulak ve vestibüler sistemi (semisürküler kanallar, utrikül ve sakkül), kokleayı ve internal akustik kanalı içeren iç kulak bölümlerinden oluşmaktadır.
A- DIŞ KULAK
I- Aurikula (Pinna � Kulak Kepçesi)

Larenks Anatomo-Fizyolojisi

Larenksin Gelişimi
Doç. Dr. Oğuz BASUT
Larenks iki farklı taslaktan gelişir. Bukkofarengeal tomurcuktan supraglottis, trakeobronşial tomurcuktan ise glottis ve subglottis gelişim gösterir. Bu farklı gelişimin klinik önemi bulunmaktadır.
Postnatal dönemde gelişme devam eder; tiroid ve krikoid kıkırdak 20, aritenoid 30 yaşlarda kemikleşmeye başlar ve 65 yaş civarında bu kemikleşme tamamlanır.

Anatomik Özellikler
Erişkin insanda larenksin üst sınırı tiroid kıkırdak üst kenarı veya 3. servikal vertebranın korpusunun alt kenarından geçen yatay bir plan ile alt sınırı krikoid kıkırdak alt kenarı veya 6. servikal vertebra korpusunun alt kenarından geçen yatay plan arasında, hyoid kemik ile trakea arasında yerleşmiştir. Yeni doğmuş çocukta ise üst sınırını Atlas�ın alt kenarı, alt sınırını ise 4. servikal vertebranın korpusunun alt kenarı oluşturmaktadır. Yaş ilerledikçe yavaş yavaş aşağıya iner ve buluğ çağında yetişkindeki yerini alır. Vokal kordların seviyesine göre larenks üç kompartmana ayrılır:
1- Tirohyoid membran, superior larengeal arter ve ven, superior larengeal sinirin internal dalı
2- Larengeal prominens
3- Tiroid kıkırdak
4- Median krikoid ligament
5- Krikoid kıkırdak
6- Krikotiroid kas, oblik parçası
7- Krikotiroid kas, düz parçası
8- Hyoid kemik

1- Epiglot kıkırdak
2- Kuneiform tüberkül
3- Transvers ve oblik aritenoid kas
4- Larengeal ventrikül
5- Vokal kord
6- Krikoid kıkırdak
7- Tiroid bez
8- Median krikoid ligament, servikal fasyanın pretrakeal tabakası
9- Tiroid kıkırdak, servikal fasyanın yüzeyel tabakası
10- Larengeal prominens
11- Tirohyoid membran
12- Hyoid kemik
13- Preepiglottik yağ dokusu
Şekil-1: Larenks önden görünümü
Şekil-2: Larenks sagittal görünümü
Larenks kompartmanları
Supraglottik bölge:Vokal kordların üstünde kalan kısımdır. Supraglottik bölgede epiglot, ariepiglottik plikalar, aritenoidler, bant ventriküller (yalancı vokal kordlar) ve larengeal ventriküller bulunur.
Glottik bölge: Vokal kordların bulunduğu kısımdır. Her iki vokal kord, ön ve arka komissür ile Rima Glottis�den oluşur. Vokal kord yapısında vokal ligament, m.vocalis ve mukoza katları bulunur. Vokal kordun uzunluğu yeni doğanda 1,7 cm, kadınlarda 1,6-2 cm ve erkeklerde 2-2,4 cm. kadardır.
Subglottik bölge:Vokal kordların altında kalan ve 1. trakea halkasına kadar olan kısımdır.



Şekil-3: Larenksin kompartmanları

Larenksin Benign Tümörleri

Larenksin Benign Tümörleri
Doç. Dr. Oğuz BASUT
Glottisi etkileyen neoplaziler ses kısıklığı şeklinde erken semptom verirler. Larenksin diğer bölümlerindeki tümörler önce yabancı cisim hissi, globus hissi, irritasyona bağlı öksürük ve ağrıya neden olurlar. Solunum sıkıntısı ancak büyük tümör yayılımından sonra ortaya çıkar.
Vokal kord polibi
Genellikle bir akut ses travmasını (bağırma gibi) takiben vokal kord epiteli altına olan kanamayı takiben gelişen bir benign larenks lezyonudur. Hemen daima tek taraflıdır. Daha çok orta yaşlı erkeklerde görülür.
Semptomlar:
-Ses kısıklığı
Tedavi:
-Cerrahi eksizyon

Vokal kord nodülü
Yanlış fonasyon tekniğine bağlı kronik ses travması sonucunda gelişen benign larenks lezyonlarıdır. Tipik olarak vokal kordların birbirlerine en fazla temas eden 1/3 ön-2/3 arka birleşim noktasında yerleşirler ve bilateraldirler. Şarkıcı nodülü adı da verilmektedir. Profesyonel olarak sesini kullanan meslek gruplarında (öğretmen, ses sanatçısı, politikacı, pazarcı gibi) daha sık görülür.
Semptomlar:
-Ses kısıklığı
Tedavi:
-Ses ve konuşma terapisi
-Ses terapisine cevap vermeyen fibrotik nodüllerde cerrahi eksizyon yapılır.

Larenks Travmaları

Larenks Travmaları
Doç. Dr. Oğuz BASUT
Vokal travmalar (Sesin yanlış kullanımı)
Vokal travmalar, akut olarak aşırı bağırma veya uzun süre yüksek sesle konuşma sırasında ortaya çıkarlar. Ses kısıklığı ya da afoni şeklinde görülebilirler. Muayenede vokal kordlarda aşırı hiperemi, ödem baze de subepiteliyal kanamalar bulunabilir. Spontan olarak iyileşirler. Hastalara buhar inhalasyonu ve ses istirahati önerilir. Antienflamatuar ajanların faydası olabilir. Kronik olanlar ise sesini yanlış kullanan profesyonellerde görülür. Vokal kordlarda yapısal değişikliklere bağlı ortaya çıkar. Sesin doğru kullanımı öğretilmelidir.
Dış larenks travmaları
Künt (darbe, çarpma, sıkışma ve boğma nedeniyle) yada kesici (kesi, batma ve ateşli silah) yaralanmalara olabilir. Baş-boyunda intrakraniyal yaralanmalardan sonra en sık ölümle sonuçlanan travma larenks travmalarıdır. Travmanın şekli ve şiddetine bağlı olarak değişen bulgular tespit edilir. Dispne, ses kısıklığı, kanama, cilt altı amfizemi, öksürük, disfaji gibi çeşitli semptomlar görülebilir. Tedavilerinde ilk amaç hava pasajının açık tutulması ve varsa kanamanın durdurulmasıdır. Entübasyon veya trakeotomi önemli yer tutar. Hastanın hayatını tehdit eden faktörler ortadan kaldırıldıktan sonra gerekli tedavileri hasara göre belirlenerek planlanır.
İyatrojenik Yaralanmalar

Larenksin İltihapları

Larenksin İltihapları
Doç. Dr. Oğuz BASUT
Akut Larenjit
Akut larenjit genellikle akut viral üst solunum yolu enfeksiyonlarına eşlik eder. Fizik muayenede larenksin mukoza yüzeylerinde yaygın hiperemi veya vaskülarizasyonda artış görülür. Nedenler, viral, bakteriyel, toksik veya mekanik olabilir.
Semptomlar:
- Hafif ateş, halsizlik
- Ses kısıklığı
- Öksürük
- Larengoskopide kızarık, ödemli vokal kordlar
Tedavi:
- Solunum havasının nemlendirilmesi
- Bol hidrasyon ve mukolitik ajanlar
- Öksürük kesiciler, ekspektoranlar
- Ses istirahati
- Bakteriyel kontaminasyon düşünülüyorsa sistemik antibiyotik (H.influenza, streptokok ve stafilokoklara etkili)
- Belirgin ödem varlığında sistemik kortikosteroid

Quincke Ödemi
Dudakların, dilin, larenks mukozasının şişliği ile karakterize akut anjionörotik ödemdir.Ödem oluşumunda histamin serbestleşmesi sorumlu tutulmaktadır. Bu allerjik, toksik, fiziksel veya immünolojik nedenlerle meydana gelebilir.
Semptomlar:
-Dispne
-Seste boğukluk
Tedavi:
-Anti-histaminikler
-Adrenalin
-Sistemik kortikosteroid
-Ciddi solunum problemi olduğunda endotrakeal entübasyon yapılır, trakeotomi bazen gerekli olabilir.

Epiglottit
Larenks girişinin sıklıkla hiperakut seyreden, ödemli, flegmonlu iltihabıdır. Daha çok Haemophilus influenzae Tip B, Streptococcus pneumonia gibi bakterilerle oluşur. Genellikle öncesinde nazofarenks bölgesi enfeksiyonları vardır. Ağırlıklı olarak okul çağındaki çocuklarda görülür. Erişkinlerde ise sıklıkla epiglotit abseleşmeye yol açar. Çocukluk çağında dar anatomik oranlar nedeni ile çok tehlikeli, hayatı tehdit eden hastalık tablosudur. Bundan dolayı acil olarak tedavisinin yapılması gerekmektedir.
Semptomlar:
-Ateş
-Genel durumda bozulma
-Dispne
-Larengoskopide epiglot şiş, ödemli ve hiperemik
Tedavi:
-Soğuk buhar inhalasyonu
-Parenteral sistemik antibiyotikler
-Sistemik kortikosteroid
-Ciddi solunum problemi olduğunda endotrakeal entübasyon yapılır, trakeotomi bazen gerekli olabilir.

Anovulasyonun Değerlendirilmesi

Anovulasyonun Değerlendirilmesi

Biyomedikal Mühendisliği ve Biyomedikal Cihaz Teknolojisi nedir

Biyomedikal Mühendisliği ve Biyomedikal Cihaz Teknolojisi nedir

Biyomedikal Mühendisliği ve Biyomedikal Cihaz Teknolojisi , sağlık alanında teşhis ve tedavi amacıyla kullanılan mekanik ve elektronik cihaz ve sistemlerin tasarım, üretim, geliştirme, teknik işletme ve bakım-onarım faaliyetlerini kapsamaktadır.

İnsan Anotomisi Ve Fizyolojisi Ders Notlari (2)

Insan Anotomisi Ve Fizyolojisi Ders Notlari (2)

SİNİR SİSTEMLERİ

I. CANLILARIN SİNİR SİSTEMLERİ
1. Tek Hücrelilerde Duyarlılık
Tek hücrelilerin ve daha basit canlıların hiçbirinde sinir sistemi yoktur. Paramesyum’da, sillerin altında bulunan kaide cisimciklerinden çıkan bazı lifçikler (nörofibril), tüm sitoplazma içinde iletimi sağlarlar. Amip uyartılara karşı basit tepkiler gösterebilir. Örneğin, besine yaklaşma, iğne ucundan kaçma gibi.

2. Omurgasızlarda Sinir Sistemi
Hidra ve diğer Sölenterlerde özelleşmiş sinir hücreleri gelişmiştir. Bu hücreler vücut boyunca bir ağ görünümünde dağılırlar. Bu sinir ağının yapısında yer alan tüm hücreler birbirileriyle bağlantılıdır.
Vücudun herhangi bir yerindeki uyartı her tarafa iletilir. Bunlarda beyin görevi gören özel bir yapı yoktur
Planarya’da vücudun iki tarafında uzanan bir çift sinir şeridi ile bunları birbirine bağlayan sinir ağından oluşur. Bu şekildeki sinir sitemlerine ip merdiven sinir sistemi denir. Baştaki düğümler beyin görevi yapar.
Eklem bacaklarda ve Halkalı solucanlarda; karın tarafında boydan boya uzanan bir sinir sistemi görülür. Beyin ve bazı duyular vardır.
3. Omurgalılarda Sinir Sistemi
En gelişmiş sinir sistemi omurgalılarda görülür. Bütün omurgalılarda benzer yapı gösteren sinir sistemi; merkezi sinir sistemi ve çevresel sinir sistemi olmak üzere iki kısımda incelenir. Sinir sistemi nöron adını verdiğimiz özelleşmiş sinir hücrelerinden meydana gelir.

II. SİNİR SİSTEMİNİN GENEL YAPISI
Sinir sisteminin yapı ve görev birimi olan nöron; geniş bir hücre gövdesi ve bu gövdeden çıkan uzantılara sahiptir.

1. Nöronun Yapısı ve Özellikleri
Nöron gövdesinden iki tip uzantı çıkar. Bu uzantılardan kısa ve ince olanlarına dentrit denir. Dentritler içinde en uzun ve kalın olanı ikinci uzantıyı oluşturur. Buna akson denir.
Aksonlar miyelinli ve miyelinsiz olmak üzere iki çeşittir. Miyelinsiz aksonlarda izolasyonu sadece hücre yapar. Miyelinli aksonlarda impuls iletimi, miyelinsiz aksonlara göre 10 kat daha hızlıdır.


1. Sınıf 2004 - 2007 Arasınav Laboratuvar Veteriner Ve Sağlık

2004 arasınav laboratuvar veteriner ve sağlık 1. Sınıf



Klinisyenler İçin Alerji ve Astım Genetiği

Klinisyenler İçin Alerji ve Astım Genetiği





Sindrom Nefrotik

Sindrom Nefrotik

Sindroma Nefrotic (SN) adalah gambaran klinis dengan ciri khusus proteinuri masif lebih dari 3,5 gram per 1,73 m2 luas permukaan tubuh per hari (dalam praktek, cukup > 3,0-3,5 gr per 24 jam) disertai hipoalbuminemi kurang dari 3,0 gram per ml. Pada SN didapatkan pula lipiduria, kenaikan serum lipid lipoprotein, globulin, kolesterol total dan trigliserida, serta adanya sembab sebagai akibat dari proteinuri masif dan hipoproteinemi. Beberapa ahli penyakit ginjal menambahkan kriteria lain :
1. Lipiduria yang terlihat sebagai oval fat bodies atau maltase cross bodies.
2. Kenaikan serum lipid, lipoprotein, globulin, kolesterol total dan trigliserida
3. Sembab.

Diabetes Mellitus

Diabetes Mellitus



DEFINISI
Diabetes mellitus adalah suatu penyakit kronis yang ditandai dengan hiperglikemia, gangguan metabolisme karbohidrat, lemak, protein yang berkaitan dengan berkurangnya Insulin baik secara absolute maupun relative.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Chronic Kidney Disease

Chronic Kidney Disease


Penyakit ginjal kronis,merupakan permasalahan bidang nefrologi dengan angka kejadiannya masih cukup tinggi, etiologi luas dan komplek, sering tanpa keluhan maupun gejala klinis kecuali sudah terjun ke stadium terminal (gagal ginjal terminal).
Pasien penyakit ginjal kronis dievaluasi selain untuk menetapkan diagnosa jenis penyakit ginjal, juga untuk mengetahui adanya penyakit penyerta, derajat penyakit dengan menilai fungsi ginjal, komplikasi yang terkait dengan derajat fungsi ginjal.

DEFINISI
Penyakit ginjal kronik adalah kerusakan ginjal yang terjadi selama 3 bulan atau lebih, berdasarkan kelainan patologik atau petanda kerusakan ginjal seperti kelainan pada urinalisis, dengan penurunan laju filtrasi glomerulus ataupun tidak. Penyakit ginjal kronik ditandai dengan penurunan semua faal ginjal secara bertahap, diikuti penimbunan sisa metabolisme protein dan gangguan keseimbangan cairan dan elrektrolit.

Kriteria
1. Kerusakan ginjal selama 3 bulan, yaitu kelainan struktur atau fungsi ginjal dengan atau tanpa penurunan laju filtrasi glomerulus berdasarkan :
- Kelainan patologik atau
- Petanda kerusaakan ginjal seperti kelainan pada komposisi darah atau urine atau
kelainan pada pemeriksaan pencitraan
2 Laju filtrasi glomerulus < 60 mL/min/1,73 m² selama > 3 bualn, dengan atau tanpa
kerusakan ginjal.

KLASIFIKASI
Pada individu dengan PGK, klasifikasi stadium ditentukan oleh nilai laju filtrasi glomerulus (LFG), yaitu stadium yang lebih tinggi menunjukkan nilai LFG yang lebih rendah berdasarkan ada atau tidak adanya penyakit ginjal.

Klasifikasi penyakit ginjal kronik didasarkan atas dua hal yaitu :
a. Derajat (stage) yaitu berdasarkan LFG dengan rumus Kockroft – Gault.

Klasifikasi atas dasar diagnosis
DERAJAT
PENJELASAN
LFG (ml/mn/1.73m2)
1
Kerusakan ginjal dgn LFG normal atau ↑
≥ 90
2
Kerusakan ginjal dgn LFG ↓ ringan
60 – 89
3
Kerusakan ginjal dgn LFG ↓ ringan
30 – 59
4
Kerusakan ginjal dgn LFG ↓ ringan
15 – 29
5
Gagal ginjal
< 15 atau dialisis

b. Berdasarkan diagnosa kausa/etiologi
Berdasarkan diagnosa kausa/etiologi
PENYAKIT
TYPE MAYOR (CONTOH)
Penyakit ginjal diabetes
- Diabetes tipe 1 dan 2
Penyakit ginjal
non diabetes
- Penyakit glomerular (penyakit otoimun, infeksi sistemik, obat, neoplasia), Penyakit vascular (penyakit pembuluh darah besar, hipertensi, mikroangiopati), Penyakit tubulointerstitial (pielonefritis kronik, batu, obstruksi, keracunan obat), Penyakt kistik (ginjal polikstik)
Penyakit pada transplantasi

- Rejeksi kronik, Keracunan obat (siklosporin/takrolimus), Penyakit recurrent (glomerular), Transplant glomerulopathy

İntragastrik Balon Uygulamalarının Tarihçesi

İntragastrik Balon Uygulamalarının Tarihçesi

Morbid obes hastaların çoğu uzun süredir diyet, egzersiz, çeşitli bitkisel ve kimyasal ilaçlar gibi yöntemlerle kilo vermeye çalışmış; genellikle de bu konuda kısmen veya tamamen başarısız olmuş hastalardır. Temelde çoğunun esas sorunu kilo kaybının devamlılığını sağlayamamak ya da verilen kiloların hızla tekrar alınmasıdır. Bu nedenle onların kilo sorunlarını çözmek için farklı tedavi metodlarına başvurmak gerekir.

İntragastrik Balon ve Uygulama Resimleri

İntragastrik Balon ve Uygulama Resimleri

Havayla doldurulan Heliosphere mide balonlarının şişirilmiş hali..
Serumla dolu BIB mide balonu

Graft versus Host Hastalığı hakkında

Graft versus Host Hastalığı

ders sılaytı

RapidShare: 1-CLICK Web hosting - Easy Filehosting

Medicine Demystified Sağlık Ansiklopedisi VCD Seti Bedava indir Download,

Medicine Demystified Sağlık Ansiklopedisi VCD Seti
23 CD : 1.55 GB

Sizlerle yepyeni bir sağlık eğitim seti paylaşıyorum. Çok geniş kapsamlı bir sağlık seti. 3 bölümde upload edeceğim setin 1. bölümü 23 CD’den oluşuyor. Her CD’yi divx formatına çevirdim. Her ders 10-20 dakikalık divx’lerden oluşmaktadır.

Her eve lazım bir başucu eseridir. İçlerindeki tüm divx’ler Türkçe dublajlıdır. İlköğretim ve Lisede sağlık ve fen eğitimi içeren tüm derslerde kullanılabilecek niteliktedir. Divx formatlı olduğu için tüm DVD oynatıcılarda çalışır. Setin kalan bölümlerini de upload edip en kısa zamanda tamamını yayınlayacağım.


H.I.V.'in etki mekanizması (AIDS)


Tedavi edilmeyen HIV hastalığı bağışıklık fonksiyonun yavaş yavaş bozulması ile karakterize edilir. Enfeksiyonun tipik seyri boyunca, en belirgin olarak CD4 pozitif (CD4+) T hücreleri olarak bilinen hayati öneme sahip bağışıklık hücreleri harap olur ve etkisiz hale gelir. T yardımcı hücreleri de denilen (Th � T helper cells) bu hücreler, bağışıklık sisteminde bulunan diğer hücreleri özel fonksiyonlarını icra etmeleri yönünde harekete geçirerek immün yanıtta belirleyici bir rol oynar. Sağlıklı, enfekte olmamış bir insanda genellikle her milimetre küp (mm3) kanda 800 � 1200 CD4+ T hücresi bulunur. HIV enfeksiyonu boyunca, kişinin kanındaki bu hücrelerin sayısı tedrici olarak azalır. CD4+ T hücre sayısı 200 mm3�ün altına düştüğünde kişi fırsatçı enfeksiyonlara (1) ve AIDS�i karakterize eden kanserlere karşı oldukça savunmasız hale gelir.

HIV Molekülünün T-hücrelerine bağlanmasıcapsid AIDS�li insanların çektiği sıkıntılar çoğunlukla akciğerler, sindirim sistemi, beyin, gözler ve diğer organların enfeksiyonu yanında zayıf düşürücü kilo kaybı, diyare (ishal), nörolojik durumlar ve Kaposi�s sarcoma (KS) (2) gibi kanserler ile belirli lenfoma türlerinden kaynaklanmaktadır. Bilim adamlarının büyük bir kısmı, HIV�in doğrudan doğruya CD4+ T hücrelerinin ölümüne yol açarak, bu hücrelerin normal fonksiyonlarına engel olarak veya bir kişinin bağışıklık fonksiyonunu zayıflatıcı diğer olayları tetikleyerek AIDS�e yol açtığını ortaya koymaktadır: Mesela sağlıklı bir kişinin immün yanıtını düzenleyen haberci moleküller ağı, HIV hastalığı boyunca yıkıma uğrayarak kişinin diğer enfeksiyonlarla savaşma yeteneğini zayıflatır. Lenf düğümlerinin ve ilgili immünolojik organların HIV tarafından sağlanan yıkımı, aynı zamanda AIDS�li kişilerde görülen immünosüpresyonda önemli bir rol oynar. HIV yaşam çevrimini engelleyen ilaçların, CD4+ T hücrelerinin ve immün fonksiyonun bozulmasını engellediği kadar klinik hastalığı da geciktirdiğinin kanıtlanması HIV virüsünün yol açtığı bu immünosupresyonu kanıtlamıştır.

HIV Virüsünün Sınıflandırması

Medicine Demystified Sağlık Ansiklopedisi VCD Seti (Full) - TÜRKÇE

Medicine Demystified Sağlık Ansiklopedisi VCD Seti (Full) - TÜRKÇE



Her ders 10-20 dakikalık divx’lerden oluşmaktadır.

Şarbon ( Anthrax ) Tanı / Korunma

Şarbon(Anthrax)
Hayvanlardan insanlara bulaşabilen bir hastalıktır. Mikrobu taşıyan hayvanlarla temas eden kırsal bölge çalışanlarında görülür. Kolay üretilebilme, çevre şartlarına dayanıklı olma ve sporlarının uzun süre toprakta kalabilme gibi özelliklerindan ötürü biyolojik savaş ajanı olarak kullanılmaktadır. Sporlar gözle görülemez -milyonlarcası bir yüksüğü bile dolduramaz - renksiz ve kokusuzdur. Kitle üretiminden sonra kurutulur ve toz halinde kullanılabilir. Yüksek basınçla aerosol haline getirilebilir. Mektup vs ile gönderilebilir. Bulaşma üç yolla olur:
  1. Temas yoluyla: Deri ile sporlara veya mikroplu hayvan ürünlerine temas eden bölgede açık yara veya kesik varsa bulaşır. Böcek ısırığı gibi başlar, sonra ülserize olur ve merkezi nekroz nedeniyle kararır. Tedavisi penisillin, doxycillin ve siproflaxin tipi antibiyotiklerle yapılır. Öldürücü değildir. Temastan sonraki 7 gün içinde görülür.
  2. Sindirim yoluyla: Şarbonlu et alımıyla (yeterince pişmemiş veya çiğ olması gerekir) olur. Bağırsaklarda dokularda hasar, kanlı ishal ve kusma görülür. Tedavi edilmezse öldürücü olabilir. Penisillin, doxycillin ve siproflaxin gibi antibiotikler kullanılır.
  3. Solunum yoluyla: Etkenin solunum yoluyla alınmasıyla olur. Laboratuar şartlarında üretilmiş 10 mikrondan küçük basillerin binlercesinin teneffüs edilmesiyle 1-2 gün içinde grip benzeri bir tablo başlar. Daha sonra zatürre tablosu gelişir. Ateş yükselir; öksürük, sırt ağrısı, kanlı balgam görülür. %90-100 öldürücüdür. Erken farkedilirse antibiyotikler işe yarayabilir. İnsandan insana geçmez.
Şarbon sporları toprakta çok uzun süre yaşar ancak topraktan solunum yoluyla geçmez. Tanı:
Deri şarbonunda teşhis koymak kolaydır. Diğer türlerde salgın hikayesi, klinik tablo (kuşkulu silah olarak kullanılma durumu) göz önüne alınır. Solunum şarbonu hızlı ilerlediği için laboratuar incelemelerinde basil görülene kadar geç kalınacağından kuşkulu durumda uygun antibiyotik başlanır.
Korunma:

Patolojik Kumar Oynamada Davranışsal Kuramlar

Patolojik Kumar Oynamada Davranışsal Kuramlar

Davranışsal kuram patolojik kumarı bir pekiştirme süreci aracılığıyla kazanılan öğrenilmiş bi davanış olarak kabul eder.Ne var ki,patolojik kumar oynamada pekiştirici öğeye ilişkin bir anlaşmazlık/uyuşmazlık egemendir.Kimi araştırmacı-yazarlar arada sırada belli fırsatlar aracılığıyla elde edilen ekonomik kazanımların ,en azından bozukluğun başlangıç evrelerinde,patolojik kumar hastası için güçlü bir pekiştireç olduğu görüşündedir (Moran,1970).Pekiştireçlerin değişebilirliğinin ve önceden belirlenemez,tahmin edilemez oluşlarının öğrenilmiş davranışı güçlendirdiği gösterilmiştir (Skinner 1953).Kumar oynama böyle aralıklı bir ödüllendirme programı ile biçimlenir/yapılanır,ve böylece kumar davranışının pekiştirilmesini kuramsal olarak daha da besler.Ekonomik kazanımların bu bozukluğun en güçlü pekiştireci olması varsayımını(hipotezini) destekleyen diğer bir bulgu/olgu da kumar hastalarının hemen hemen yarısının bozukluklarının başlangıç evresinde bozukluğu tetikleme rolü oynayabilecek parasal bir kazançları olduğunu bildirmeleridir(Custe 1982;Custer 1984;Custer&Milt 1985).Başka yazarlar patolojik kumar oynamada asıl pekiştirmenin ekonomik kazanımlar gibi dışsal bir etken olmadığını,içsel olduğunu öne sürerler.Brown (1986) ya otonom ya da kortikal bir tür uyarılma veya heyecanın kumar oynamanın gelişimi ve sürdürülmesi açısından temel bir rol oynadığını belirtmiştir.Her bireyin kendini en iyi durumda hissettiği bir düzey vardır.Özellikle de,çevre birey için yeterince uyarılma sağlayamadığında, en uygun/ideal uyarılma düzeyini koruyan uyarı düzeyleri elde etmeye çabalar.Kumar bu uyarılma düzeyini değiştirme gücüne sahiptir.

(Epilepsi) Nöbet Anında Yapılması ve Yapılmaması Gerekenlere İlişkin Basit Kurallar

Nöbet Anında Yapılması ve Yapılmaması Gerekenlere İlişkin Bazı Basit Kurallar
Büyük bayılma şeklinde nöbet geçirmekte olan çocuğunuza yapılacak şey onu olabilecek zararlardan korumak ile sınırlıdır.
Sakin olun, çocuğun yanından ayrılmayın, yardım gerekiyorsa bir başkasını bu işle görevlendirin.
Çocuğu yere yatırın, etrafındaki sivri maddeleri ortadan kaldırın.
Çocuğu yan döndürüp tükrüğünün dışarı akması ve daha rahat nefes alıp vermesi için başını hafif yana arkaya eğin.
Elbiselerini gevşetin, şayet takıyorsa gözlüklerini çıkartın, hastanın dilini ısırmasını engellemek amacıyla elle veya bir cisimle çeneyi açmaya çalışmayın, ağzına hiçbir şey koymayın. Ancak ağızdaki yiyecek maddelerinin çıkartılması yararlı olur.
Üzerine su dökmeyin, zorla nefes aldırmaya çalışmayın, çocuğu sallayarak ya da yüzüne vurarak, bazı maddeler koklatarak uyandırmaya çalışmayın.

Epilepsi Hastaları Spor Yapabilir mi?

Epilepsi Hastaları Spor Yapabilir mi?
Çocuğunuzun pozitif tarafının belirgin olmasına gayret ediniz. Her insanın bir kuvvetli tarafı vardır. Çocuğunuzun o tarafını geliştirirseniz kendine güveni artar. Sporda, müzikte, resim çizmede ve benzer konularda yeteneği varsa, özendirilmelidir. Hastalığı bahane ederek, çocuğunuzun yapabileceği sporları ve işleri ihmal etmesine müsade etmeyiniz. Düzenli fizik faaliyet herkes için yararlıdır. Gerçekten de epilepsili hastalar spor faaliyetlerine katıldıkları zaman kendilerini daha iyi hissettiklerini ve daha az sayıda nöbet geçirdiklerini söylemektedir. Spor faaliyetlerine katılmakla sağlanan faydanın, yine aynı nedenle ortaya çıkabilecek tehlikelerden kat kat üstün olduğu açıktır.

Status Epileptikus ( epileptik nöbet )

Status Epileptikus

Bir epileptik nöbetin kesilmeksizin ardışık olarak devam etmesi Status Epileptikus olarak adlandırılır ve acil bir durumdur. Status epileptikus 30 dakikadan daha fazla süren nöbetler olarak tanımlanmasına rağmen 10 dakikadan daha uzun süren herhangi bir nöbet için süratle nöbeti önleyici tedavi uygulanmalıdır. Genellikle, Antiepileptik ilaç kullandığı bilinen bir kişide tedavi esnasında ilacın ani olarak kesilmesi, enfeksiyon, ateş yükselmesi gibi nedenlere bağlı olabilir. Serebrovasküler aksidanlar, Santral sinir sistemi enfeksiyonları elektrolit dengesizliği, özellikle kokain olmak üzere drog entoksikasyonları, travma, beyin tümörü ve anoksi de status epileptikus nedenleri arasında sayılabilir. Çocuklarda % 70 SSS enfeksiyonu ve elektrolit dengesizliğine bağlı olarak çıktığı halde erişkinlerde eğer nöbet hastalığı biliniyorsa status epileptikusun en sık nedeni subterapötik ( tedavi düzeyi normalde olması gereken seviyenin altında )antiepileptik ilaç seviyesidir.

Epilepsi Tanısı Nasıl Konur?

Epilepsi Tanısı Nasıl Konur?

Çocukla ve havale ile ilgili bilgilerin çocuk nöroloğu tarafından değerlendirilmesi, çocuğun fizik ve nörolojik muayenesi tanıda ilk aşamadır. Sonra yardımcı tanı yöntemleri kullanılır. Elektroansefalografi (EEG) beynin elektriksel dalgalarını gösterir, tanıya katkıda bulunur. EEG'yi çocuğun bulguları ile birlikte değerlendirmek gerekir. Sadece EEG bulgusuna göre tedaviye başlanamaz.
Beyin görüntülemesi (bebeklerde ultrasonografi, bilgisayarlı beyin tomografisi, manyetik rezonans görüntüleme) epilepsinin nedenini saptamada yardımcıdır. Ayrıca bazı metabolik ve genetik incelemelerin de yapılması gerekebilir. Bütün bunlara çocuk nöroloğu karar verir.

Travmalarla ilgili ilk yardımcılar için genel bilgi .

Travmalarla ilgili ilk yardımcılar için genel bilgi

Yaralanma olayının kendisidir.

Yaralanma vücudun herhangi bir enerji ile karşılaşması sonucu oluşur.

Bu enerji ISI,KİNETİK,ELEKTRİK ENERJİSİ şeklinde olabilir.

Yaralanma kinetik enerji ile oluşuyorsa KÜNT,PENETRAN ve EZİLME yaralanması şeklinde olabilir.

Primal Interactive Anatomy 10CD Set (3D) Bedava İndir Download

Primal Interactive Anatomy 10CD Set (3D)


tıp öğrencileri veya insan anatomisi ile ilgilenenler için bulunmaz birkaynak
10 cd lik bu sette insan vücudun tüm parçalarını interaktif olarak öğrenebilirsiniz.





Ürtiker ve Anjioödem Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

ÜRTİKER VE ANJİOÖDEM NEDİR?

Ürtiker sıklıkla karşılaşılan bir deri lezyonudur. Kendi başına bir hastalık olmayıp, birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkan bir klinik tablodur.
ÜRTİKER deri yüzeyinde oluşan etrafı kızarıklıkla ile çevrili, büyüklüğü birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişen, çeşitli şekillerde kaşıntılı ve ödemli (şiş) plaklardır. Halk arasında “kurdeşen” veya “dabaz” olarak adlandırılır.
Dudak veya iç organların mukoza ödemleriyle birlikte olan ya da, derinin derin kısımlarını tutan formuna ise ANJİOÖDEM adı verilmektedir.
------------------------------------
Ürtiker Hipokrat zamanından beri bilinmektedir. Bu terimin, dokunulduğunda kızarıklık ve kaşıntıya neden olan, ısırgan otu "Urtica ureus" un bir türevi olduğu kabul edilmektedir.
Ürtiker atakları 6 haftadan kısa bir zaman periyodunu içeriyorsa AKUT ÜRTİKER, lezyonlar 6 haftadan daha uzun bir süre ataklar halinde tekrarlayarak devam ediyorsa KRONİK ÜRTİKER olarak adlandırılır.
Ürtiker tüm yaş gruplarında görülebilir, ancak akut ürtiker genellikle çocuk ve genç erişkinlerde, kronik ürtiker ise erişkinlerde ve özellikle orta yaş bayan hastalarda daha sık olarak gözlenmektedir.
Ürtiker plakları vücudun herhangi bir bölgesinde oluşabilmektedir, ancak anjioödem genellikler yüz, dil, eller ve ayaklar, ve genital organlarda görülmektedir.

Diyaliz teknikeri Tanım ve Görevler

Diyaliz teknikeri

Tanım

Böbrek yetmezliği olan hastaya yardımcı olmak üzere çalışan teknik elemana "diyaliz teknikeri" denir

Görevler

• diyaliz teknikeri, doktorların direktifleri doğrultusunda, diyaliz makinesine bağlanması gereken hastalarla ilgilenir,
• hastaların günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak diyaliz makinesine bağlanmasını takip eder,
• makinenin bakımını yaparlar, kullanıma hazır hale getirilmesini sağlar,
• hastaların diğer sorunlarıyla ilgilenir,
• diyaliz makinesinin hastaya bağlanmasından ve kullanılmasından birinci derecede sorumludur,
• böbrekle ilgili hastalıklarda diyet yapmak önemli olduğu için, bu konularda hastayı bilgilendirir,
• hasta yakınlarına bilgi verir.

Vazektomi ( Erkeğe Uygulanan Cerrahi Sterilizasyon )

Vazektomi (Cerrahi Sterilizasyon)

Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor/uzman uyarısı ya da önerisi değildir.

Vazektomi (erkeğe uygulanan cerrahi sterilizasyon) erkekte sperm hücrelerinin testislerden depolandıkları bölgelere geçişinin cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak bozulması işlemidir.
Bu işlem sonrasında ejakülasyon esnasında boşalan sıvının dış görünüşünde hiç bir değişiklik olmaz, ancak sıvıda sperm hücreleri olmadığından gebelik oluşmaz.



Genital Sistem Gelişim Kusurları

KADINDA GENİTAL SİSTEM GELİŞİM KUSURLARI Embriyonik gelişim döneminde rahimağzı (serviks ) ve rahim (uterus), sağlı sollu yerleşmiş Müller kanallarının orta hatta birleşmesinden ve kaynaşmasından meydana gelir. İlk birleşmede iç duvarlar orta hatta ince bir septum (perde) oluşturur. Kaynaşma ilerledikçe bu septum rahimağzından rahime doğru (aşağıdan yukarı) incelerek kaybolur. İşte Müller anomalileri bu birleşmenin hiç olmaması ya da birleşme ve kaynaşmanın yetersiz olmasından kaynaklanan doğumsal anatomik bozukluklardır.
Müller anomalileri gebe kalmış ve doğurmuş kadınlarda çok ender görülürler. Daha çok tekrarlayan düşükleri olan, erken doğum, rahimiçi gelişme geriliği, önceki doğumlarında bebeklerinde duruş bozuklukları (makat, yan ya da çapraz duruş) yaşamış olan kadınlarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılırlar.
Bu hastalıklar gebe kalamamaya değil, daha çok gebeliği sürdürüp canlı çocuk sahibi olamamaya neden olurlar.
Sınıflandırma
Class I: bazı organların hiç olmaması
vajinal agenezi: vajinanın olmaması. 1/5000 kadında görülür.
rahimağzı, rahim, Fallop tüplerinin olmaması da ender görülen durumlardır.
kombine agenezi: Mayer-Rokitanski sendromu adı verilen bu gelişim kusurunda vajina, rahimağzı, rahim ve tüpler yoktur. Yumurtalıkların işlevleri normal olduğundan dış görünümlerinde hiç bir sorun olmayan bu kadınlarda hiç adet görmemiş olma söz konusudur.
Class II: unikorn uterus
Burada söz konusu olan, müller kanallarından birinin hiç olmamasıdır. Bu yüzden asimetrik bir genital anatomi vardır.
Class III: uterus didelphis (didelfis okunur)
Bu durumda da her iki müller kanalı orta hatta hiç yaklaşmamış ve birleşmemiştir. Bu yüzden de iki rahim ve iki rahimağzı vardır. Çoğu durumda da vajinayı ortadan ikiye ayıran bir septum sözkonusudur (çift vajina).
Class IV: uterus bicornis (bikornis okunur)
Burada kısmi bir birleşme olmuş, ancak kaynaşma hiç olmamıştır. Rahimin üst yüzünde bir çöküntü vardır
Class V: uterus septus
Birleşme tam olmuş ancak içteki septum (perde) rahimağzından yukarıya doğru kaybolurken belli bir aşamada duraklamıştır. Duraklamanın olduğu yere göre rahimağzına yakın bir bölgeden, rahimin tepesinin iç kısmına kadar olan bir yerde belli bir uzunlukta septum (perde) söz konusudur. Rahim iç boşluğu (endometrium) bu septum nedeniyle iki ayrı bölüme ayrılır.
Class VI: DES (Dietilstilbestrol) anomalileri:
Annelerinin kendilerine gebe olduğu dönemlerde düşük tehdidi nedeniyle DES kullandıkları kadınlarda oluşan gelişim kusurlarıdır. Başta T şekilli rahim olmak üzere çok çeşitli yapısal kusurlara yol açmış olan "DES faciası" ülkemizi Avrupa kadar etkilemediğinden bu tür gelişim kusurları ülkemizde fazla değildir.
Class VI hariç, class sayısı arttıkça gelişim kusurunun toplumda görülme sıklığı da artar. Yani Class I'deki anomaliler ender görülürken, özellikle Class V ve Class VI anomalileri doğurganlıkla ilgili problem yaşayan kadınlarda sık görülürler.

Resimde sırayla komplet septum (rahimağzına kadar uzanan), inkomplet septum (rahimin içinde kalan) ve uterus bicornisin çeşitli ağırlık derecelerindeki görünümleri şematik olarak yer almaktadır.
Nasıl tanı konur?
Muayene ve ultrason bulguları bazı anomali türlerinde tanıya götürebilirken, sıklıkla histerosalpingografi ("ilaçlı rahim filmi") ile rahim boşluğunun incelenmesi gerekir. Şüpheli durumlarda laparoskopik ve histeroskopik inceleme kesin tanının konmasını sağlar.




Üstteki resimde ultrasonda uterus bicornisden ve septumdan şüphelenilmesine neden olan bulgular vardır (daha açık renk görünen rahim iç tabakası ortadan kesintiye uğramıştır)
Bu resimde rahim iç tabakasının normal görüntüsü yeralmaktadır.
Müller anomalisi olanlarda idrar yolu anomalileri de (atnalı böbrek, böbreklerden birinin olmaması) sık olduğundan IVP ile ("ilaçlı böbrek filimi") bu sistemin değerlendirilmesinde fayda vardır.
Tedavi

Fasiyal Sinir (Yüz Felci) Nedir - Fasiyal Sinir Ve Hastalıkları


FASİAL SİNİR

Yüz siniri, yedinci kafa çifti.







Fasiyal sinir, emosyonel mimik ifadelerde, konuşmada, çiğnemeda, yutmada önemli fonksiyonu olan kasları motor inerve eder. Ayrıca tad duyusunu, göz yaşı ve tükrük salgılanması ile ilgili sinir liflerini taşır. Fasial sinir sistemi, presentral girustan yüz kaslarına kadar etkilenip değişik klinik tabloların ortaya çıkmasına neden olur. En sık görülen Bell paralizisinden başlıyarak,sinirin topografik lezyonlarına göre semptomlar ele alınmıştır. Bunun yanında mevcut tedavi olanakları tartışılmıştır.
 
 
YÜZ FELCİ (FASIAL PARALIZI)

Sporcu Sağlığı / Spor ve Sağlık Bilgileri

Sporcu Sağlığı / Spor ve Sağlık Bilgileri ne aşşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

İç Hastalıkları - Kardiyoloji

İç Hastalıkları - Kardiyoloji


Kalbi inceleyen tıp dalı

Kalp Muayenesi, Kalp Atışı Sesi

Kalp Sesleri, Kalbin Sesi

Üfürüm Nedir, Kalpte Üfürüm

Ekokardiyografi Nedir

Kalp Kateterizasyonu

Anjiografi Nedir

Nükleer Kardiyoloji


Elektrokardiyografi ve Elektrofizyoloji

Kalp Yetmezliği Nedir, Konjestif Kalp Yetmezliği (Anemnez)

Ritim Bozukluğu - Kalp Ritim Bozukluğu ve İleti Bozuklukları

Spesifik (Atrial) Ritim Bozukluklari - Spesifik Ritim Bozuklukları

Anjina Pektoris Nedir

Koroner Arter Hastalığı, Koroner Arter Bypass

Romatizmal Kalp Hastalıkları, Kalp Romatizması

Perikarditler, Akut Perikardit

Endokarditler, Endokardit Nedir

Kardiyomyopati Nedir (Hipertrofik)

Hipokrat (Hippocrates ) ve “Hipokrat yemini”

Hipokrat (Hippocrates ) ve “Hipokrat yemini”


Hipokrat (Hippocrates ),
(M.Ö. 460-M.Ö. 377), tıbbın babası olarak anılan Yunan hekimdir.
Onun tarafından kaleme alınan yazılar (Corpus hippocraticum, “Hipokrat yazıları”)
batıl inançları, büyülü şifa yöntemlerini reddederek,
bir bilim dalı olarak tıbbın temel ilkelerini belirlemiştir.

Bugün hekimlerin yaptığı
“Hipokrat yemini”nin temeli Hipokrat’ın yazılarında ortaya koyduğu ilkelerdir.


Tıp Kitapları - Medical Ebooks

Tıp Kitapları - Medical Ebooks

A-Z of Emergency Radiology

Chest Radiology: PreTest Self- Assessment and Review


Kanser Çeşitleri

Kanser Çeşitleri Adacık Hücre Kanseri



Nadir bir tür olan adacık hücresi kanserinde kanser (kötücül) hücreleri, pankreasın belirli dokularında bulunur. Pankreas yaklaşık 15 cm. uzunluğunda, bir ucu daha geniş, diğer ucu daha dar olan ince bir pear benzeri bir organdır. Pankreas, midenin arkasında, ince barsağın oluşturduğu bir halkanın içinde yer alır. Daha geniş olan sağ tarafı baş, orta bölümü gövde ve ince sol tarafı ise kuyruk olarak adlandırılır. Vücutta pankreasın temel olarak iki işlevi vardır. Gıdaların sindirimini sağlayan salgıları ve gibi, gıdaların kullanımını ve depolanmasını yöneten insülin gibi hormonları üretir. Sindirim salgılarını üreten pankreas bölümü ekzokrin pankreas olarak adlandırılır. Pankreas kanserlerinin yaklaşık % 95'i ekzokrin pankreastan kaynaklanır. Pankreasın hormon üreten bölgelerinin adacık hücresi adı verilen özel hücreleri vardır ve endokrin pankreas olarak adlandırılır. Pankreas kanserlerinin sadece % 5'i bu hücrelerden kaynaklanır. Bu özet endokrin pankreas kanseri (adacık hücresi kanseri) hakkında bilgi vermektedir.




Pankreastaki adacık hücreleri, vücudun şekerli gıdalarının depolanmasını ve kullanımını düzenleyen insülin gibi hormonlar üretir. Pankreastaki adacık hücreleri kanserleştiğinde, gereğinden fazla hormon üretebilirler. Böyle aşırı hormon üreten adacık hücre kanserlerine işlevsel (fonksiyonel) tümörler denir. Bazı adacık hücre kanserleri ise aşırı hormon üretmezler ve işlevsiz (non-fonksiyonel) tümörler olarak adlandırılırlar. Adacık hücrelerinde vücudun başka bölümlerine yayılmayan tümörler de gelişebilir. Bunlar selim (iyicil) tümörler olarak adlandırılırlar ve kanser değildirler. Hekimin saptanan tümörün kanser mi, yoksa selim bir tümör mü olduğunu ayırt etmesi gereklidir.

Tıp Sözlüğü - Tıp Terimleri

Tıp Sözlüğü - Tıp Terimleri

>>> A <<<

ABDOMEN:Karın,batın.

ABORTUS:Çocuk düşürme,düşük.

ABSANS:
Kısa süreli şuur kaybı.

ABSE:
Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı içerisi cerahat ile dolu oluşum.

ABSORBSİYON:Emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.

ADRENALİN:Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.

AFAKİ:Gözde, lensin olmaması.

AFAZİ:Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybı. Disfazi, aynı durumun daha hafif bir formudur.

AFRODİZYAK:Cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.

AFONİ:Ses kaybı. Kısmi veya tam olabilir. Afoni sebepleri, genellikle konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalığı veya zedelenmesi, boğaz, gırtlak hastalıkları veya nörozdur. Histerik afoninin nedeni, şuuraltı, hiç konuşamamak veya özel bir durumda konuşmamamk arzusudur.

AGLÜTİNASYON:Sıvı bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.

AGORAFOBİ:
Geniş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.

AJİTASYON:Kişinin etrafa saldırganlığı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.

AJİTE:Rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan.

AKNE:
Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır. En çok 14-20 yaşlar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Yağ bezlerinin kanalında bir tıkaç oluşur ve bu tıkacın başı sertleşip siyahlaşır. Bazen, kanal tıkalı olduğu halde, bez yağ salgılamaya devam eder ve böylece içi yağ dolu bir kist oluşur. Siyah noktalara tıpta komedon adı verilir.

AKONDROPLAZİ:Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.

AKOMODASYON:Gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.

AKROMEGALİ:Beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur. Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda baş gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm oluşur. Bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra baş gösterirse, el ve ayakların genişlemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlaştığı görülür.

Tıp Bilimi - Tıp tarihi ve Hekimlik Tarihi

Tıp Tarihi



Eski Yunanistan
Truva kuşatmasında cerrahlar

Eski Ege Uygarlığı M.Ö. 3000 yıllarında, Yunan adalarının Akdeniz'in doğu kıyılarında yaşayan ırklar tarafından fethedilmesiyle başladı. Bu dönemde Helenistik öncesi kültür, birçok oryantalist etkiyle kaynaşmanın yanı sıra Asya'dan ayrılma süreciyle de değişime uğradı.
Helenistik tıp, felsefenin ışığında gelişti. Katı eleştinlerle disiplin altına alındı. İyileştirme eylemi sanat olduğu kadar bilim olarak da düşünüldü. Helenistik dönemde tıp, yalnızca rahipler tarafından değil, sorgulamayı büyüye tercih eden insanlar tarafından da uygulanmaya başladı. Bu dönemde doktor fazlasıyla saygı duyulan bir kişiydi. Yunan tıbbı ile ilgili en önemli bilgi kaynağı Homeros'tur. Homeros şöyle yazmaktadır: "Doktor, pekçok yaşama değer bir varlıktır. Yaralardan okları çıkarmada ve açılan bu yaralan bitkisel merhemlerle iyileştirmede eşi yoktur."
İlyada adlı kitabında Homeros, ok ve ciritlerin çıkarılmasından, bandajlamadan, kompreslerden, kanamayı durdurmadan, yaraları balmumuyla iyileştirme yöntemlerinden, bitkisel özlerle yapılan ilaçlar ve yaralıyı hayata döndürmede yararlanılan şarap ve diğer sıvılardan söz eder. Şüphesiz, Homeros'un sunduğu tıbbi bilgiler, Girit ve Ege'de Helenistik dönem öncesi uygarlıklarda uygulanan çağdaş yöntemleri yansıtıyor.
İlk uygarlıkların çoğunda olduğu gibi Yunanlılar da kanın önemini anlamışlar fakat gerçek fonksiyonunu saptayamamışlardır. Ancak çeşitli şikayetleri gidermek için kan akıtma yöntemini kullanmışlardır, O zamandan şu zamana yüzyıllardır damarları kesme ya da şişe çekme yöntemleri kullanılmaya devam edilmiştir.

Tıp Bilimi / Tıp Nedir? Hastalık, Sağlık Nedir

Tıp nedir ?

Sağlıklı olma halinin sürdürülmesi, hastalıkların önlenmesi, hafifletilmesi ve tedavi edilmesi ile uğraşan bilim ve sanat.
Hastalıkları, sakatlıkları iyileştirmek, hafifletmek ya da önlemek ereği ile başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümü, hekimlik.
İnsanların bedenen ve ruhen tam bir iyilik hali içinde olmaları amacına yönelik uygulamaların tümü ile uğraşan, bu amaca yönelik çeşitli doğal ve sosyal bilimleri ve kendine özgü bir deneyim birikimini kullanan disiplin.

Bir bilim olarak tıp

Anatomi, fizyoloji, biyokimya gibi temel tıp dalları kendi başlarına bir bilim olarak tanımlanmaktadır
Klinik dallar ise klasik olarak bilim olarak adlandırılmaktansa, birer disiplin olarak tanımlanabilir

Bir sanat olarak tıp

“Güzel sanat” değil, Türkçe’de daha çok “zanaat”
Deneyim, ustalık ve el becerisi
“Klinik his”

Sağlık Nedir?
İnsanın bedensel, kültürel, çevresel, psikolojik olarak bir iyilik hali içinde bulunması

Hastalık nedir?
Hastalık, kişiyi rahatsız eden, normal olmayan, ve kendi bedeninden kaynaklanan uyarımların oluştuğu bir durumdur. Diğer bir deyişle sağlığın bozulmasıdır, yani, kişinin denge (homeostasis) durumundan çıkmasıdır.
Hastalığın bir nedeni (etiyoloji) ve bir gelişim mekanizması (patogenezis) vardır. Hastalık vücutta hücre ve organlarda yapısal değişimler (morfolojik değişimler) ve fonksiyonel değişimler (klinik bulgular) yapar.
“Esasen illeti tanımayınca ilaçta isabet olamaz”

Parotis Tümörleri Ve Cerrahisi Hakkında Bilgi

TÜKÜRÜK BEZLERİ
Tükürük bezleri boğazın içinde ve çevresinde yer alırlar. Büyük(majör) tükürük bezleri parotis, submandibular ve 
sublingual bezler olarak adlandırılırlar. Çift olan bu bezlerin hepsi ağzın içine tükürük salgılarlar.

• Parotis bezi kulak önünde başlayarak yanak boyunca devam eder kanalı üst dişlerin yakınına açılır en iyi bilinen hastalığı kabakulakdır.
• Submandibular çene altında yer alır ve dil altı ön bölümüne salgısını bırakır.
• Sublingual dil altında yani ağız tabanında yer alır salgısını kanallar ile buraya verir. Bu bezlere ek olarak, dudaklarda, 

alt çene bölgesinde (yanak mukozası) ve yaygın olarak ağız ve boğazın öteki bölgelerinde yer alan, küçük (minör) tükürük bezi adı verilen 
yüzlerce bez vardır. Tükürük; ağzın nemlendirilmesini sağlar, sindirime yardımcı olur ve dişlerin çürümesini önler.



Antik Dönemlerden Yakın Tarihe Anadolu’da Tıp

ANADOLU’DA TIP
Günümüzde hastalandığımızda hemen bir sağlık kurumuna gidip rahatlıkla tedavi olabiliyoruz. Gelişen tıp ve eczacılık sayesinde birçok hastalığın tedavisi artık çok kolay. Hatta çoğu hastalık, aşı gibi, önceden alınan önlemlerle başlamaya fırsat bile bulamıyor. Peki, bu durum eskiden nasıldı? Antik dönemlerde insanlar hastalanınca ne yapıyorlardı? Elbette hastalıklar insanlık tarihi boyunca hep oldu, hatta insandan önce de vardı. Hastalıklarla yaşamayı öğrenen insan onun tedavisini de zaman içinde öğrenecekti. Büyücülük ve sihirle başlayan tıp tarihinin Anadolu’daki geçmişi de çok ilginç…



Osmanlı Döneminde Tıp

Osmanlı Döneminde Tıp
Selçukluların kurduğu daruşşifaların işleyişlerinin sürdürülmesinin yanında, Osmanlılar da Bursa, Edirne, Selanik, Budapeşte, Belgrat, Manisa, Fatih ve Süleymaniye daruşşifaları gibi yeni darüşşifalar yapmıştır. Gerek Selçuklu ve Beylikler döneminde kurulan daruşşifalar gerekse Osmanlı devletinin yaptığı daruşşifalar 19. yüzyıla kadar Anadolu’nun temel sağlık kurumları olarak hizmet vermiştir. Anadolu’nun neredeyse bütün kentlerinde daruşşifa, bimaristan, bimarhane, tımarhane, şifahane gibi sağlık kuruluşlarının kurulduğu ve bunların vakıflarla desteklenerek topluma ücretsiz sağlık hizmeti verdiği görülür. Yabancı gezginler notlarında, 16. yüzyılın sonlarında İstanbul’da her biri 150-300 hasta alabilen 119 hastanenin bulunduğu, bu hastanelerde “hassa tabibi” denen resmi doktorların görev yaptığını yazmışlardır. Ayrıca müderris, kehhal (göz doktoru), cerrah, kırık-çıkıkçı, eczacı, eczacı kalfası, edviye dövücü, attar, ilaç vekilharcı, ilaç kilercisi, kasekeş, şerbetçi gibi başka sağlık personelinin hizmet verdi¬ğini de belirtirler.


Bu dönemde, hasta bakımı ve hastane düzenine ilişkin düzenli kayıtlar da tutulmuştur. Kayıtlardan, hastane koğuşlarının düzenli gezildiği, durumları kontrol edilen hastaların her biri-nin hastalıklarıyla ilgili künyeleri başlarının üzerine asıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca hastaların hastalığına uygun ilaçların üretilerek müvezziler (dağıtıcı) tarafından teslim edildiği, her gün ayaklarının sıcak suyla yıkandığı, yatakların aralıklarla değiştirildiği, giydirildikleri hasta elbiselerinin temiz tutulduğu, perhizde olanların yiyeceklerinin pişirilerek verildiği bilgileri de yine kayıtlarda yer alır. Bu bilgiler Osmanlı devletinde sağlık hizmetlerinin personel ve hizmet süreçleri açısından kurumsal bir nitelikte olduğunu ve bu hizmetin resmi olarak denetlendiğini gösterir.

@Mi_DeliMiDeli