Sayfalar

İzleyiciler

9 Aralık 2010 Perşembe

Fazla hijyenin sağlığa faydası var mı?

Bilim adamları, fazla hijyenin çocuklarda ve gençlerde bağışıklık sistemini etkilediğini vurguladılar.

Michigan Üniversitesi Tıp Okulu'nda görevli araştırmacılar, kimyasal triklosan içeren antibakteriyal sabunları çok fazla kullanan çocuklarda ve gençlerde saman nezlesi ve diğer alerji risklerinin arttığını belirlediler. Sonuçlara göre çok fazla temiz olmak insanları hasta yapabiliyor.
Ayrıca çalışmada, yüksek seviyede BPA (Kimyasal Bisfenol A)'ya maruz kalmanın bir yetişkinin bağışıklık sistemini zayıflatabildiği tespit edildi.

Yeni kol ve bacak yapılabilir mi?

Aksolotlar, vücuttaki ampüte uzuvların yeniden geliştirilmesi için gereken ipuçlarını sunuyorlar.

Bir semender çeşidi olan aksolotlar, Almanya’daki Hanover Tıp Fakültesi’nde yürütülen deneyler için anestezi alarak neşter altına yatıyorlar. Deneylerin amacı sahip oldukları rejenerasyon kabiliyetine ilişkin genleri bir gün insanlara nakledebilmek.
Araştırma ekibinden Björn Menger, bu semenderlerde pıhtılaşmanın çıplak gözle takip edilebilecek denli hızlı gerçekleştiğini söylüyor. Bunun yanında beyin ve omuriliklerine ait hasarlı bölümleri tekrar geliştirebiliyorlar. Bu da onları, engellilerin sağlıklarına kavuşturulabilmeleri için yapılan araştırmalara yönelik en önemli başvuru kaynağı haline getiriyor.

28 Kasım 2010 Pazar

Weil Hastalığı (Epidemik Spiroket Sarılığı)

Leptospiroz, leptospira serotiplerinin oluşturduğu yaygın vaskülit sonucu gelişen bifazik bir grup multiorgan hastalığıdır.

Etken organizma olan Leptospira icterohemorrhagica hastalıklı farelerin idrarında çıkar. Leptospiroz esas olarak nemli, fare barınan yerlerde çalışan*larda, örneğin maden işçileri, lağım işçileri, kanal ve liman işçileri, çiftçiler ve balık temizleyicilerinde görülür. İnsanlara, enfekte hayvanların idrar ve doku*larına temas suretiyle doğrudan veya kontamine su, toprak ve sebzelerden dolaylı olarak geçebilir. Etken , deri sıyrıklarından, konjuktiva , burun ve ağız mukozasından girer., insandan insana bulaşma son derece azdır.

Lepra (Hansen Hastalığı) Nedir, Lepra Ppt


Bulaşıcılık oranı düşük olan bu hastalık tropik bölgelerin çoğunda endemiktir. Aside dirençli miroorganizma Myobacterium leprae'nin etkeni olduğu enfeksiyon uzun süreli yakın ilişki sonucu bulaşır; bu nedenle kuluçka döneminin yıllar sürdüğü bilinmekle birlikte, kesin olarak kaç yıl olduğunu belirlemek güçtür. Bilinen bir rezervuar hayvan veya vektör yoktur.

1) Tüberküloid Lepra: Hastalığın selim türüdür. Esas reaksiyon periferik sinirlerde ve bunların sinirlendirdiği deride görülür. Hastalar uyaşmadan, karıncalanmalardan ve hasta bölgelerde ağrı ve ısı duyumundaki kayıptan yakmalar. Tutulan simin veya sinirler palpasyonla kordon gibi serttir.

Lepra Deri

Kenarları deriden kabarık, sınırları belirgin, halka şeklinde eritem alanları meydana gelir ve bunlar genişledikçe ortaları iyeleşir ve pigmentini kaybeder. Buna borderline tüberküloid veya dimorf lepra adı verilir.

2) Lepromatöz Lepra: Hastalığın habis türüdür. En erken lenyon yüz, baş, göğüs ve kolların ekstensor yüzeylerinde maküler bir döküntüdür. Özellikle yüz ve kulak derilerinde çok sayıda M. leprae içeren granülomatöz reaksiyonlar meydana gelir. Çok az bir enflamatuar reaksiyona neden olduğundan sinir fonksiyonu hastalığın çok geç evrelerine kadar bozulmaz.
Tanı Lepromatöz leprada deri lezyonlarından alınan kazıntılarda karakteristik aside dirençli basillerin bulunmasıyla; tüberküloid ve dimorf lepra türlerindeyse derinin ve sinir lifçiklerinin karakteristik histolojisi ile konur.

Yaygın Olan Sindirim Sorunları

Kolon Kanseri ve Yaygın Görülen Sindirim Sorunları

Sindirim sisteminde bir şeyler ters gittiğinde genellikle bu ağrı ve sıkıntı vererek kendini hemen belli eder.

Kolorektal Kanser ve Ürolojik Kanserlerin Riski

Kolorektal Kanser Bazı Ürolojik Kanserlerin Riskini Artırıyor

Kolorektal kanser ve ürolojik kanser tedavisi yapan hekimler bu kanserlerden birine yakalananların diğerine de yakalanma olasılığının ortalama bir kişiye göre daha fazla olduğunu gözlemlemişlerdir.
Bu gözlemin gerçek bir bağlantıyı yansıtıp yansıtmadığını anlamak isteyen araştırmacılar ABD İzleme, Epidemiyoloji ve Sonuçlar (Surveillance, Epidemiology and End Results-SEER) programı kapsamında toplanan verileri kullanarak kolorektal veya ürolojik kanseri olan 500.000'den fazla kişinin verilerini gözden geçirdi.

Kolorektal (Kolon) Kanseri Nasıl Başlar?

Hemen hemen tüm kolorektal kanserler kalın barsâğm en iç kat*manı olan mukozada başlar.

Kalın barsak duvarı dört doku katmanından oluşur: Mukoza, submukoza, muskularis propria ve seroza. İkinci katman olan sub-mukozada kan damarları ve sinirler bulunur; muskularis propria iki takım kas barındırır ve seroza da en dıştaki zardır. Mukoza tabaka*sı, barsağı sindirim sularından koruyan, bakterileri nötralize eden ve barsak içindeki maddelerin taşınmasını kolaylaştıran alkali özellikli bir sümüksü madde sayesinde kaygandır. Bu alkali madde yakındaki içsalgı bezleri tarafından salgılanır.

Polipler ve Kanser

Tüm adenomların %10'undan azı kanseröz olur. Öte yandan ko-lorektal kanserlerin %95'i adenomlardan gelişir ve hekimler artık baş*ka tipte bazı iyi huylu poliplerin de kanseröz olabileceğini düşünüyor.

Yassı Kolon Lezyonları

Yassı Kolon Lezyonları: Endişe Etmeli mi?

Eskiden düşünülenin tersine daha yaygınlar ve kanser olma olasılıkları daha yüksek Bir grup hekime kolonoskopi sı*rasında neye baktıklarını soracak olursanız büyük olasılıkla tipik bir polip betimleyeceklerdir, yani bir sap üzerinde duran karnabahara benze*yen, çıkıntı yapan pembe bir olu*şum. Öte yandan Journal of the American Medical Association'da geçen yıl yayımlanan bir araştırma hekimlerin bir şeyi daha akıllarında tutmaları gerektiğini ortaya koyuyor: Yassı hatta hafif basık bir lezyon

Kolorektal Kanseri Belirtileri ve Bulguları

Kolorektal kanserin ilk evrelerinde genellikle belirti olmaz. Kendi*ni gösteren pek çok belirti sindirimle ilgili başka rahatsızlıklara bağ*lanabilir. Bu belirtiler kolorektal kansere bağlıysa hastalık erken ev*relerini geçip ilerlemiş demektir. Bu nedenle birkaç haftadan uzun süren sindirim sorunlarıyla ilgili belirti ve bulguları hekiminize anlat*malısınız.

Kolonoskopi Video Görüntüleri

Kolonoskopi Video Görüntüleri

Kolonoskopi taraması, kolorektal kanseri saptamak ve çıkarmak—belki de önlemek—için altın standart olarak değerlendiriliyor. Bu uygulamayla kolon kanserlerinin %95'i saptanabilir ve prekanse-röz polipler kansere dönüşmeden alınabilir.



Kolonoskopi Videosu

http://www.yasamoyunu.net/tip_bilimleri_tip_fakultesi_dersleri/29819-kolonoskopi_video_goruntuleri.html

http://www.yasamoyunu.net/tip_bilimleri_tip_fakultesi_dersleri/29818-kolonoskopi_nedir.html#post34947

Dışkıda DNA Testi


Kolorektal kanser taraması için yeni bir test var, ama önleyici amaç için yararlı değil 50 yaş üzerindeyseniz hekiminiz kolonoskopi yaptırmanız gerektiğini söyleyebilir. Bu, pek çok kişi gibi si*zin de dört gözle bekleyeceğiniz bir şey değildir. Ne yazık ki konu kolon kanserini saptayıp önlemek oldu*ğunda kolonoskopiden daha iyi bir yöntem yoktur. Kolonoskopi yaptıra-mayacaksanız ya da yaptırmaya-caksamz dışkıda DNA testi düşün*meye değer; girişimsel olmayan bir tarama testidir ve hiçbir şey yapma*maktan kesinlikle daha iyidir. Ancak unutmayın dışkıda DNA testi yeni sayılır ve daha çoğu hekim açısın*dan standart bir uygulama değildir.

Hedef: Daha Fazla Tarama

Bağırsak Temizleme

Bağırsak Temizleme Formülleri Yaşlılar için Tehlikeli Olabilir

Kolonoskopi için randevu aldıysanız kullanacağınız barsak temizleme formülünü sorgulayın. Reçetesiz alınabilen oral sodyum fosfat (OSF) yaşlılarda ciddi kronik böbrek hasarına neden olabilir.

Araştırmacılar, kolonoskopi öncesinde OSF kullanan 58-78 yaş arasında 286 yetişkinin kayıtlarıyla OSF kullanmayan 125 kişinin kayıtlarını karşılaştırdı.

OSF kullanan grupta ürünü kullandıktan sonraki bir yıl içinde (kreatin düzeyi ve glomerüler filtrasyon hızı yani GFH, baz alındığında) böbrek fonksiyonlarında kaydedilir bir düşme görüldü. OSF grubunda ortalama kreatin düzeyi 0,92 mg/dL'den bir yıl içinde 1,04 mg/dL'ye çıktı (normal değer aralığında üst sınır 1,05 mg/dL). Ayrıca bu grupta total GFH bir yıl içinde %8 düştü.

Sanal Kolonoskopi

Sanal kolonoskopide kolon ve rektumun üç boyutlu görüntüleri*nin alınması için bilgisayarlı tomografi (BT) kullanılır. Bu test giri*şimsel değildir. Görüntüler bedenin içinden değil dışından alınır.

Normal kolonoskopide olduğu gibi uygulamadan önce kolon ve rektumu tamamen temizlemeniz gerekir. Bu test bir hastanenin ya da tıp merkezinin radyoloji bölümünde uygulanır. Siz sırtüstü uzanırken ufak bir tüp rektumun içine sokulur. Daha iyi görüntü almak için ha*va pompalanarak kolon şişirilir. Üzerinde yattığınız masa bir tarayı*cının içinden geçer. Bu işlem bir kez de siz yüzüstü yatarken tekrar*lanır. Tüm işlem yaklaşık 10 dakika sürer ve sedatif gerekmez.

6T (Tedbir, Tanı, Tedavi, Telekominikasyon, Triyaj, Transport) Nedir - Anlamı - Nasıl

6T Acil Tıp Teknisyeninin görev tanımlarının temelini oluşturmaktadır.



1-TEDBİR

Acil Tıp Teknisyeni temelde kendisinin ve yaralının güvenliğinden sorumludur.Ambulans'ta görev alan Acil Tıp Teknisyeni bir çok tehlikeli olayla karşılaşmaktadır.Ambulans Operasyonları kompleks bir çok olayı içinde barındırabilmektedir.Tehlikeli Madde kazalarına giden bir Acil Tıp Teknisyeni , olaya karışan kimyasal ajanların etkilerini ve uyarı levhalarını bilme ve ayırt etme becerisine sahip olmalıdır.

Unutma ve Nedenleri ( Bellek ) Öğrenmenin tersi olan bir bellek işlevi

Öğrenmenin tersi olan bir bellek işlevidir. Yani, öğrenilenlerin zihinde yeniden canlandırılamamasıdır. Unutmayla ilgili çeşitli kuramlar ileri sürülmüştür. Unutmanın tanımlanması ve türleri kuramların bu konudaki görüşlerine göre belirlenir.Fizyolojik temellere dayanan kuramlara göre, unutma öğrenilenlerin ya da anıların beyindeki izlerinin zamanla aşınıp silinmesi sonucu olur.Koşullanma yoluyla öğrenme kuramına göre; pekiştirilmeyen, ödüllendirilmeyen tekrarlar; uyaranlarla tepkiler arasındaki bağı zayıflatır, unutma ya da diğer bir deyişle, sönme olur.
Bir çok öğrenilen şey ve anılar bellekte saklı olmalarına karşın, unutulmuş gibi görünebilir. Freud ve diğer psikanalistler bunu baskı kavramıyla açıklarlar. Onlara göre, kişiye acı veren anılar bilinçten uzaklaştırılarak bilinç dışına atılır.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Egzersiz ile kanser ve bunamadan kurtulabilirsiniz

Egzersiz yapmanın sadece formunuzu korumaya yardımcı olacağını zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Kanser ve bunama da dahil bedensel ve ruhsal birçok hastalıktan korunmak için fiziksel aktiviteler şaşırtıcı şekilde işe yarıyor.

Sigarayı hayatınızdan çıkarmak kadar sporu yaşam biçimi haline getirmek de yapacağınız en akıllı seçimlerden olacak. Bunu ortaya çıkaran ise Doğu Anglia Üniversitesi'nden Leslie Alford oldu.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Antik Dönemlerden Yakın Tarihe Anadolu’da Tıp

ANADOLU’DA TIP
Günümüzde hastalandığımızda hemen bir sağlık kurumuna gidip rahatlıkla tedavi olabiliyoruz. Gelişen tıp ve eczacılık sayesinde birçok hastalığın tedavisi artık çok kolay. Hatta çoğu hastalık, aşı gibi, önceden alınan önlemlerle başlamaya fırsat bile bulamıyor. Peki, bu durum eskiden nasıldı? Antik dönemlerde insanlar hastalanınca ne yapıyorlardı? Elbette hastalıklar insanlık tarihi boyunca hep oldu, hatta insandan önce de vardı. Hastalıklarla yaşamayı öğrenen insan onun tedavisini de zaman içinde öğrenecekti. Büyücülük ve sihirle başlayan tıp tarihinin Anadolu’daki geçmişi de çok ilginç…




Tıp tarihi araştırmaları, deontoloji ve tıp tarihi, antropoloji, arkeoloji bilim dallarının ortak çalışmalarıyla yapılıyor. Ülkemizde de Anadolu tıp tarihiyle ilgili araştırmalar yapılıyor. Biz de Anadolu tıp tarihiyle ilgili çok sayıda araştırması bulunan Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden (GATA) Doç. Dr. Adnan Ataç’ı ziyaret ettik ve ondan geçmiş dönemlerdeki Anadolu tıbbıyla ilgili bilgiler aldık.
Tarih boyunca çok sayıda kültüre ev sahipliği yapan Anadolu, birçok bilim dalının doğuşuna da tanıklık etti. Bunlardan en önemlisi belki de tıptı. Anadolu’daki ilk bulguları günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanan Anadolu tıbbı, Osmanlı dönemine kadar gelişmesini sürdürdü. İlk zamanları “Antikçağ tapınak tıbbı” olarak bilinen Anadolu tıbbının en önemli yapıları olan asklepionlar (ilk hastaneler), Bergama, Efes, Yumurtalık, İzmit, İznik ve Ereğli gibi kentlerde yapıldı. Osmanlı döneminde de Konya, Kayseri, Çankırı, Tokat, Amasya, Manisa ve Divriği gibi kentlerde darüşşifalar (hastaneler) kuruldu. Sağlıkla ilgili bu kadar yapıyla birlikte, İstanköylü (Kos Adası) Hipokrates (MÖ 460-370), Bergamalı Galen (131-200), Bursalı Asklepiades (MS 1. yüzyıl), Efesli Rufus (MS 1. yüzyıl), Anavarzalı Dioskorides (MS 1. yüzyıl), Efesli Soranus (MS 2. yüzyıl), Kayserili Areteaus (MS 4. yüzyıl), Hacı Paşa, Mahmud Şirvani (1375-1450), Şerafed-din Sabuncuoğlu (1385-1465), Şemseddin-i İtâki, Akşemseddin, Molla Gürani, Mustafa Behçet Efendi (1774¬1834) gibi çok sayıda ünlü tıp adamı da Anadolu’da yaşadı ve tıbbın gelişmesine katkıda bulundu. Yalnızca sağlık alanındaki yapılara ve doktorlara bakıldı¬ğında bile Anadolu’nun tıp tarihi açısından ne kadar önemli olduğu görülebilir.
Tarih boyunca Anadolu’da tıbbı, Antik dönem, Hitit dönemi, Antik Batı Anadolu dönemi, Selçuklu dönemi ve Osmanlı dönemi olarak ele alabiliriz. Antik dönemde, Anadolu’da yapıldığı bilinen ilk tıbbi girişim “trepenasyon” denen beyin delme ameliyatlarıdır. On bin yıl öncesinden kalan insan kafataslarında bilinen en eski cerrahi girişimlerin izleri bulunmuştur. Üstelik izler, ameliyattan sonra kişinin bir süre daha yaşadığını da gösteriyor. Bundan hemen sonra, neolitik dönemden kalan epilasyon aletlerinin bulunması, bedendeki kılların da alındığının gösteriyor. Bu aletlerden çok sayıda bulunması epilasyonun, günümüzde olduğu gibi, eskiden de yaygın olarak yapıldığını gösteriyor. O zamanlarda beyin ameliyatlarının nasıl yapıldığı konusunu daha önce 486. sayımızda (Mayıs 2008) ayrıntılı biçimde ele almıştık.

Antik Batı Anadolu Tıbbı

Hitit Döneminde Tıp

Selçuklu Döneminde Tıp

Osmanlı Döneminde Tıp

Kolon Kanserinde Tanı ve Tedavi Öncesi Değerlendirme

Belirti veya bulgular nedeniyle ya da laboratuvar test sonuçları kanseri düşündürdüğü için kanserden şüpheleniliyorsa tanıya yönelik testler yapılır.

Bazen hekim endoskopik muayenenin veya kolonoskopi ya da sigmoidoskopi sırasında alınan tümör veya polip biyopsilerinin so*nuçlarına dayanarak ön tanı koyar. Bu özellikle tek bir prekanseröz veya iyi huylu polip bulunduğu ve bireyin veya ailesinin kanser öykü*sü olmadığı durumlar için geçerlidir. Öte yandan hekimler genellikle tanı koymadan önce tüm etmenleri değerlendirmek için bir dizi test yaptırılmasını önerir.

Tanıya Yönelik Testler

Aşağıda sıralanan testler, hekimin bir dizi sonuca varmasına yar*dım edebilir. Kanser kuşkusunu doğrulamaya ya da elemeye yardım edebilirler. Kanser bulunduysa, derecesini (ne kadar agresif olabileceğini) saptamaya, boyutunu (evresini) değerlendirmeye ve kolorektu-mun dışına sıçrayıp sıçramadığının (metastaz yapıp yapmadığının) anlaşılmasına yardım edebilir.

Kolonoskopi

Kolorektal Kanserin Erken Saptanması İçin Biyomarkerler

Kolon kanseri taramasında basit bir kan testi kolonoskopinin yerini alabilir mi?

Kolorektal kanser tarama testi önerildiğinde insanlar, "Bunu ger*çekten yapmak zorunda mıyım?" derler. Çok az tıbbi test bu tür bir tepkiye neden olur. Peki, kolorektal kanseriniz olup olmadığını ya da ris*kinizin yüksek olup olmadığını, ko*lesterol düzeyinize bakılması kadar kolay gösterecek bir kan testi olsay*dı? Taramaya yaklaşım kesinlikle değişirdi. Dolayısıyla kolorektal kan*serler daha çok önlenebilir ya da en kolay tedavi edilebileceği evrede er*ken saptama olasılığı artardı.

Kan Testi Engelleri

Bu tip bir kan testi geliştirilmesi için araştırmacıların bir biyomarker tanımlaması gerekiyor. Yani var ol*duğunda ya da yüksek düzeyde bu*lunduğunda kişinin kolorektal kan*sere yakalanmış olduğunu veya ya*kalanma riskinin yüksek olduğunu gösterecek olan ve kanda ölçülebi*len biyolojik bir molekül ya da hücre düzeyindeki bir işleyişte değişiklik saptanması gerekiyor. Bu tip bir bi*yomarker bulmak kolay değildir. Son birkaç yıl içinde kolorektal kanser bi-yomarkeri konusunda bir dizi umut verici haber başlığına rastlandı. An*cak geniş kapsamlı araştırmalarda, bir kanser tarama testi için gereken özgüllüğü ya da duyarlılığı taşımadıklarının ortaya çıkmasıyla bunların çoğu elendi.

Kolon Kanseri Tanısı

Kolon Kanseri Tanısı Sonrası

İnsanlar kanser tanısı karşısında çok farklı tepkiler verir. Pek çok kişi hastalık ve tedavi hakkında olabildiğince çok şey öğrenmek ister*ken, bazıları da tedaviyle ilgili ayrıntıları uzman ekibe bırakmayı ter*cih eder. Kanser tanısının getirdiği stres, bireyin tedavi sürecine ne de*rece aktif katılmak istediğine karar vermesini zorlaştırabilir, bilginin ve verilmesi gereken kararların çokluğu da bunaltıcı olabilir.
Karar vermeniz gerekecek pek çok konuda ve aklınıza gelecek so*rularda size yardımcı olacak bir destek sisteminiz olması önemlidir. Bir akrabanız, yakın bir arkadaşınız ya da kanserlilere yardım alanın*da uzmanlaşmış bir psikolog yardımcınız olabilir.

Tedavinizi planlayıp yönlendirecek çeşitli uzmanlardan oluşan bir ekiple çalışacaksınız. Sindirim sistemi hastalıklarında uzman bir gas*troenterolog; biyopsiyle alınan dokuları inceleyen bir patolog, bir cerrah, kanser tedavisini yönetecek bir onkolog ve radyasyon tedavi*si kullanılacaksa bir radyasyon onkoloğu bu ekipte yer alabilir.

D Vitamini ve Kolon Kanseri

D Vitamini Kolon Kanseri Hastalarında Sağkalım Oranını Artırabilir mi?

Yakın tarihli bir araştırmanın bulgularına göre D vitamini insanların, kolorektal kanser tanısının ardından daha uzun yaşamasına yardım edebilir.

Araştırmacılar, yıllar önce, Hemşire Sağlığı Araştırması veya Sağlık Çalışanları İzleme Araştırması adları verilen ileriye yönelik sağlık araştırmalarından birine kaydolmuş olup da kolorektal kansere yakalanan 304 kişide D vitamini düzeylerine baktı. Yukarıda adı geçen araştırmalar kapsamında tüm katılımcılardan kolon kanseri tanısı konmadan önce periyodik olarak kan örnekleri alınmıştı.

Araştırmacılar tanı konmadan önce D vitamini düzeyleri en yüksek düzeyde olanların herhangi bir nedene bağlı ölme olasılıklarının D vitamini düzeyleri en düşük düzeyde olanlarla karşılaştırıldığında daha düşük olduğunu ortaya çıkardı. Tanı öncesinde yüksek düzeyde D vitamini kişinin kolon kanseri nedeniyle ölme olasılığını da azaltıyordu, ama bu etki diğeri kadar belirgin değildi.

Kolon Kanseri Tedavi Seçenekleri

Kanser tedavisi ve bu tedavilerin sonuçları ameliyat tekniklerinde ve ilaçlardaki gelişmeler sonucu son birkaç on yıldır büyük ilerleme gösterdi. Kanserin nasıl ilerlediği ve tedaviye nasıl cevap verdiği ko*nularındaki bilgimizin artmasının da bunda bir rolü var. Kolorektal kanser tanısı almış olmak önemlidir, ama her evresinde uvgun tedavi seçenekleri vardır.

Kolon Tedavisi

Çoğu durumda kolon kanseri tanısı ivedilikle ameliyat yapılması*nı veya hemen tedaviye başlanmasını gerektiren acil bir durum değil*dir. Uzmanlardan oluşan ekiple bir araya gelmek, onlardan tedavi se*çeneklerini dinlemek, onların önerilerini tartışıp değerlendirmek için zaman vardır. Hekimlerle görüşebilir, ikinci bir görüşe başvurabilir, klinik deneyleri araştırabilir ve sizdeki kanserin tedavisinde deneyim*li bir tedavi merkezi seçebilirsiniz.

Tedavi seçenekleriniz kanserin evresi ve bulunduğu yer, genel sağ*lık durumunuz, başka bir rahatsızlığınız olup olmadığı, yaşınız ve bi*reysel tercihleriniz gibi çeşitli faktörlere bağlı olacaktır.
Tedavi seçenekleri konusunda en iyi değerlendirmeyi kanser uz*manları yapabilir, ancak sizin tercihleriniz ve seçimleriniz de tedavi planının önemli bir parçasıdır. Ne kadar tedavi istediğinize karar ver*meye hakkınız var. Bazı durumlarda, insanlar mümkün olan en agre-sif tedaviyi yeğler. Bazıları sınırlı tedavi ister ya da tedavi istemez ve*ya sadece belirtileri kontrol altına almak için palyatif tedavi isterler.

Kolon Tedavi

Adjuvan Tedavisi: Radyoterapi ve Kemoterapi

Adjuvan tedavi deyimi ameliyata ek uygulanan bir ya da daha faz*la tedavi için kullanılır (Adjuvan ne demek). Örneğin ameliyata ek olarak radyasyon ve/veya kemoterapi uygulanabilir. Kanser belirtisi yoksa, ama yinele-yebileceğine ilişkin belirtiler varsa, adjuvan tedavi önerilebilir.

Radyoterapi (Işın tedavisi)

Bu tedavide, kanser hücrelerini öldürmek için yüksek enerjili rad*yasyon parçacıkları kullanılır. Radyasyon tedavisi, barsak duvarının tamamını tutmuş ya da aşmış olan rektal kanserler için yapılan ameli*yatların sonrasında veya öncesinde rektal tümörü küçültmek amacıy*la da kullanılabilir. Kolon kanserinde radyasyon ender olarak kullanı*lır. Radyasyonun amacı primer tümör bölgesinde kanserin yerel olarak yinelemesini engellemektir. Radyasyon kemoterapiyle birlikte veya ke-moterapiye alternatif olarak kullanılabilir

Evre II Kolon Kanseri

Evre 2 Kolon Kanserinde Kemoterapiden Kimler Yarar Görür?

Evre II kolon kanseri olan pek çok birey için prognoz son derece iyidir. Ancak yakın tarihli bir araştırmaya göre yineleme olasılığı yüksek olanlarda ameliyatın ardından kemoterapi yararlı olabilmektedir. Başka bir araştırma da bu kişilerin kimler olduğuna ışık tutuyor.

Ameliyatla birlikte kemoterapi almış evre II kolon kanseri hastalarını sadece ameliyat edilmiş olanlarla karşılaştıran rast*lantısal seçime dayalı (seçkisiz) klinik deneyler üzerinde yapılan bir gözden geçirmede kemoterapi eklenmesinin kanserin yinelemesini geciktirdiği, ancak genel sağkalım oran*larında bir değişiklik yapmadığı ortaya çıktı. Araştırmacılar da kemoterapinin bu evrede sadece yineleme riski yüksek olanlar için uygulanmasını önerdiler.

Kolon Kanseri Cerrahi Tedavisi

Kolon Kanserinin Tedavisi

Yukarıda belirtildiği gibi kolon kanseri tedavisinde ilk uygulanan ve en yaygın tedavi yaklaşımı ameliyattır. Kanser erken evrelerindey-se gereken tek tedavi de bu olabilir. Minimal girişimsel polıpektomi ya da laparoskopik ameliyattan karın açılarak gerçekleştirilen ameli*yata kadar farklı tipte ameliyatlar yapılabilir. Ameliyatın tipi ve bo*yutu kolon kanserinin yerine, kolonun ne kadarına yayıldığına ve komşu dokulara ne kadar geçtiğine bağlıdır.

Kolon Kanseri İçin Cerrahi İşlemler

Rektal Tümörler

Rektal Tümörler İçin Minimal Girişimsel Ameliyatlar

Beden açısından daha kolaydır ve iyileşme süresi daha kısadır, ama herkes için uygun değildir

Rektal kanser tanısı konulduysa büyük olasılıkla "açık" ameliyat ge*rekecektir. Cerrah tümöre ulaşıp çı*karmak ve kanserin yayılıp yayılma-dığını görmek için komşu dokuları incelemek amacıyla karında deri ve kaslar üzerinde geniş bir keşi yapa*caktır.

Öte yandan, eğer az sayıda ol*makla birlikte sayıları giderek artan rektum kanseri hastalarından biri iseniz, iki minimal girişimsel ameliyat tipinden biri için aday olabilirsiniz: Transanal endoskopik mikrocerrahi (TEM) ve laparoskopik rezeksiyon.

Daha Az Girişimsel Yol

1980'lerde uygulanmaya başla*yan minimal girişimsel ameliyatlar yeni sayılır. Ancak bazı kanser tiple*ri dahil olmak üzere, pek çok hasta*lıkta açık ameliyatla karşılaştırılabi*lecek sonuçlar verdiği için öne çık*maktadır. Hastalar açısından mini*mal girişimsel ameliyatın geleneksel ameliyatlara göre iki büyük üstünlü*ğü vardır: Daha az ağrı ve hızlı iyi*leşme süresi. Bunun nedeni kısmen, cerrahın, geniş bir hareket alanına gereksinim duyduğu için geniş bir ameliyat kesişi yapmasını gerekti*ren geleneksel ameliyat aletleri yeri*ne, karında açılan çok küçük kesik*lerden geçebilen bir skop (büyüteçli bir video kamera ve minyatür aletler taşıyan ince boru benzeri bir alet) kullanmasıdır. Cerrah, tümörü göre*bilmek için laparoskoba bağlı video monitörünü kullanır.

Transanal Endoskopik Mikrocerrahi (TEM)

Metastaz Nedir, Kolorektal Kanser ve Metastaz

Kanserin yinelediğini ya da yayıldığını duymak yıkıcı olabilir. Er*ken yakalanan kolorektal kanserin yayılma olasılığı çok daha azdır. Lokalize evre I kanserlerin %5'inden ve evre II kanserlerin %15-20'sinden azında yineleme olur. Yineleme oranı evre 3 kanserler için %40-60'a çıkar. Kolorektal kanser tanısı yeni konanlar arasında yaklaşık %20'si kanser keşfedilene kadar evre IV'e gelmişnr ve kan*ser metastaz yapmıştır.

Kolorektal kanser, tedavinin ardından herhangi bir zamanda yine*leyebilir. Genel olarak tedaviden sonra ne kadar uzun laman geçmiş*se yineleme olasılığı o kadar azalır. Yineleme oranının en vüksek ol*duğu dönem tedaviden sonraki iki yıllık süredir ve yineleme durumla*rının %90'ı tedaviyi izleyen dört yıl içinde görülmektedir.

Kolon kanserinde hastalık genellikle ameliyat edilen bölgede yine*lemez. Rektal ameliyatta yineleme riski çok daha büyüktür, çünkü tümörün alınması ve tüm kanser hücrelerinin temizlenmesi rektal bölgede kolona göre daha zordur.

Karaciğer ve Metastaz

Metastaz daha çok, tümör kolon veya barsak duvarı katmanlarını aşmış ve kana bedenin uzak bölgelerine taşınabilecek hücreleri bırakmış olduğunda görülür. Metastazın en sık görüldüğü yer karacığerdir: Ko*lorektal kanseri olanların yaklaşık %50'sine karaciğer Metastazı tanısı konacaktır. Aslında pek çok durumda kanserden etkilenen tek organ karaciğerdir. Kanserin metastaz yapabileceği diğer bölgeler arasında akciğerler, iskelet sistemi ve karm boşluğu yer alır. Sinir sistemi (beyin dahil) ve diğer bölgeler de etkilenebilir, ama bu daha ender görülür.

Kemoterapi Karaciğer Metastazının Tekrarlama Riskini Azaltıyor

Kemoterapi Karaciğer Metastazının Tekrarlama Riskini Azaltıyor

Kolorektal kanseri olanlarda karaciğer metastazının çıkarılması için yapılan ameliyatların öncesinde ve sonrasında kemoterapi uygulanması metastazın tekrarlama riskini azaltabilir.

Bu bulgu, ameliyatla alınması mümkün 1-4 tane karaciğer metastazı olan 364 hasta üzerinde yapılan rastlantısal seçime dayalı (seçkisiz) araştırmanın sonuçlarına dayanıyor. Bu hastaların yarısına ameliyat öncesinde ve sonrasında FOLFO,X4 (5-Fluorourasil, lökovorin ve oksaliplatin) adıyla bilinen kemoterapi rejimi altı kür halinde verilirken diğer yarısı sadece ameliyat oldu.

Karaciğer Metastaz

Kolon Kanseri ve Kemoterapi

Yineleyen ya da metastaz yapan kanseri olanların çoğu için ameli*yat olanaklı değildir ve tedavinin başlıca dayanağı kemoterapi olacak*tır. Ender durumda kemoterapi ameliyattan alınan sonuçları iyileştir*mekte kullanılabilir, ama daha çok esas tedavi olarak uygulanır.

Son birkaç yıldır, metastaz yapmış kolorektal kanser için uygula*nan kemoterapide önemli ilerlemeler oldu, Avastin ve Erbitux gibi "hedef gözeten" antikor tedavileri dahil olmak üzere, bir dizi yeni ilaç çıktı. (Avastin ve Erbitux, bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla savaşmak için kullandığı antikorların kanserli hücrelerin büyüyüp yayılmasına neden olan sinyalleri engellemek için tasarlanmış benzerliridir.)

Kolon Kanseriyle Yaşamak

Kolorektal Kanseri İle Yaşamak

Bugün ABD'de kolon kanserine yakalanmış olup da hayatta olan bir milyondan fazla kişi var ve hastalığın saptanmasına ve tedavisine yönelik yöntemler geliştikçe bu rakamın artması bekleniyor.

Bu insanların çoğunun kendileri için kullandıkları İngilizce kelime survivor—tıbbi bir terim olmasa da kanserlilerin seçtiği, Türkçe'de bir kriz ya da savaşımın üstesinden gelip yaşamda kalmayı başarmış anlamına gelen bir terim.

Ancak aslında kolorektal kansere bir kez yakalanmış biri her za*man kanserle yaşar. "İyileşme" kelimesi kullanılabilse de bunun bir garantisi yoktur. Yineleme kaçınılmaz olmasa bile, gerçek şu ki kolo*rektal kanser yıllar sonra bile yineleyebilir. Bu nedenle hekimler kan*ser belirtilerinin görülmediği remisyon döneminden "hastalığın gö*rülmediği" ya da "kanserin görülmediği" dönem olarak söz eder.

Hastanın İzlenmesi ve Kontroller

Palyatif Bakım,

Palyatif Bakım Nedir

Kanser tedavilerinin artık işe yaramadığı ve kanserin durdurula*madığı bir an gelebilir. Bazı hastalar, hekim etkili olma olasılığının hemen hiç olmadığını söylese de tedaviye devam etmeyi seçer. Bazıla*rı da agresif tedavileri ve yinelenen tedavi seanslarını keser ve diğer önemli önceliklerine odaklanır. Bu durumda kanseri tedavi etmesi beklenmeyen ama yaşam kalitesinin sürdürülmesini amaçlayan teda*vilerin kullanıldığı palyatif bakım, en iyi sonucu verebilir.

Bu pes etmek demek değildir: Palyatif bakım ağrı ve sıkıntıların azaltılması üzerinde duran bakım anlamındadır. Kanserin her aşama*sında, iyileştirme amaçlı diğer tedavilerle birlikte uygulanır. Öte yan*dan bu terim genellikle artık tedaviye cevap vermeyen ilerlemiş has*talıklar için kullanılmaktadır. Kanserli yaşam belirsiz bir süre devam eder—aylar bazı durumlarda da yıllarca—ve palyatif bakım yaşamı daha rahat kılabilir.

Agresif tedavinin kesilmesi kararı oldukça bireysel bir karardır. Aile ve yakın arkadaşlarla konuşmanın yardımı olabilir. Ama bazen, özellikle de sizi sevenler bu seçiminizi onaylamıyorsa, bu konuşmalar sıkıntı kaynağı olabilir.

İlerlemiş evre kanser hastalarına yardımcı olmak üzere eğitim almış psikiyatristler bu konuların araştırılmasında yardımcı olabilir. Kolo*rektal kanseri olan başkalarının da bulunduğu destek grupları bu tip kararları verirken yararlı olabilecek bir bakış açısı sağlayabilir

Palyatif Tedavi Nedir

Bazı palyatif tedaviler kanseri frenlemek için kullanılan tedavile*rin aynısıdır, ama ileri evredeki kanserler için bu tedavilerin amacı ağrıyı ve diğer belirtileri azaltmak olabilir.

Palyatif radyasyon tedavisi kanserin çıkarılamadığı ya da frenle-nemediği durumlarda tümörleri küçültebilir ve baskıyı, ağrıyı ve be*den işlevleri üzerindeki etkilerini azaltabilir.

Palyatif ameliyat nadiren yapılır, ama kanamayı durdurmak, bir tıkanıklığı gidermek ya da tümörü küçültmek için gerekebilir. Laparoskopik ya da minimal girişimsel ameliyat mümkünse tercih edilir.

Kolonik stentler hekimlerin ameliyat yapmadan tıkanıklığı açma*sına olanak verir. Stent, katlanıp bir endoskopiyle kolonda istenilen bölgeye yerleştirilen, burada açılarak barsaktaki tıkanıklığı gidere*bilen kafes şeklinde bir tüptür. Tıkanıklığı gidermek için Acil müda*hale olarak ameliyattan önce de kullanılabilir. Stentlerİ tıkanıklık meydana gelme riski olan, ama aynı zamanda majör abdominal ame*liyatın çok riskli olacağı yaşlılar ve çok hasta olanlar için özellikle ya*rarlıdır.

Palyatif balamla tedavi edilen yaygın sorunlar

Kanseri ileri evrede olanların yaklaşık üçte ikisinin ağrılar vardır ve her dört kanser hastasından biri klinik depresyondadır. Ağrı ilaç*larla geçirilebilir, ama bazı insanlar bağımlı olmaktan, hoş olmayan yan etkilerden ya da zihinsel kapasitelerini yitirmekten korktukların*dan ağrı kesici kullanmak istemez. Ancak gerçek şu ki ağrı çeken in*sanlar bağımlı olmaz, yan etkilerin çoğu geçirilebilir ve ağrı zaten dü*şünme ve yaşama katılma becerisini zayıflatabilen başlı başına bir et*mendir. Ağrının kontrol edilmesi tedavinin bir parçasıdır ve ilaçlar duruma özel seçilebilir.

Hospice Nedir

"Hospice" terimi hem yaşam sona ermek üzereyken destekleyici bakım sağlanması kavramına, hem de bu tip bir bakımın verildiği ye*re karşılık gelir.

Temelinde yatan başlıca ilke herkesin ağrısız ve onurlu bir biçim*de ölmeye hakkı olduğudur. Odaklanılan ne yaşamı uzatmak ne de ölümü hızlandırmaktır. Amaç yaşamın son zamanlarını olabildiğince iyi bir hale getirmektir.

Bu kabul etmesi zor bir kavram olabilir, ama kanser hastaları ve yakınları için son dönem bakımı çok yararlı olabilir. İlaç masrafı dahil günlük pek çok yükü ailelerin üzerinden alabilir ve onların daha dolu yaşamaya odaklanmalarına olanak verebilir.

Hospice ölümün eşikte olduğu ya da tedaviden vazgeçildiği anla*mına gelmez. Bir hospice programı belirtilerin ve ağrının kontrol al*tına alınmasına yardım edebilir, gerekli ilaç ve tıbbi aletleri sağlaya*bilir, ayrıca hastalar ve yakınları için genellikle günün her saatinde psikolojik danışmanlık hizmeti verebilir. Amerika'da bir hospice'teki tıbbi ekip, bir tıbbi direktör, bir hemşire, bir hastabakıcı, bir sosyal hizmetler görevlisi ve bir din görevlisinden oluşur. Çoğu durumda aile hekimi de ekibe dahil olur. Hospice bakımı evde, bir bakım evin*de ya da hastanede veya bazı durumlarda özel hospice tesislerinde yapılabilir.

Hareket Sistemi Nedir (Lokomotor sistem) Hareket Destek Sistemi

Bu sistem içinde iskelet, eklemler ve kaslar vardır.

İskelet - Osteoloji


Vücudun bütün çatısı birçok kemiklerle beraber bazı bölgelerdeki kıkırdaklardan yapılır; bu çatının kemik parçası iskeleti meydana getirir.

Kemikler, vücudun yumuşak kısımlarına dayanak işi gören organlar olduğu gibi üzerlerine yapışan kasların kasılması ile pasif olarak hareket işinde rolleri vardır.

İskeletin yapısı, İnsan İskelet Yapısı; İskelet, kemik adı alan, beyaz sert, birbirine eklemlerle birleşik organların bütününe verilen addır.
Yabancı maddelerle ve çok defa madenî bağlama araçlarıyla normal durumdaki yerlerine göre birbirleriyle tutturularak meydana gelen iskelete sun'î iskelet denir.

İskeletin bölünümü; İskelette şu parçalar vardır:

1) Omurga (columna vertebralis), adı alan ve omurlardan meydana gelen bir kolon.
2) Arkada omurga ile önde stemum denilen bir tek kemikle birleşen Kaburgalar (Costae) ki bunlar bir araya gelerek göğüs kafesi de denen göğüsü (Thorax) yaparlar.
3) Baş (caput) olup omurganın üst ucu ile eklem yapan bu parça kafa ve yüz diye ikiye ayrılır.
4) Üsttaraf
5) Alttaraf

15 Eylül 2010 Çarşamba

Kan Nasıl Pıhtılaşır? Kanın Pıhtılaşması

Sizlerle o dışarıdan eve girmediğiniz çocukluk yıllarınıza geri dönelim.. Arkadaşlarınızla sokakta oyun oynarken kaç kere yere düşüpte dizleriniz, kollarınız yara bere içinde ağlayarak eve döndünüz hatırlıyor musunuz? Anneniz sizi o halde görünce önce ''Niye dikkat etmiyorsun? '' diye azarlar, sonra yaralı olan bölgeyi mikrop kapmasın diye temizlerdi. Yaranız temizlendikten sonra yaranın üzeri, hemen kabuk bağlardı. Bu kabukta yara iyice kapandıktan sonra kuruyup kendiliğinden düşerdi.

Ufak bir yaranın kısa bir süre içinde kapanması sanırım sizlerinde dikkatini çekmiştir. Herhangi bir kesik olayında neden insan kan kaybından ölmez? Kanın durmasını sağlayan nedir? İşte bütün bu soruların cevabı çok kolay; Kanın Pıhtılaşma özelliğinin olması. Kanın pıhtılaşmasının nasıl olduğunu anlatmadan önce kanın yapısı ve görevlerini hakkında çok kısa bir bilgi vereceğiz.


3 Eylül 2010 Cuma

Uyku Apnesi ve İnsülin Rezistans



İnsülin rezistansı atheroskleroz için bir risk faktörüdür. Obstrüktif uyku apne sendromuna bağlı oluşan stres insülin rezistansına ve atherogenezise neden olabilir. Obstrüktif uyku apne sendromu ile insülin rezistanzı arasındaki ilişki hem obez ham de non-obez kişilerde görülebilmektedir. Bu nedenle obstrüktif uyku apne sendromu insülin rezistansı ile bağımsız olarak ilişkilidir.

pnesi nedir?

Molloskum Kontagiosum Hastalığı

Molloskum Kontagiosum Hastalığı

Molluskum kontagiozum bir virüs türü olan poxvirus tarafından meydana gelen derinin iyi huylu bir hastalığıdır. Molloskum kontagiosum bir zamanlar en çok çocuklarda görülürken, daha sonraları gitgide artarak cinsel temasla bulaşan bir hastalık haline gelmiştir. Her iki cinste özellikle kasıklar, genital bölgeler ve makat civarında görülür. Genellikle çok sayıda, inci taneleri gibi, sivilce benzeri ama sivilceden daha sert, göbekli kabartılar şeklinde görülür. Hızlı bir şekilde tüm vücuda yayılabilirler.
Cinsel temasla bulaşabildiği gibi direk temasla, virüsle bulaşık olan (kontamine) havlu, çarşaf vb. ile bulaşır.

CIN 1 CIN 2 CIN 3, ASCUS

CIN 1 CIN 2 CIN 3, ASCUS

CIN tanısı (CIN 1, CIN 2, CIN 3) genelde karşımıza rutin alınan bir smear testi sonucunda veya HPV varlığında yapılan takipte yine pap smear testinde bazı hücresel değişikliklerin çıkması ile konmaktadır. Bazen smear testinde ASCUS çıkması sonucu yapılan ileri tetkiklerde tespit edilmektedir. Rahim ağzında tek bir bölgede, genellikle transformasyon alanı denilen bölgede başlayan CIN kendisi kanser olmayıp , rahim ağzı kanserinin öncüsü bir lezyondur. CİN genelde 3 derece ile sınıflandırılır ve bu sınıflama rahim ağzının epitel olarak isimlendirilen üst dokusunu tutmadaki derinliğine göre yapılmaktadır. Epitelyal yüzeyin % 25 'i tutulmuş ise CİN 1 (Hafif displazi) , % 50 'si tutulmuş ise CİN 2 (Orta derece displazi) ve % 75 'i veya daha fazlası tutulmuş ise CİN 3 (Ağır displazi) olarak sınıflandırılmaktadır. Cin 'in hafif formundan ağır formuna geçmesi için birçok yıl gerekmektedir. CİN 3 karsinoma in situ' ya yani rahim ağzı kanseri başlangıcına dönüşmekte ve en sonunda serviksin ilerlemiş kanseri oluşmaktadır. Son yıllarda smear testi ile yapılan sınıflamada Bethesta sistemi kullanılmakta olup , bu sisteme göre LSİL CİN 1(CIN I)’ e tekabül etmektedir. HSİL ise CİN 2- CİN 3 (CIN II- CIN III) anlamına gelmektedir. Genellikle patoloji raporlarında her iki terim de birlikte bulunmaktadır.
CIN sorunu kadınlarda ne sıklıkla gözlenir?

Agoni ( Can Çekişme ) ve Agoni Belirtileri

Agoni

"Agoni" can çekisme demektir. Nükleer patlama benzeri olaylarda ölen kisiler disinda her ölümde uzun ya da kisa süren bir Agoni dönemi mevcuttur. Agoni süresi birden ölümlerde çok kisadir(beyin kanamasi,inhibisyon; kronik hastaliklardan ölenlerde.ise saatlerce ve hatta günlerce uzayabilir.

Adli Tıp Terimleri

ADLİ TIP TERİMLERİ

A:
a.,A. arter (atardamar)kısaltılmış şekil, arteria.
ABDOMEN karın, batın
ABDOMİNAL karına ait, karın içi
ABONDAN bol, fazla miktarda
ABORTUS düşük, çocuk düşürme
ABULİ iradesizlik, irade yitimi
ADULT erişkin, erişkinlik çağıyla ilgili
AGONİ can çekişme
AJİTASYON huzursuzluk, tedirginlik, iç çalkantısı.
AJİTE heyecanlı, tedirginlik, huzursuzluk
AKUT had, hızlı gelişen, şiddetli
ALVEOL kese, kese şeklinde oluşum, diş yuvası
AMFİZEM bkz.emfizem
AMNEZİ unutkanlık
AMNİOS., (AMNİON) ZARI rahimdeki bebeği kuşatan ince zar
AMPUTASYON kesme, kesilme (kol ve bacak kaybı için)
AMPUTE kesilmiş
ANASTOMOZ ağızlaşma, ağızlaştırma, normal olarak ayrı
olan organik iki aralık veya organ arasında cerrahi bir
pasaj veya patolojik geçit oluşumu
ANATOMİ canlı varlıkların yapı ve şeklini inceleyen bilim dalı
ANAZARKA yaygın ödem
ANTERİOR öndeki, önde bulunan, öncel
ANEVRİZMA atardamar veya kalpte meydana gelen yerel genişleme
ANFİZEM bkz. emfizem
ANKİLOZ eklem kaynaşması, yapışıklık
ANOKSİ oksijen eksikliği
ANOREXİA NEVROSA psikolojik nedenlere bağlı iştahsızlık
ANTRAKOZ akciğerlerin kömür tozu hastalığı

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Vücudun Ürettiği Uyuşturucu Maddeler - Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler

Vücudun Ürettiği Uyuşturucu Maddeler - Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler: "Haşhaş kapsülünün çizilmesi ile elde edilen afyonun, etkin (=müessir) maddesi bir alka-loid olup, morfin adını alır. Afyona akraba olan ve uyuşturucu bir etkiye sahip kimyasal maddelere ofiat veya morfin denir. Bunlar çok az dozlarda almsalar dahi, olağanüstü bir etki mekanizması gösterir. Bu nedenle çok ağır ve tedavi ümidi olmayan; ancak çok acı veren hastalıklarda; bu türevden ilaçlar verilerek hastanın acısı dindirilir. Ancak normal durumlarda bu tip uyuşturucuların alımı ve satımı kanunen yasaklanmıştır. Çünkü bunlar zaman içinde alışkanlık yaparak, insan neslini tehdit ederler.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Estetik Ameliyat Sonrası Bakım - Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler

Estetik Ameliyat Sonrası Bakım - Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler: "Estetik Ameliyat Sonrası Bakım


Kepçe Kulak Asistan Ders Notu

Kepçe Kulak Asistan Ders Notu - Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler: "Kepçe Kulak Asistan Ders Notu
Yazar: Prof. Dr. Kutlu Sevin

Kepçe kulak deformitesi beyaz ırkta % 5 oranında görülür ve herediter otozomal dominant geçiş gösterir. Kepçe kulak deformitesinde kulağın üst-dış kenarı saçlı deriden 2 cm'den daha uzak, kafa ile arasındaki açı normalden geniş (normalde 23 derece) ve kulak kıkırdak kıvrımları siliktir. Bu görüntü kepçe kulak ve normalden büyük kulak izlenimi verir.

Özellikle okul çağındaki çocukları psikolojik olarak da etkileyen bu deformitenin düzeltilmesi için eskiden beri birçok cerrahi yöntem tarif edilmiştir. 150 yıl kadar önce Diffenbach kepçe kulak kıkırdağını mastoide dikerek düzeltmeye çalışmış, 1910 yılında ise Luckett tarafından deformitenin esas nedeni olan sığ veya hiç olmayan antihelikal katlantının oluşturulmasına yönelik girişim tarif edilerek yeni bir boyut kazandırılmıştır.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Nefes Kokusu

Nefes Kokusu

Tıp dilinde halitosis denilen nefes kokusunun nedenleri çeşitlidir. Genellikle aşağıdaki nedenlerden kaynaklanır: - Hazımsızlık, geğirme, kokulu yiyecekler, alkol ve bazı ilaçlar - Burun veya sinüz hastalıkları - Çürük dişler, ağız yaraları veya bademcik iltihabı - Kusma veya uzun süreli perhizler Diğer taraftan şeker hastalığı, kansızlık ve ateşli hastalıklar sırasında da nefes kokusu hissedilir. Her şeyden önce, ağız temizliğine çok dikkat etmek gerekir. Çürük dişler tedavi ettirilmeli, yenilen ve içilen şeylerin kokusuz olmasına dikkat edilmelidir. Her gün temiz havada yürümek de faydalıdır. Kısa sürede geçmeyen nefes kokularında bir doktora başvurmak gerekir.
kanda kolestrol yüksekliği

25 Temmuz 2010 Pazar

Yağ yakmak için kalp atışımız kaç olmalıdır ?

Yağ yakmak için kalp atışımız kaç olmalıdır ?
Kalp atışı ( Nabız-HR ), kalbin bir dakikadaki atım sayısıdır. Genellikle sol şakak ya da iç bileğe hafifçe dokunmak suretiyle, belirli bir zaman aralığındaki vuruşun sayılması ile bulunur. Pratikte bilek veya şakak parmakla hafifçe dokunularak 15 saniye süreyle tutulur ve çıkan sayı 4′le çarpılır. Başka bir açıklama ile; sıfırdan başlayarak on saniye içinde kalp atışınızı 10′a kadar saya-bilirseniz, kalp atımınız (HR), dakikada 60 demektir.

Metabolizma Nedir ve Neden Önemlidir ?

Metabolizma Nedir ve Neden Önemlidir ?
Metabolizma, vücudun temel fonksiyonlarını devam ettirebilmek için yaktığı enerji miktarıdır. Yemek yeme, uyuma, temizlenme ve benzeri faaliyetler sırasında vücudunuz devamlı kalori yakar.
Metabolizma vücut bileşimleri tarafından etkilenmektedir. Bu bileşimler, vücuttaki kas ve yağ dokularının birbirlerine oranıdır.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

7 soruda PAP Smear testi

Hastalık gelişmeden yıllar önce, kanser öncüsü hücresel değişiklikler ortaya çıkıyor. Smear testi ile bu değişiklikler kolayca fark edilebiliyor ve kanser gelişmeden müdahale imkanı doğuyor



Amerikan Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Doç. Dr. Kayhan Yakın, smear testinin yaygın olarak uygulandığı ülkelerde rahim ağzı kanserinin görülme sıklığının son derece az olduğunu belirtiyor. İşte rahim ağzı kanserinde erken tanı sağlayan ve hayat kurtaran PAP Smear testi hakkında bilinmesi gerekenler



Pap smear testi rahim ağzından basit bir sürüntü ile alınan hücrelerin mikroskop altında incelenmesi ile rahim ağzı kanseri gelişmeden önce gözlenen hücresel değişikliklerin araştırılmasıdır.

Aids 20 yıl sonra belirti verebilir

Human Immunodeficieny Virus yani, İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsünün vücuda girdikten sonra belirti vermesi tamamen kişinin bağışıklık sistemine bağlı.






Virüsün kuluçka süresi 3 ile 20 sene arasında değişebilir.



Hastalık belirti vermediği dönemde bile bulaşma olur.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Subdermal (derialtı) gestajen implantasyonu — Implanon

Subdermal (derialtı) gestajen implantasyonu—Implanon

Kadın Doğum Kontrol Yontem

Sanki bir bilimkurgu filmi: Ufacık bir plastik çubuk deri al*tına yerleştiriliyor ve üç yıl boyunca korunma diye bir so*run kalmıyor. Üstelik son derece de güvenilir!

12 Temmuz 2010 Pazartesi

HPV Lazer Tedavisi


karbondioksit lazer
  Günümüzde tüm klasik jinekolojik ameliyatların bir çoğu endoskopik cerrahi ile yapılabilmektedir. Lazer kullanımı bu büyük jinekolojik ameliyatlar dışında genital siğil, HPV tedavisinde de kullanılmaktadır. Fakat kullanım maliyeti  sebebi ve kullanımındaki zorluklar nedeni ile ülkemizde yaygın olarak tüm jinekolojik ameliyatlarda olduğu gibi genital siğil,HPV tedavisinde de rutinde kullanılmamaktadır.

Ağız Kanseri, Dil Kanseri Boğaz Kanseri Ve HPV


Ağız kanserleri sıklıkla  40 yaşın üzerinde ortaya çıkar ve erkeklerde oluşma olasılığı kadınlara oranla 2 kat fazladır. Ağız kanserlerinin oluştuğu en sık  bölgeler ; dil, ağız tabanı, dil köküne yakın yumuşak damak kısımları, dudaklar ve dişetleridir. Ağız kanseri erken dönemde teşhis edilerek tedavi sağlanmazsa yayılarak sürekli ağrı, fonksiyon kaybı, yüz ve ağız deformiteleri, hatta ölümlere neden olabilmektedir. 
Ağız kanserleri ve dil kanseri nedenleri nelerdir?
Ağız kanserlerinin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte sigara, tütün ürünleri, alkol, HPV virüsü  ve bazı besinlerdeki karsinojen maddelerin ağız kanseri riskini arttırdığı bulunmuştur. Genetik yatkınlıkta ağız  ve dil kanserleri için önemli risk faktörleri arasındadır.

Cilt Kanseri, Deri Kanseri Ve HPV Virüsü Etkisi

Cilt kanserleri sık rastlanan kanser tipidir. Cilt kanserleri vücudun herhangi bir bölgesinde bulunabileceği gibi %80 baş-boyun bölgesindedir. Vücudun güneş gören bölgeleri deri kanserlerine daha çok adaydır. Deri kanserinden korunmak için yapılması gereken güneşten korunmaktır. Güneşe aşırı maruz kalma bronzlaşma dahil olmak üzere özellikle su toplaması ile seyreden ikinci derece güneş yanıklığı, deri kanserinin temel sebebidir.
Cilt kanseri için risk faktörleri nelerdir?

- Açık , beyaz tenliler,

- Ciltlerinde kolayca çillenme olanlar, çok sayıda çili olanlar

- Çok fazla sayıda “ben”i   olanlar ve bunların değişik şekil ve boyutta
olması,

-Ailesinde cilt kanseri hikayesi bulunanlar,

- Açık havada çalışmak ve eğlenmek için çok fazla zaman geçirenler,

- Herhangi bir sebeple radyoaktif ışın tedavisi (radyoterapi) uygulamaları,

- Uzun yıllar iyileşmeden kalan açık yaralar,

- Katran, zift, arsenik gibi kimyasal karsinojen maddelere uzun süre  maruz kalma,

- Uzun süreli mikro travmalara maruz kalma gibi nedenlerle de deri kanserleri gelişebilir.
HPV Virüsü cilt kanseri yapar mı??
Tabii ki yapar, HPV virüsü kadın dış genital organ “vulva kanseri” sebebidir ve vulva kanseri de bir çeşit cilt kanseridir. Oldukça nadir görülen vulva kanserinin en fazla görülen belirtisi renk değişiklikleri ve kaşıntıdır. Vulvada görülen bazı cilt hastalıkları, hpv virüsüne bağlı kondilomlar özellikle onkojenik HPV virüsü tipine bağlı genital siğiller  ileriki dönemlerde kansere dönüşebileceğinden dikkatli bir şekilde tanısı konulmalı ve takip edilmelidir. Vulvada en sık görülen kanser skuamöz hücreli adı verilen hücre türündeki kanserdir. % 70 vakada büyük ve küçük dudaklar tutulur. Ayrıca bazal hücreli kanser, melanom gibi cilt kanserleri de vulvada görülebilir. Vİn 1, VİN 2 ve VİN 3 gibi prekanseröz, kanser öncesi hücresel değişiklikler bazen vulvadan alınan HPV virüsüne bağlı cilt değişiklikleri, kondilomlarda sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Solda vulva bölgesinde cilt kanseri resimleri görülmektedir.
Kaç çeşit deri kanseri vardır?

Bazal hücreli karsinoma: Bu kanser tipi genellikle deride küçük etli kabarıklık şeklinde sıklıkla yüz, boyun ve el sırtlarında ortaya çıkar. Ara sıra gövdede kırmızı yama tarzı alanlar şeklinde görülebilir. Daha sıklıkla açık tenli kişilerde görülür. Bu kansere yakalanan kişiler açık tenli ve renkli gözlüdür ve güneş yanığına eğilimlidir. Bu tümörler hızlı yayılmaz. 1-2 cm boyutuna ulaşmaları için aylar yıllar gerekir. Tedavi edilmezse; kanserli alan kanamaya başlar, üzeri kabuklanır. Zaman zaman iyileşip, zaman zaman tekrarlama özelliği gösterir. Bu kanser tipi nadiren metastaz yapmasına rağmen, derinin altındaki kemiğe yayılabilir ve kanserli dokunun yakınındaki dokuları harap edebilir.

HPV Testi , HPV Tipleme, HPV-DNA,

İnsan genital siğil virüsü olarak da bilinen HPV hayatı kabusa çevirmektedir. 100'den fazla çeşidi bulunan HPV virüsünün özellikle 5-6 çeşidi insanlarda sık görülürken, HPV'nin 6 ve 11'inci cinsler daha çok siğil yaparken, 16 ve 18'inci cinsler hem siğil yapıyor hem de kansere yol açmaktadır. HPV virüsü, HIV’den (AİDS)  sonra hem erkeklerde hem kadınlarda, cinsel temas ile bulaşan en yaygın hastalıktır.
Araştırmalara göre ABD’de 15 ile 49 yaşları arasındaki kadın ve erkeklerin yüzde 10 ile 20’si HPV enfeksiyonu geçirmiştir.Türkiye'de de son on yılda büyük artış gösteren bu virüs, önlem alınmazsa tehlikeli boyutlara ulaşabileceği artık bilinmektedir. 
Rahim ağzı oluşumunda en etken faktör sayılan HPV virüsü cinsel temasla bulaşmaktadır. Vücuda girdiğinde hücreler içine yerleşerek, kişinin bağışıklık sisteminin zayıf düştüğü zamanlarda (stres, uykusuzluk, beslenme bozukluğu gibi) enfeksiyon geçiren kişilerde yıllar sonra bile alevlenerek rahim ağzı kanserinin gelişmesinde büyük rol oynamaktadır. Bu sebeple HPV enfeksiyonunda erken teşhis çok önemli. . Günümüzde tanıda ve HPV nin risklerinin belirlenmesinde Genetik laboratuarları tarafından yapılan HPV-DNA incelemeleri büyük önem kazanmaktadır. Bu teste hpv testi de denmektedir.

HPV Testi, NucliSENS easyQ HPV test

PAP-smear testi ile serviksteki hücrelerde meydana gelen değişiklikler incelenirken, günümüzde yapılmakta olan DNA testleri ile kadının HPV virüsünü taşıyıp taşımadığı tesit edilmektedir. Tip tayin ile de taşınan HPV' nin hangi risk grubuna girdiği belirlenmektedir. Ancak gerek DNA, gerekse tip tayini testlerinin dezavantajı virüsün kansere yol açan onkojenik aktiviteyi gösterip göstermediğini belirleyememeleridir. Kısacası, klinik olarak birebir kanser gelişimini gösterememektedir.

HPV İle İlgili Kısa Kısa Bilimsel Notlar

HPV İnfeksiyonları
•        En yaygın seksüel geçişli hastalıktır.
•        ABD de 20 milyon infekte kişi vardır.
•        Yılda 5.5 milyon yeni infeksiyon oluşmaktadır.
•      Çoğu asemptomatiktir, gerçek prevalans bilinmiyor.
•        Tüm seksüel aktif kişilerin % 75'i yaşamlarının bir yerinde infekte oluyorlar.
•        Bunların çoğunluğu geçici infeksiyon olduğu için: ABD de tüm popülasyonun % 15 i şu anda infekte durumdadır.
•        Yeni infeksiyonların % 74 ü 15-24 yaş grubundadır.
•        Seksüel aktif adölesanların % 50 si cinsel yaşamın ilk 3 yılında infekte oluyor.
Dünyada Serviks Kanseri
•        Her iki dakikada bir kadın ölüyor.
•        Ölümlerin % 80’i gelişmekte olan ülkelerdedir.
•       Taramalar sürmesine rağmen kadınlar risk altında olmaya devam etmektedir.
 •       HPV enfeksiyonu kolayca bulaşır, genellikle ilk cinsel ilişkiden hemen sonra bulaştığı saptanabilir.
•        Kadınların yaklaşık % 80’i yaşamlarının bir anında HPV ile enfekte olur.

Tarihten Günümüze HPV ve Kanser

İnsan papilomavirüsü infeksiyonu, hpv ile ilgili bulgular 2000 yıl öncesine kadar gitmesine rağmen , ancak cinsel yoldan bulaşıcılığı 1950' lerde onaylanmıştır. 
 HPV farklı genotipleri olan, hastalıklarla olan ilişkisine göre düşük risk ve yüksek risk olarak ayrılabilen, bir grup heterojen virüs içerir. Epitel yüzeyleri farklı şekillerde infekte edebilen yaklaşık 120 çeşit (şu ana kadar) HPV bulunmaktadır. Bunlardan birkaç tanesi dünya çapında kadınlarda en çok görülen bir çeşit malign tümör olan servikal kanser (rahim ağzı kanseri) nedenlerindendir.
Deri siğilleri şeklinde HPV enfeksiyonu, MÖ 500' lü yıllardan önce tanımlanmış olmasına rağmen, genital kanserle bağlantısı kurulana kadar bu virüslere ilgi artmamıştır. Yüzyıllarca genital siğillerin varlığıyla bağlantısı bulunan HPV' nin  bulaşması cinsel ilişkiyle bağdaştırılmasına rağmen sadece 1950 de Barret, Silber ve McGinley tarafından, Amerikalı askerlerde Kore’li kadınlarla ilişkide bulunduktan sonra peniste genital siğil-kondilom bulunması üzerine, cinsel bulaşıklılığı kabul edilmiş ve cinsel ilişki ile geçen hastalıklar sınıfına alınmıştır.

Gerilim Tipi Baş Ağrısı Hakkında

Gerilim tipi baş ağrısı en sık karşılaşılan baş ağrısı türüdür. Migren ağrısına göre daha düşük şiddetlidir ancak daha uzun sürer. Stres, kaygı, depresyon, yorgunluk gibi etkenlerle baş boyun bölgesindeki kaslarda kasılma olur ve bu da genellikle başın etrafında alından geçen bir çember biçiminde sıkışmaya benzer ağrıya sebep olur.

6 Temmuz 2010 Salı

Hızlı Düşünme : Bu hapı yutan hızlı düşünüyormuş!

Bilimadamı Faruk Durukan’ın öyle bir buluşa imza attı ki. İddiasına göre, bu ilaç özellikle siyasetçilerin işine yarayacakmış.

İdddiaya göre; Türk bilim adamı ve iş adamı Faruk Durukan, insan hafızasını hızlandırmaya yarayan bitki özü kaynaklı bir ilaç üretti.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Gözde Et ( Pterjiyum )

Gözde Et (Pterjiyum)


Pterjiyum; gözün akından, korneaya (renkli kısmın üstündeki şeffaf tabaka) doğru et yürümesidir. Pterjiyum, Türkiye gibi güneşli ülkelerde sıktır. Gözün yapısal özelliklerinin yanısıra, sıcak iklimin doğurduğu kuruluk ve ultraviyoleden kaynaklanmaktadır.

Kısırlık - Kısırlık Nedir - Kısırlık Tanısı - Kısırlık Tedavisi

Kısırlık Tanısı



Tüm tıbbi yaklaşımlarda oldugu gibi tanı öncesi görüşme ve öykü olma kısırlık için çok önemli bir aşamadır. Adet düzeni , kötü alışkanlıklar, meslek, çalışma koşulları, cinsel ilişki sıklığı geçirilmis hastaliklar , geçirilmis ameliyatlar vb ögrenilmelidir.Bu görüsmeler sırasında çiftlerin tüm sorunlarını ve psikolojik durumlarını ifade etmeleri önemlidir.Görüşmeler sirasinda erkeğin de bulunmasının gerekliliğinin nedeni budur. Çünkü yapilan çalismalarda sadece psikolojik bozukluk ve depresyona bağlı kısırlık vakalari bildirilmektedir.



(Değişik iki hastada çekilmiş ve rahim ve tüplerin durumu görülmektedir.)

Aydınlanma çağında meslek olarak Hekimliğin gelişimi ve Fransız Edebiyatında Dr.İmges

AYDINLANMA ÇAĞINDA BİR MESLEK OLARAK HEKİMLİĞİN GELİŞİMİ VE FRANSIZ EDEBİYATINDA DOKTOR İMGESİ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TARCAN

Özet

Bu çalışmada öncelikle 18.yüzyıl Fransız Tıp tarihi özetlenmekte, Tıp-Felsefe ilişkisi ele alınarak Hekimliğin yüzyıllar boyu nasıl gelişerek bir bilim dalı haline geldiği anlatılmaktadır. Daha sonra 18.yüzyıl Fransız Edebiyatında Hekimlik Mesleğinin nasıl yer aldığı incelemektedir. Bu bağlamda Voltaire, Rousseau, Montesquieu gibi Fransız Edebiyatının önde gelen isimlerinin konuya yaklaşımı örnekleriyle ortaya konulmaktadır.


I. 18.Yüzyıl Tıp Tarihi: Genel Bir Bakış

18.yüzyılda tıp bugün bildiğimiz anlamda kendi başına bağımsız bir bilim dalı değildir. Bu yüzyılda sağlık hizmetleri ve hekimlik felsefenin, dinin, büyücülüğün etkisi altındadır.

I.1 Felsefenin Etkisi

Tıp felsefenin etkisi altındadır. Çünkü 18.yüzyıl Rousseau, Voltaire, Diderot gibi büyük filozofların yetiştiği bir çağdır. Bu büyük dehalar her alanda olduğu gibi sağlık alanında da fikirlerini ifade etmişler ve toplumu bu konularda etkilemişlerdir. Dolayısıyla dünya tarihine Felsefe çağı diye geçen bu yüzyılda Tıbbın Felsefenin etkisi altında kalmış olması son derece doğaldır. Felsefenin bu bilim dalı üzerinde etkili olmasının bir başka nedeni de 16, 17, 18 yüzyıla kadar Filozof kavramının tanımıyla yakından ilgilidir. Bu yüzyıllarda "Filozof " bütün bilim dallarını bilen kişi olarak tanımlanıyordu. Tıp da bir bilim dalı olduğuna göre felsefecilerin Tıp bilimine karşı ilgisiz kalmaları düşünülemezdi. İlk çağlardaki hekimlerin aynı zamanda birer filozof olması da bu sonucu ortaya çıkarmaktaydı.

Somnilokuy ( Uykuda Konuşma ) Nedir

Somnilokuy (Uykuda Konuşma) NedirSomnilokuy, uyurken 30 saniyeden fazla süren konuşma ve mırıldanmalardır. Neler konuştuğunuzu veya yürüdüğünüzü nadiren hatırlarsınız.

Uykuda konuşmak medikal bir problem olarak düşünülmüyor, ancak yatakta eşinizi uyandırıyorsanız, sinir bozucu bir durum olabilir.



Uyku Problemleri

Amerika’da yaklaşık 70 milyon insanın uyku problemleri var, ve bu insanların yaklaşık %60’ı uzun zamandır bu sorunlardan muzdarip. Uyku problemleri çok yaygın olmasına rağmen, çoğunlukla teşhis konulmaz ve tedavi edilmezler.


Bruxism (Diş Gıcırdatma)

Bruxism, uykuda veya sizin kaygılı veya gergin olmanıza neden olan durumlarda ortaya çıkan dişleri birbirine sürttme, gıcırdatma ve çeneyi sıkma olaylarıdır.

Bruxism, hafif ve sadece bir kere gerçekleşebilir, yada şiddetli ve sık sık ortaya çıkabilir. Bruxism genellikle geceleri olur. Dişleriniz veya çeneniz zarar görene kadar dişlerinizi gıcırdattığını ve çenenizi sıktığınızı farkedemezsiniz.

Dişlerini gıcırdatan insanlarda ayrıca horlamaya ve uyku apnesine de sık rastlanmaktadır.


Hipersomniya

Hipersomniya, gün içinde çok fazla uyuma veya gece uykusunu gündüzde sürdürmektir.

Hipersomniya, gün içinde kendinizi yorgun veya uyuşuk hissetmenize neden olmaz, çünkü uykunuzu yeterli miktarda alamamışsınızdır.

Eğer sizde hipersomniya varsa, gece yeterli düzeyde uyusanız da gün içinde uyumak için büyük bir istek duyarsınız ve kendinizi uykulu hissedersiniz. Uyanık ve dikkatli olmanız gereken zamanlarda, kendinizi sık sık şekerleme yaparken bulursunuz.

Diğer semptomları ise sinirlilik, hafif depresyon, konsantrasyon bozukluğu, ve hafıza kaybı olabilir.

Jet Lag

Jet lag, belirli zaman farklılıkları olan bölgeler arasında yapılan uçak yolculuğu neticesinde görülür.

Bedenimizin sıcaklığı, açlık, ve ne zaman uyuyup ne zaman kalkacağımız 24 saatlik bir döngüden oluşan “günlük ritim” tarafından kontrol edilir.



Zaman farkı olan bir yere seyahat ettiğimizde, günlük ritmimiz uyum sağlamak için yeterince hızlı olamaz. Günlük ritmimiz günlerce orjinal programını uygulayabilir. Bunun sonucunda, bedenimizin gün ortasında uyku vakti geldiği konusunda bizi uyardığını farkederiz, veya gece uyumamız gerekirken bedenimiz bize ayakta kalmamız gerektiğini söyleyebilir.

Terleme ve Kramplar

Terleme ve Kramplar

İnsan vücudu, adeta bir biyolojik mucize olarak nitelendiriliyor. Hastalıklara karşı savaşma, doğum, sindirim, kan dolaşımı gibi her biri kendi içinde bağımsız ama aynı zamanda birbirine sıkı sıkıya bağlı olayların her gün sayısız kez gerçekleştiği vücudumuzda iskelet sistemi de ayrı bir mühendislik harikası.

Yürüme, koşma, zıplama, atlama, denge sağlama gibi hareketleri yapabilmemizi sağlayan iskelet sistemimiz, hareket etmemize yardımcı olan kaslarla sarılıdır. Parmağımızı oynatmaktan iç organlarımızın çalışmasına kadar pek çok alanda görev yapan kasların bir kısmı istemsiz olarak çalışır.

Kramplar genellikle yetişkinlerde görülüyor olsa da, bazı durumlarda çocuklarda da rastlanabilir. Özellikle bulantı ve kusma gibi rahatsızlıklarda, aşırı sıcakta, kalsiyum eksikliğinde, su kaybı ile doğru orantılı kramplar görülebilir.

TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) Patoloji Soruları Özeti [2002-2005]

2005 NİSAN

1.Aşağıdaki araşidonik asit metabolitlerinden hangisi trombosit agregasyonunu indükler?
TxA2
2.Aşağıdaki inflamatuvar mediatörlerden hangisi karşısında verilen etkiyi gerçekleştirmez?
Oksijen Metabolitleri -Vazokonstrüksiyon
3.Aşağıdakilerden hangisinde granülomatöz inflamasyon görülmez?
Difteri
4.Venöz pulmoner emboliler en sık aşağıdaki bölgelerin hangisinden köken alır?
Dizin üstündeki bacak venleri
5.Akciğer alveolleri ve böbrek glomerüllerindeki Tip IV kollajene karşı antikorların gelişimi sonucu ortaya çıkan hastalık aşağıdakilerden hangisidir?
Good Pasture Sendromu
6.Özellikle üst solunum yollarının küçük ve orta boy damarlarını tutarak yaygın nekroz ve glomerülonefrite yol açan hastalık aşağıdakilerden hangisidir?
Wegener Granülomatözü
7.Kaposi sarkomu, malign lenfomalar ve multipl myelomda rolü olduğu düşünülen virus aşağıdakilerden hangisidir?
Human Herpes 8
8.Çocuklarda özellikle aortada, intraselüler lipid depolanması ile karakterize aterosklerotik lezyonlara ne ad verilir?
Yağlı çizgilenme
9.Romatizmal kalp hastalıkları dışında, erişkinlerde mitral kalp kapağı hastalığının en sık görülen nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
Miksomatöz dejenerasyon
10.Gastrektomi sonrası hücrede DNA sentez bozukluğu sonucu ortaya çıkan anemi tipi aşağıdakilerden hangisidir?

Vaka Çalışmaları / Sınav, Test

VAKA ÇALIŞMALARI
Bu Test 25 Sorudan oluşmaktadır

--------------------------------------------------------------------------------



1. Bir vaka sonrası istanyona geri dönerken bir inşaat kazası çağrısı aldınız. Siren ve ışıklarınızı açıp yola koyulduğunuzda; flaşörleri açık, öğrencilerin inmekte olduğu bir okul otobüsünün arkasına geldiniz. Ne yapmalısınız?

Solunum Değerlendirilmesi

SOLUNUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Solunumun değerlendirilmesi ilk muayene ile başlar. Amaç, ilk anda hastanın yaşamını tehdit eden bir sorun varsa, sorunu saptayarak ortadan kaldırmak ve soluk yolunun devamlılığını sağlamaktır. İlk muayeneyi pratik açıdan uygunsa baştan ayağa (ikinci ) muayene takip etmelidir.

İLK DEĞERLENDİRME

İlk muayenede amaç, hastanın yaşamsal fonksiyonlarını tehdit eden bir unsur varsa onu saptamaktır. Öncelikle bak - dinle - hisset yöntemiyle solunum değerlendirilir. Kişinin solunumu horlama veya hırıltı şeklindeyse, muhtemelen soluk yolunda sorun vardır. İkinci olarak solunumun yeterli olup olmadığı değerlendirilir. Hasta bilinçli ise ve zorlanmadan konuşabiliyorsa, hastanın soluk yolu açık ve solunumu yeterli demektir.

Bilinç düzeyi değişken hastalarda ileri değerlendirme yapılmalıdır. Hastanın göğüs hareketleri değerlendirilmelidir. Normalde kişinin göğsü her nefes alışta yükselir, her nefes verişte alçalır. Erişkin kişinin solunum sayısı genelde dakikada 12 ila 20 arasındadır. Düzenli aralıklarla ve kendiliğinden gerçekleşir (spontan ). Düzensiz solunum, ciddi bir sorun olduğunu düşündürür ve oksijen desteği gerektirir. Göğüs bölgesi asimetrik hareketler açısından izlenmelidir. Göğsün bir tarafı yükselirken diğer tarafı yükselmiyorsa buna paradoksal solunum denir ve yelken göğsü düşündürür.

Hastanın solunumu yoksa yada soluk yolunda bir sorunu olduğunu düşünüyorsanız, yaralanma durumuna uygun olarak başa pozisyon verilen manevralardan birini kullanarak soluk yolunu açın. Soluk yolunun açıklığı sağlandıktan sonra solunumu değerlendirin. Solunum yeterliyse, oksijen verildikten sonra dolaşım değerlendirilir. Solunum yetersizse veya yoksa, suni solunuma başlanır. Hastanın solunumunu desteklemek üzere bag valv mask (balon maske ), demand valv resüsitatör; nazofarengeal airway, orofarengeal airway, endotrakeal tüp gibi araç gereçler kullanılmışsa, göğüs hareketleri izlenir. Amaç, işlem doğru yapılıyor mu, malzeme doğru yerleştirilmiş mi onu saptamaktır. Solunumun değerlendirilmesi, soluk yolunun açıklığının sağlanması, solunumun desteklenmesi ve kullanılan araç gereçler daha sonra anlatılacaktır.


Pilorik Stenoz,Yeni Doğmuş Bebeklerde Mide Ağzı Tıkanması

Pilorik Stenoz,Yeni Doğmuş Bebeklerde Mide Ağzı Tıkanması

Pilorik stenoz nedir?
Yeni doğmuş bebeklerde görülen mide ağzı tıkanması olayıdır.

Pilorik stenoz neden meydana gelmektedir?
Mide ağzı etrafındaki adalelerin fazla büyümesinden.

Bu durum erkek bebeklerde kız bebeklerden fazla mı olmaktadır?
Evet. Erkek bebeklerde kızlardan üç misli fazla olmaktadır.

Pilorik stenoz hangi oranda meydana gelmektedir?
Bu hastalığa, yaklaşık bin doğumun birinde rastlanmaktadır.

Pansuman Nedir

Yara temizliği ve bakımı: Yarayı mikroplardan ve travmalardan koruyucu ve iyileşmeyi sağlayıcı ilaçlar uygulanarak yapılır.
Kuru pansuman, gazlı bezin doğrudan yaranın üzerine konduğu;

Diş Hekimliği,Tarihçe,Uyuşturma,Dişlerin Yapısı,Ortodonti,Diş Çürüğü,Diş Amalgamları

Diş Hekimliği,Tarihçe,Uyuşturma,Dişlerin Yapısı,Ortodonti,Diş Çürüğü,Diş Amalgamları

Diş hekimliği, tıp ve cerrahinin, ağız boşluğu, dişler, çene kemikleri ve çene kemikleri üstünü kaplayan yumuşak dokular ile bu bölümlerin hastalıklarının önlenmesi, teşhisi, tedavisiyle ilgili bölümüdür.
Ağzın işlevi ve görünümü, özellikle dişler, bireylerin günlük yaşamında önemli rol oynar. Yemek yediğimiz zaman ağız, sindirimin ilk aşamasında, yiyeceklerin tadını alma, çiğneme, ıslatma ve yutma için kullanılır. Konuşmada da, ağız ve dişler etkilidir. Ayrıca, yüzün genel görünümüne katkıda bulunur ve gülümseme, yüz buruşturma gibi mimiklere katılırlar. Diş hastalıkları bu önemli etkinlikleri bozar. Çarpık, çürük ve bozuk renkli ön dişler ile sağlıksız dişetleri, yüzü çirkinleştirir. Bazı dişlerin yitirilmesi, kişinin yaşlı görünmesine neden olur, konuşmasını etkiler ve yemeklerini yumuşak yiyeceklerden seçmek zorunda bırakır. Ayrıca, ağız ve dişler, sinir uçları açısından zengin olduklarından, çok duyarlıdır.

Dişler - Tooth anatomy

Dişler - Tooth anatomy
■ İnsanlarda ve hayvanlarda dişle*rin başlıca görevi, besinleri kesip par*çalayarak ve çiğneyerek sindirimi ko*laylaştırmaktır.
Bazı hayvanların dişleri birbirinin eşidir (yunusbalığı), ama insanda böyle değildir, insanın ağzında dört çeşit diş vardır: sekiz tane yassı ke*sici diş, dört tane sivri köpekdişi, se*kiz küçükazı ve on iki büyükazı.
*Çocuk doğduğu zaman dişsizdir. Sonra dişler iki aşamada gelişir. Ço*cuk 5-6 aylık olunca geçici dişler çı*kar (süt dişleri), giderek sayısı yir*miyi bulan bu dişler yavaş yavaş dü*şer (6 ile 12 yaş arasında), yerine dai*mî ve eksiksiz, ikinci dişler çıkar (o-tuz iki tane). Bunlar düşse de yerine yenisi çıkmaz.;
Çiğneme sırasında bazı yemek artık*ları dişlerin arasında kalabilir; bak*teriler bu yemek artıkları içinde geli*şir ve dişlerde doku bozukluğuna (çü*rükler) sebep olabilir, bu da bazen çok ciddî bir hal alır ve sancı veril]-. Bunun için dişleri çok muntazam ola*rak fırçalamak (her yemekten sonra) ve hiç olmazsa yılda bir defa dişçiye muayene ettirmek kesinlikle gerekli*dir. Diş bakımında fazla sıcak ve faz*la soğuk besinleri ağıza almamanın, fındık, ceviz gibi meyveleri dişle kır*mamanın da önemli vardır.

Küf Hayvan Tüyü ve Toza karşı Alerjiler - Belirtileri - Tedavisi,

KÜF, HAYVAN TÜYÜ VE TOZA KARŞi ALERJİLER
BELİRTİLER

* Tıkalı ve akan burun;
* Sık sık aksırma;
* Gözlerin, burnun, damağın veya boğazın kaşınması;
* Öksürük;
* Hırıltı.
Bütün saman nezlesi (alerjik rinit) vakalarını polenler meydana getirmez. Nefesle alınan küf, hayvan tüyü ve ev tozunda yaşayan miroskopik akarlar gibi allerjenlere karşı duyarlılık nedeni ile belirtileri saman nezlesinin aynı olan tepkiler oluşabilir.
Bazı kişiler, boş bir odaya girdikleri zaman alerji krizi durumu gösterirler. Bazılarının bütün yıl boyunca rastgele zamanlarda burun alerjisi belirtileri gösterdikleri kendileri tarafından ifade edilmiştir. Daha da başkaları bu belirtileri mevsimlik olarak gösterirler. Bütün bu kişiler hava ile taşınan ve bilinen polen olmayan diğer aierjenlere tepki gösteriyer olabilirler.

Teşhis. Çoğu kişiler için küf, toz veya hayvanlara karşı alerji esas itibari ile rahatsız bir durumdur. Yılda sadece birkaç hafta sürdüğü zaman önemsenmeyebilir ve nezle belirtileri gibi tedavi edilebilir. Gerçekten belirtiler nezle belirtilerinin aynıdır, yalnız bunlar daha uzun sürer ve akıntı genellikle berraktır. Bu belirtiler günlük hayatı etkileyecek duruma gelirse, tam sebebi bulmak ve tedavi yöntemini belirlemek için bir alerji uzmanına gitmek gerekir.

Tifo ve Paratifo, Tanı, Bağışıklık, Tedavi

TİFO ve PARATİFO


Enterik Ateş;
Bir diğer adı da enterik ateş olan tifo ve paratifo hastalıkları hemen hemen aynıdır; tek farkları hastalıkları oluşturan mikroplardır. Bilinç bulanıklığı, düşmeyen ateş, baş ağrısı, karın ağrısı ile karakterize hastalık; kirli besinler ve sularla ağız yolundan bulaşır, bazı ülkelerde zaman zaman salgınlar yapar, tedavi edilmezse ölümle bile sonuçlanabilir.
Tanım:
Tifo, S.typhi ; paratifo ise S.paratyphi A, B, C isimli basil türü bakterilerin neden olduğu hastalıklardır. Bilinç bulanıklığı, düşmeyen ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, (ateşin yükselmesine rağmen) nabız sayısının azalması, dalakta büyüme,kandaki akyuvar hücrelerinin sayısında azalma, göğüs-karın cildinde gül kurusu renginde lekeler ile karakterize, insanlara özgü sistemik infeksiyon hastalıklarıdır. Daha çok kirli besinler ve sularla ağız yolundan bulaşan, bazı ülkelerde zaman zaman salgın yapan, tedavi edilmezse çeşitli komplikasyonlar ile ölümle sonuçlanabilen hastalıklardır.
Etkenler:
S.typhi ve S.paratyphi A, B ve C sadece insan infeksiyonlarından sorumludur, insan-insan bulaşı söz konusudur, mikrobun yaşadığı tek canlı insandır. Genelde hasta insanın basil yüklü çıkartıları yoluyla mikrobun bulaştığı besin ve sularla bulaşır.Hastalığın su yoluyla sakgın yapması nadir değildir. Hastalar dışkı ve idrarlarıyla bol miktarda basil çıkardıkları gibi, diğer çıkartılarında da (solunum yolu salgıları, kusmuk v.s) bulunabilir. Taşıyıcılar çok fazla sayıda bakteri yayarlar, bu kişilerin dışkılarının 1 gramında 1,000,000,000-100,000,000,000 tifo basili olduğu saptanmıştır.

Tıbbi Antropoloji

Tıbbi Antropoloji


Tıbbî antropoloji, (uygulamalı) antropolojinin alt dallarındandır. Tıbbî açılardan birey ve toplumu inceleyen tıbbî antropoloji nispeten yeni bir bilim dalıdır. Sağlık, hastalık, tedavi gibi fenomenlerin kültürel, toplumsal ve biyolojik izdüşümlerini inceler. Bunun dışında çok farklı konuları da inceleyen tıbbî antropolojinin gelişimi çoğu antropolog tarafından 4 evrede tanımlanmaktadır. 1870’lerde ortaya çıkan kültürel antropoloji, bugün tıbbî antropoloji altında incelenen çoğu konu, kavram ve sorunu ele almıştır. 1960’ların başlarında ise modern anlamda tıbbî antropoloji ortaya çıkmış, özellikle yerli tıbbında yoğunlaşmıştır. 1970’lerle birlikte tıbbî antropoloji odak noktasını yerli tıp anlayışlarından, çoğunlukla kendi toplumları içinde yer etmiş, biyomedikal kurumlara ve bu kurumlara ilişkin kavramlara çevirmiştir. Son dönemlerde ise tıbbî antropologlar tıbbın araştırma ile ilişkin konularını incelemeye başlamışlardır. Tıbbî antropoloji, antropoloji ve tıbbın yanı sıra, sosyoloji, epidemiyoloji, etyoloji, ekoloji, ekonomi gibi farklı bilimlerden de kavram ve metodoloji açısından yararlanır.
Bugün birçok üniversitede bölümü bulunan tıbbî antropoloji, sosyal bilimlerle tıbbın incelenmesi hususunda önemli bir bilim dalıdır. Sivil sağlık örgütlerinden, tıp sistemlerinin incelenmesi ve değerlendirilmesine kadar birçok çeşitli meseleyi konu almaktadır.

Tıbbi Antropolojinin Araştırma Alanları ve Toplum Sağlığına Katkıları

TIBBİ ANTROPOLOJİNİN GELİŞMESİ

Tıbbi antropolojinin gelişme çizgisine iki taraflı bakmak gereklidir. Antropologların hastalık - sağlık alanında yaptıkları araştırmalar ,Tıp mensuplarının antropoloji verilerine ilgi duymaları.Sosyal antropolojinin sağlık-hastalık sorununa yönelmeleri ilk kez 1920 lerde etnologların ilkel ve geleneksel toplumlarda yaptıkları alan çalışmaları ile başlamıştır. Fonksiyonalist bir yaklaşımla kültür bütününü inceleyen antropologlar sağlık-hastalıkla ilgili uygulamaların kültür bütününe göre şekillendiğini ve toplumdan topluma farklılaşmalar gösterdiğini tesbit etmişlerdir. Bu konuda Dr.River’in “Tıp , Büyü, Din” (1924) adlı kitabı ilk örnektir. River tıbbi antropolojiye kavramsal temelde iki noktada katkı sağlamıştır. Birincisi ilkel tıp uygulamaları tuhaf folklor ürünleri değildir. Bu inançlar ve uygulamalar kültürün kısımlarını oluştururlar. İkincisi tıp uygulamalarının anlamları çıkarılmalıdır.
Forrest Clements “Hastalığın İlkel Kavramları” adlı çalışmasında (1932) bölgesel ve yerel gruplarda hastalık nedenlerini beş grupta toplamıştır. Bunlar ; sihirbazlık , tabuyu bozma , bir ruhun girişi , bir nesnenin çıkışı ve ruhun kaybıdır. Bunlardan birinin ve bir kaçının bir arada görülmesi hastalığa neden olurlar.
Tıp kökenli E.H. Ackernecht döneminin antropolojisinde hakim akımlara paralel olarak , kültürel elemanlar arasında iç biçimlenme ve bütünleşme şeklini tıbbi kalıplar arasında da düşünmüş , tek bir ilkel tıp yerine birden çok ilkel tıp olduğunu vurgulamıştır.

Tıbbi antropolojik çalışmalar sonraki dönemlerde hem sosyal antropoloji dalında hem de biyolojide ki gelişmelere paralel olarak devam etmiştir. [Tıbbi antropolojinin gelişmesiyle ilgili bilgiler Emiroğlu’nun “Tıbbi antropolojinin Gelişimi,Alanı ve Tıbbi Antropolojide Kuramsal Yaklaşımlar “adlı makalesinden özet olarak alınmıştır (Emiroğlu1987)]

Tıp mensuplarının hastalık ve sağlığı etkileyen sosyo-kültürel faktörlere ilgi duymaları daha geç devrelere 1950 lere rastlar. Bu geç kalışta , antropolojinin uğraşı alanının yanlış bilinmesinin payı vardır. Çünkü antropoloji o zamanlarda ilkelleri ve ilkellerin maceralarını araştıran bir disiplin olarak biliniyordu. Benzer olarak antropoloji yerin altını inceleyen arkeolojiye benzer veya kuru kafalarla uğraşan bir dal olarak tanınıyordu. 1950 lerde halk sağlığı ve epidemiyolojide gelişmeler tıp mensuplarını sosyal bilim verilerini kullanmaya zorunlu kılmıştır. Çünkü ikinci Dünya savaşından sonra salgınlar beklenmedik zamanlarda beklenmedik yerlerde çıkıyordu. Salgınlara neden olan etkenlerin kontrol altına alınma çabaları sosyal etkenlerin farkedilmesini kolaylaştırdı. Diğer yandan aynı dönemlerde gelişmiş ülke hükümetlerinin geri kalmış fakir toplumlara götürdükleri hizmetler beklenilen ölçüde kabul görmemiştir. Modern sağlık ürünleri halk tarafından kullanılmamıştır. Bu başarısız sonuçlar da halk sağlıkçılarının toplum , kültür , değişme kavramlarına ilgi duymalarına neden olmuştur.

İlk Virüsün Keşfi

İlk Virüsün Keşfi
Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında Tütün Mozaik hastalığının nedenlerini araştıran bilim adamları hastalığın bulaşıcı olduğunu ortaya koymuşlar,ancak hastalığa neyin neden olduğunu bulamamışlardı.Pasteur,Koch ve Lister'in pek çok hastalığının nedeninin mikroorganizmalar olduğunu göstermelerinin üzerinden çok uzun süre geçmemişti.Bu üç bilim adamının yaptığı çalışmaların,dönemin bilim adamları üzerindeki etkisi sürüyordu.Tütün

Tüpteki Mucize ( Tüp Bebek )

TÜPTEKİ MUCİZE
Louise Brown’un 1978 yılında tüp bebek yöntemi ile doğumu,kamuoyunun dikkatini,kısır çiftler için yeni gelişen tedavi yöntemlerine yöneltti.Günümüzde yardımcı üreme tekniklerinde her geçen gün yeni gelişmeler olmaktadır.Bu kitapçık,kısır çiftlerin tüp bebek ve mikroenjeksiyon tedavi tekniklerini anlamalarına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.
Klinik ve cerrahi tüm geleneksel kısırlık tedavilerinden olumlu sonuç alamayan bir çok çifte,yardımcı üreme teknikleri gebelik için umut ışığı yakabilir.Bu teknikler ile,klasik yöntemler ile çocuk sahibi olamayan çiftlerin sağlıklı bir bebek sahibi olmaları mümkündür.
TÜP BEBEK
Tüp bebek,yumurta ve spermin vücut dışında laboratuvar ortamında birleştirilmesidir.Döllenme meydana gelirse,gelişen embriyo rahime transfer edilir.Embriyonun rahim içine tutunması ve gelişimini sürdürmesi beklenir.Tüp bebek,değişik nedenli kısırlıkları olan çiftlerin tercih edebileceği uygun bir yöntemdir.
Tüp bebek uygulamasının başladığı ilk yıllarda bu tedavi yöntemi öncelikle kadının üreme kanallarının zarar gördüğü,kapalı oldüğü veya hiç olmadığı çiftlere uygulanıyordu.Ancak günümüzde tüp bebek endometriozis’e bağlı (karın içi kanamalar yapan bir kadın hastalığı),erkek nedenli,immünolojik nedenli ve nedeni teşhis edilemeyen kısırlık vakalarında uygulanan tedavi yöntemidir.
Tüp bebek tedavisinde geçilmeden önce hem erkek hem de kadın eşin incelenmesi ve bu tedaviye uygunluğu tesbit edilmelidir.Erkek eşin sperm incelemesi,hormon tahlilleri,ultrasonografik incelenmesi yapılarak,üroloji konsültasyonu istenmelidir.
Kadın eşin jinekolojik muayenesi,ultrasonografik incelemesi,hormon tahlilleri,rahim filmi ve gerekirse laparoskopik incelemesi yapılmalıdır.Tüm bu tetkik ve muayeneler sonrasında çiftlere en uygun tedavi seçeneği önerilir ve çiftin gebelik beklentisi kendileri ile tartışılır.Klinik ve cerrahi tüm geleneksel kısırlık tedavilerinden bir sonuç alamayacak pek çok çift tüp bebek uygulaması ile sağlıklı bir bebek sahibi olabilirler.Tüp bebek tedavisinin temel basamakları yumurtaların uyarılması,yumurta alınması,aşılama,döllenme,embriyo gelişimi ve embriyo transferidir.